342. DERS (Fetih Suresi, 11 - 17) Hudeybiye’den Geri Kalanlar

11- سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا “Seferden geri kalan bedeviler, sana “mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu; Allah’tan bizim için mağfiret dile” diyecekler.”

Bunlar Eslem, Cüheyne, Müzeyne ve Gıfar kabileleridir. Hz. Peygamber (asm) Hudeybiye yılında onları sefere davet etmiş, ama onlar mal ve aileleriyle meşguliyetlerini gerekçe göstererek katılmamışlardı.

Onları geride bırakan şey,

-Allahın muvaffak kılmaması,

-İnanç za’fiyeti

-Ve Kureyşin karşılarına çıkma ihtimaliyle savaşmaktan korkmalarıdır.

يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِم مَّا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ “Dilleriyle, kalplerinde olmayanı söylerler.”

Ayet, onların yalandan mazeret uydurmasını ve mağfiret taleplerini bir tekziptir.

قُلْ فَمَن يَمْلِكُ لَكُم مِّنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا “De ki: Allah sizin için bir zarar dilerse, yahut bir yarar dilerse, O’nun size takdir ettiğine kim engel olabilir?”

Allahtan sizinle ilgili bir hükme karşı, O’nun meşiet ve hükmünün karşısında kim engel olabilir?

Sefere katılmamanıza mukabil, Allahtan size gelebilecek,

-Katl,

-Hezimet (bozguna uğramak)

-Mal ve ailenizle ilgili bir zarara kim karşı çıkabilir?

Veya bunun zıddını dilerse kim ne yapabilir?

بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا “Doğrusu, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”

Dolayısıyla seferden geri kalmanızı ve niçin geri kaldığınızı da bilir.

 

12- بَلْ ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَنقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَى أَهْلِيهِمْ أَبَدًا “Doğrusu, Peygamberin ve mü’minlerin bir daha ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız.”

Müşrikler, onları toptan imha edecek, hiçbiri sağ kalmayacak zannediyordunuz.

وَزُيِّنَ ذَلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ “Bu, sizin kalplerinize güzel gösterildi ve kötü zanda bulundunuz.” Böylece bu zan kalplerinizde yerleşti. Bahsi geçen zanda bulundunuz. Bundan murat, bu zannın kötülüğünü tescildir.

Veya mezkur zanları ile beraber, Allah ve rasûlü hakkındaki haktan uzak diğer zanlar da dahildir.

وَكُنتُمْ قَوْمًا بُورًا “Ve helâki hak eden bir kavim oldunuz.”

İnancınızın fesadı ve kötü niyetiniz sebebiyle, Allah nezdinde helâk olan bir kavim oldunuz.

 

13- وَمَن لَّمْ يُؤْمِن بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا “Kim Allah’a ve Onun Peygamberine inanmazsa bilsin ki biz, kâfirler için alevli bir ateş hazırladık.”

Ayette “onlara” demek yerine “kâfirler için” denilmesi, Allah ve Rasûlüne imanı cem etmeyen kimsenin kâfir olduğunu ve küfrü sebebiyle kâfirin cehennemi hak ettiğini bildirmek içindir.

Ayette cehennemden bahsedilirken “Saîr” şeklinde elif-lâmsız bahsedilmesi, onun dehşetini göstermek veya Saîr’in özel bir ateş olduğunu nazara vermek içindir.

 

1ِِ4- وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır.”

O, mülkünde dilediği şekilde tasarrufta bulunur.

يَغْفِرُ لِمَن يَشَاء وَيُعَذِّبُ مَن يَشَاء “O, dilediğini bağışlar dilediğini azaplandırır.”

Çünkü, O’na vacib (zorunlu) bir şey yoktur.

وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا “Allah Ğafur – Rahîm’dir.”

Çünkü bağışlamak ve merhamet etmek Allahın zâtındandır. Azap etmek ise arızî bir şekilde O’nun hükmüne dâhildir. Bundandır ki hadis-i kudsîde şöyle bildirildi: “Rahmetim gadabıma sebkat etti.’’[1>

 

15- سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انطَلَقْتُمْ إِلَى مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا “Seferden geri kalanlar, siz ganimetleri almaya giderken şöyle diyecekler:”

Daha önce bahsi geçen ve sefere katılmayan bu kimseler, Hayber ganimetlerini almak üzere gittiğinizde şöyle diyecekler:

ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ “Bırakın biz de sizinle gelelim.”

Hz. Peygamber hicretin altıncı yılında Zilhicce ayında Hudeybiyeden döndü. Zilhiccenin geri kalan kısmını ve Muharrem ayının bir kısmını Medinede geçirdi. Sonra, Hudeybiyeye katılanlarla Haybere sefer düzenledi. Orayı fethetti ve ganimet olarak pek çok mal elde etti, bunları bu sefere katılanlara paylaştırdı.

