341. DERS (Fetih Suresi, 1 - 10) Feth-i Mübîn

1- إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا “Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.”

Ayet, Mekke’nin fethini vaat etmektedir.

Bunun geçmiş zaman sığasıyla ifade edilmesi,

-Mutlaka tahakkuk edeceğini bildirmek içindir.

-Veya aynı yıl Hayber ve Fedek’in fethedilmesinin tevafuk etmesinden dolayıdır.

-Veya ayet “apaçık bir fetih” olarak Hudeybiye barışını nazara vermektedir. Çünkü bu barış Mekkenin fethine sebep olmuştur.

Bundan sonra Hz. Peygamberin önü açılmış, diğer Arab kabilelerine yönelmiş, pek çok yerleri fethetmiş ve nice insanlar İslâma girmişlerdir.

Hz. Peygamber için Hudeybiyede büyük bir mu’cize zâhir olmuştu. Şöyle ki:

Hudeybiyedeki kuyunun suyu tamamen kaybolmuştu. Hz. Peygamber (asm) bir parça suyu ağzına alıp ardından o suyu kuyuya boşalttı. Kuyu, su ile doldu, orada olan herkes o sudan içti.

Ayrıca, ayetteki fetihten murat, Rumların fethi olabilir. Rumlar o senede İranlılara galip geldiler. Bunun Hz. Peygamber için bir fetih olduğunu Rum sûresinde görmüştün.

Denildi ki: Ayetteki fetih, “hükmetmek” manasınadır. Yani, “biz senin Mekkeye girmene hükmettik.”

 

2- لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِن ذَنبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ “Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın.”

Ayet, fethin illetini bildirir. Çünkü fetih,

-Kâfirlerle cihada,

-Şirki ortadan kaldırmaya,

-Dini yüceltmeye,

-Nâkıs nefisleri zorla tekmil etmeye yol açar. Ardından tedrici bir şekilde kendi iradeleriyle nefislerini kemâle erdirirler.

-Ayrıca fetih, zalimlere karşı zafiyetten de kurtarır.

“…senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın.”

Allahın Hz. Peygamberi bağışlamasından murat, “Senin itap görebileceğin bütün eksiklikleri Allah bağışlayacaktır” manasıdır.

وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ “Sana olan nimetini tamamlasın.”

-Dinini yücelterek,

-Ve nübüvvetine saltanatı da katarak Sana olan nimetini tamamlayacaktır.

وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُّسْتَقِيمًا “Ve seni doğru bir yola iletsin.”

Ve Seni risalet görevini tebliğde ve idarî görevlerini yerine getirmekte dosdoğru bir yola sevkedecektir.

 

3- وَيَنصُرَكَ اللَّهُ نَصْرًا عَزِيزًا “Ve Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin.”

Allah, kendisinde izzet olan ve zulme engel olma bulunan bir yardımla Sana yardım edecek, nusret verecektir.

Veya, yardım edilenin kendisiyle izzet bulacağı şekilde Sana yardım edecektir.

 

4- هُوَ الَّذِي أَنزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَّعَ إِيمَانِهِمْ “O ki, kendi imanlarıyla beraber imanlarını daha da artırmaları için mü’minlerin kalplerine sekînet indirdi.”

Sekînet, sebât ve itmi’nandır.

Normal şartlarda nefislerin endişe duyduğu ve ayakların sürçtüğü yerde, mü’minler bu sekînet sayesinde sebât gösterdiler.

Allahın sekînet indirmesiyle mü’minlerin imanı kuvvetlendi ve nefislerinin tam bir kanaate ulaşmasıyla, kendi yakinleriyle beraber yeni bir yakîne ulaştılar.

Veya şöyle de mana verilebilir:

Allah, mü’minlerin kalplerine, Hz. Peygamberin getirdiklerine karşı tam bir sükûn indirdi. Ta ki Allaha ve ahirete imanları yanında ilâhî hükümlere karşı da imanları ziyade olsun.

وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır.”

O orduların tedbirini O görür. Onlardan bir kısmını bir kısmına bazan musallat kılar, bazan da hikmetinin iktizasına göre aralarında barış meydana getirir.

وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا “Ve Allah, Alîm’dir – Hakîm’dir.”Allah Alîm’dir, kendisinde maslahat olanı bilir. Hakîm’dir, takdir ve tedbirini hikmetle yapar.

 

5- لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ “Bütün bunlar Allah’ın; mü’min erkek ve mü’min kadınları, içlerinden ırmaklar akan, daimî kalacakları cennetlere koyması ve onların kötülüklerini örtmesi içindir.”

