340. DERS (Muhammed Suresi, 20 - 38) Kalbi Hasta Olanlar

20- وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ “İnananlar, “Keşke bir sûre indirilse!” derler.”

“Keşke cihad ile ilgili bir sûre indirilse” diyorlar.

فَإِذَا أُنزِلَتْ سُورَةٌ مُّحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ يَنظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ “Fakat muhkem bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince; kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığına girmiş kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün.”

“Kalplerinde hastalık olanlarının”

Hastalıktan murat dinde zaaf veya münafıklıktır.

“Ölüm baygınlığına girmiş kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün.”

Böyle bakmaları, ölümden korkmalarındandır.

فَأَوْلَى لَهُمْ “O da onlara pek yakındır.”

Korktukları başlarına gelsin.

 

21- طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَّعْرُوفٌ “İtaat ve maruf bir söz.”

Onlara emredilen, itâat etmeleri ve marûf bir söz söylemeleridir.

فَإِذَا عَزَمَ الْأَمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ “İş ciddileşince Allah’a verdikleri söze bağlı kalsalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu.”

Cihad hususunda hırslarında veya imanlarında sadık olsalar, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.

 

22- فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِن تَوَلَّيْتُمْ أَن تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ “Demek siz iş başına geçecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarınızı koparacaksınız, öyle mi?”

Ayet metnindeki “tevelli” kelimesi “işbaşına geçmek” ve “yüz çevirmek” anlamlarına geldiğinden, ayete iki şekilde mana verilmiştir:

1-İnsanlara yönetici olursanız, saltanat cazibesiyle yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık bağlarını mı koparacaksınız?

2-İslâmdan yüz çevirirseniz, cahiliye günlerinizdeki çapulculuğa ve akrabalarınızla savaşmaya mı döneceksiniz?

Yani, dinde zaafları ve dünyaya hırs göstermeleri sebebiyle, böyle yapmaları kendilerinden beklenir.

 

23- أُوْلَئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَى أَبْصَارَهُمْ “İşte bunlar, Allah’ın lânetleyip, kulaklarını sağır ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.”

İşte bunlar,

-Yeryüzünde fesat çıkarmaları,

-Ve sıla-i rahmi kesmeleri yüzünden Allahın lanetlemiş olduğu kimselerdir.

Bundan dolayı onların kulaklarını hakkı işitmeye karşı sağır kıldı, gözlerini de âmâ yaptı. Dolayısıyla artık Allah yoluna gelemezler.

 

24- أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı?”

Onlar, Kur’anda olan nasihatleri, sakındırmaları düşünmüyorlar mı, ta ki günahlara cesaret edemesinler?

أَمْ عَلَى قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا “Yoksa bazı kalpler üzerinde kilitler mi var?”

O kalplere bir öğüt ulaşmıyor, bir hakikat onlarda inkişaf etmiyor.

Ayette “kalpler” (kulûb) ifadesinin elif-lâmsız gelmesi, bundan muradın onlardan bazılarının kalpleri olmasıdır.

-Veya o kalplerdeki katılığın müphemliğindendir.

-Veya o kalplerin aşırı cehaletindendir.

Ayette kilitlerin kalplere nisbet edilmesi, bu kilitlerin o kalplere uygun olup, bilinen kilitlere benzemediğine delâlet içindir.

 

25- إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَى أَدْبَارِهِم مِّن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَى لَهُمْ “Kendileri için hidayet yolu belli olduktan sonra gerisin geri dönenler var ya; şeytan onları aldatıp peşinden sürüklemiş, ve kendilerini boş ümitlere düşürmüştür.”

Vazıh deliller ve apaçık mu’cizelerle doğru yol kendilerine belli olduktan sonra, önceki küfür hâllerine dönenler var ya, şeytan onlara bu büyük cürümleri yapmayı kolaylaştırmış, şehevî şeylere onları sevk etmiştir.

 

26- ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ “Çünkü onlar Allah’ın indirdiğinden hoşlanmayan kimselere, “Bazı işlerde size itaat edeceğiz” demişlerdi.”

Bunu,

-Yahudiler münafıklara söylemiştir.

-Veya münafıklar Yahudilere söylemiştir.