يُرِيدُونَ أَن يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللَّهِ “Onlar Allah’ın sözünü değiştirmek isterler.”

Allah, Mekke ganimetlerine bedel, Hudeybiyeye katılanlara oranın ganimetlerini vaat etmişti.

Bazıları bu ayeti, “Eğer Allah seni onlardan bir grubun yanına döndürür de, onlar (sefere) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: Benimle birlikte artık asla çıkamazsınız. Ve benimle birlikte hiçbir düşmanla asla savaşamazsınız.” (Tevbe, 83) ayetiyle açıklamak istemişse de, oradaki ayet Tebük seferi hakkındadır.

قُل لَّن تَتَّبِعُونَا “De ki: Siz asla bizimle gelmeyeceksiniz.”

كَذَلِكُمْ قَالَ اللَّهُ مِن قَبْلُ “Allah, hakkınızda önceden böyle buyurdu.”

Allah, Haybere gitmek için hazırlanmalarından evvel böyle buyurdu.

فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا “Onlar, “Hayır, bizi kıskanıyorsunuz” diyecekler.”

“Ganimetlere bizim de ortak olmamızı çekemiyorsunuz” diyecekler.

بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلًا “Hayır, onlar pek az anlarlar.”

Bu da onların sadece dünya işlerini anlamalarıdır.

Onlar, “hayır…” demekle Allahın hükmünün böyle olmasını kabul etmemekte ve kendilerinin Hayber Seferine alınmamalarının sırf hasetten olduğuna inanmaktadırlar.

Allahu Teâlânın da bunlara “hayır…” şeklinde cevap vermesi Allahtan onlara bir reddir ve onların dinî meselelerde câhil olduklarını ortaya koymaktır.

 

16- قُل لِّلْمُخَلَّفِينَ مِنَ الْأَعْرَابِ “Seferden geri kalan bedevilere de ki:”

Onlar hakkında “Geri kalanlar” şeklinde burada tekrarlanması, onları ziyadesiyle kınamak ve savaştan böyle geri kalmanın çirkinliğini hissettirmek içindir.

سَتُدْعَوْنَ إِلَى قَوْمٍ أُوْلِي بَأْسٍ شَدِيدٍ “Güçlü kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağrılacaksınız.”

Bu “güçlü-kuvvetli kavim,

-Rasûlullahın vefatından sonra irtidad eden (dinden dönen) Benî Hanife ve kabilelerdir.

-Veya müşriklerdir. Ayetin devamı da bu ikinci şıkkı teyit eder:

تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ “Onlarla savaşırsınız veya müslüman olurlar.”

Bunlar için iki tercih vardır:

-Kendileriyle savaşılması

-Veya İslâma girmeleri.

Ama müşrik olmayanlar için,

-Ya kendileriyle savaşılması

-Ya’da cizye vermeleri söz konusudur.

Ayet, Hz. Ebubekirin hilafetinin sıhhatine delâlet eder. Çünkü ayette anlatılan durum, ancak O’nun hilafeti zamanında gerçekleşmiştir.

Ancak, ayetin Sakîf ve Havazin kabileleri hakkında olduğu da rivayet edilir. Onlarla savaş ise Hz. Peygamber zamanında olmuştu.

Denildi ki: Ayette bahsi geçen kavim, İranlılar ve Rumlardır. O zaman ayetteki “veya Müslüman olurlar” ifadesi, “veya teslim olurlar” şeklinde anlaşılır. Bunlar, cizye vermeyi kabul ederek teslim olmuşlardır.

فَإِن تُطِيعُوا يُؤْتِكُمُ اللَّهُ أَجْرًا حَسَنًا “Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir.”

Bundan murat,

-Dünyada ganimet

-Ve ahirette cennettir.

وَإِن تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُم مِّن قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا “Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönerseniz, sizi elîm bir azaba uğratır.”

Hudeybiyeden geri kaldığınız gibi bundan da geri kalırsanız cürmünüz katlandığından, Allah sizi çok elim bir azapla azaplandırır.

 

17- لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ “Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. (Bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir.)

Allahu Teâlâ, Allah yolunda savaştan geri kalanlara vaîdde bulununca, bu ayetle bu hükümden istisna edilenleri bildirdi.

وَمَن يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ “Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar.”

وَمَن يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا “Kim de yüz çevirirse, onu elîm bir azaba uğratır.”

Cenab-ı Hakkın vaadde ayrıntılı anlatıp vaîdde mücmel (kısa) geçmesi, sebkat eden rahmeti sebebiyle vaadi daha etkin bir şekilde ifade etmek içindir.


[1> Yani, asıl olan ilâhî rahmettir, gadap ise tebeî ve arızîdir.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
48. Fetih
Gönderi tarihi: 16-04-2014
1,556 kez okundu
Block title
Block content