Önceki ayette “Göklerin ve yerin orduları Allahındır” denilerek onlarda Allahın tedbirine dikkat çekilmişti. Bu ayet ve devamıyla da ehl-i iman ve münafıkların akıbeti nazara verildi. Yani, Allah bütün bu tedbirleri yaptı, mü’minleri ehl-i küfre musallat kıldı, ta ki mü’minler Allahın nimetini bilsinler ve bu nimete şükretsinler, Allah da onları cennete alsın, kâfirlere ve münafıklara da azap versin.Ayet, Allahın Hz. Peygambere apaçık bir fetih ihsan etmesinin veya mü’minlerin kalplerine sekînet indirmesinin veya bütün bunların hepsinin illetini beyan ediyor da olabilir.Veya “imanlarını daha da artırmaları için” kısmının illeti de olabilir. Yani, mü’minlerin imanlarının artması, onların cennetlere alınmasına vesile olacaktır.

وَكَانَ ذَلِكَ عِندَ اللَّهِ فَوْزًا عَظِيمًا “İşte bu, Allah katında çok büyük bir kurtuluştur.”

İşte bu”, yani

-Allahın mü’minleri cennete alması,

-Veya günahlarını örtmesi çok büyük bir kurtuluştur.

Çünkü bu, bir faydayı celbin veya bir zararı def’in en ileri tezahürüdür.

 

6- وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانِّينَ بِاللَّهِ ظَنَّ السَّوْءِ “Ve Allah hakkında kötü zanda bulunan münâfık erkeklere ve münâfık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap etmesi içindir.”Kötü zan”, onların “Allah, peygamberine ve mü’minlere yardım etmez” şeklindeki zanlarıdır.

عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ “Kötü devran onların başına olsun!”

Mü’minler için zannettikleri ve bekledikleri kötü devran, kendi başlarına gelsin ve gelecektir.

وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ “Allah onlara gadap etti.”

وَلَعَنَهُمْ “Onları lânetledi.”

وَأَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَ “Ve kendilerine cehennemi hazırladı.”Önceki cümle onların dünyadaki durumlarını nazara vermişti, bu kısım da ahiretteki durumlarını anlatmaktadır.

Allahın gadabı onlara laneti (rahmetten uzak kılınmalarını), bu da cehenneme

gönderilmelerini gerektirir. Bunların normalde فَ “fe” harfiy

le atfedilmeleri gerekirdi, ama sebebiyet nazara alınmadan her birinin vaîd hususunda müstakil olmaları yönünden و “vav” harfiyle atfedilmişlerdir.

وَسَاءتْ مَصِيرًا “Orası ne kötü bir varış yeridir!”

Cehennem, ne kötü bir akıbettir.

 

7- وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Göklerin ve yerin orduları Allah’ın dır.”

وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا “Ve Allah, Azîz’dir – Hakîm’dir.”

 

8- إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا “Şüphesiz biz seni bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.”

Biz Seni ümmetine bir şahid, taat ve masiyete karşı bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

 

9- لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ “Ta Ki, Allah’a ve Rasûlüne iman edesiniz, O’na yardım edesiniz, O’na saygı gösteresiniz.”

وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا “Ve sabah akşam O’nu tesbih edesiniz.”

Ayetteki hitap, Hz. Peygambere ve ümmetedir.

Veya hitap ümmete olup, Cenab-ı Hakkın peygambere olan hitabı, onlara hitap yerine konularak böyle denilmiştir.

Sabah-akşam tesbihten maksat, “daima tesbih edesiniz” manası da olabilir.

 

10- إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ “Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar.”Çünkü peygambere bîattan maksat, Allaha itaattir.

يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ “Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir.”

Bu cümle, önceki cümleden hâl olabilir.

Veya tahyîl yoluyla yani hayale hitap eden mecazî bir anlatımla önceki cümleyi te’kid etmektedir.

فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ “Verdiği sözden dönen, kendi aleyhine dönmüş olur.”

Ahdi bozmanın zararı, ancak kendinedir.

وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا “Ve her kim Allah’a verdiği sözü yerine getirirse, ona çok büyük bir mükâfat verecektir.”

Çok büyük bir mükâfat, cennettir.

 

Ayet, Rıdvan Biatı hakkında nazil olmuştur.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
48. Fetih
Gönderi tarihi: 16-04-2014
2,959 kez okundu
Block title
Block content