-Veya bu iki fırkadan biri müşriklere söylemiştir.

“Bazı işlerde size itaat edeceğiz.”

-“Cihada katılmayıp oturmak,

-Veya Müslümanlara karşı savaş olduğunda ortak hareket etmek,

-Peygambere karşı çıkmak gibi meselelerde sizinleyiz” dediler.

وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ “Oysa Allah, onların gizlice konuşmalarını bilir.”

Bu da o sırlarından biridir, Allah bunu onlara karşı ifşa etmiştir.

 

27- فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمْ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ “Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken hâlleri nasıl olacak?”

Onlar bundan korkuyor ve bu yüzden savaştan çekiniyorlardı. Ama ölüm geldiğinde melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak canlarını alacaklar.

Ayet, onların vefat hâlini tasvîr etmektedir.

 

28- ذَلِكَ بِأَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ “Bu, onların Allah’ı gazablandıran şeylere uymaları ve O’nun rızasından hoşlanmamaları yüzündendir.”

Onların böyle öldürülmeleri şu sebepledir:

Çünkü onlar Hz. Peygamberin Tevratta geçen özelliklerini gizlemek ve O’nun emrine isyan etmek gibi Allahı kızdıracak küfre tâbi oldular.

Ayrıca, O’nu râzı edecek iman ve cihad gibi tâatlerden hoşlanmadılar.

فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ “Allah da onların amellerini boşa çıkardı.”

 

29- أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ أَن لَّن يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ “Yoksa, kalplerinde bir hastalık olanlar Allah’ın, kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?”

 

30- وَلَوْ نَشَاء لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُم بِسِيمَاهُمْ “Şayet dilesek, onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın.”

Biz istesek o münafıkları bizzat kendilerini tanıyacak şekilde bir kısım delillerle Sana tanıtırdık. Sen de onları belirlediğimiz alâmetlerle tanırdın.

 

وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ “Andolsun, sen onları konuşma tarzlarından tanırsın.”

Ayet metnindeki “lahn-ı kavl”

-Konuşma üslûbudur.

-Veya konuşurken tariz ve tevriye ile îmalı konuşma cihetine meyletmektir.

وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ “Ve Allah, amellerinizi bilir.”

Bildiği için de maksadınıza göre amellerinizin karşılığını verir. Çünkü “ameller niyetlerledir.”

 

31- وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ “Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.”

Andolsun ki biz sizleri cihadla ve diğer zor mükellefiyetlerle deneyeceğiz.

Amellerinizden haber verecek şeylerle sizleri imtihan edeceğiz, böylece amellerinizin güzeli ve çirkini ortaya çıkacak.

Veya imanları ve mü’minlere dostluklarıyla alakalı olarak deneyeceğiz, ta ki dostluklarının doğru mu yoksa yalandan mı olduğu ortaya çıkacak.

 

32- إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الهُدَى لَن يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا “İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet yolu belli olduktan sonra Peygamber’e karşı gelenler hiçbir şekilde Allah’a zarar veremezler.”Bunlar Kurayza ve Nadir Yahudileridir. Veya Bedir savaşı için finansal destek veren önde gelen Mekke müşrikleridir. Onlar küfürleriyle ve Allah yolundan çevirmeye çalışmalarıyla Allaha asla bir zarar veremezler.

Veya “hiçbir şekilde Allah’a zarar veremezler” ifadesinden murat “Allah rasûlüne asla bir zarar veremezler” manasıdır. Cenab-ı Hakkın, Hz. Peygambere yönelik durumu kendine nisbet etmesi, Rasûlünün şanına tazim içindir.

وَسَيُحْبِطُ أَعْمَالَهُمْ “Allah, onların amellerini boşa çıkaracaktır.”

Onların güzel amellerinin sevabını boşa çıkaracaktır.

Veya Hz. Peygambere zorluk çıkarmak üzere yaptıkları tuzakları boşa çıkaracaktır. Böylece onlar, bu tuzaklarından bir sonuç alamayacak, hedeflerine varamayacaklar. Bu tuzakları kendi aleyhlerine dönüp ancak kendilerinin katline ve vatanlarından sürülmelerine yarayacak.

 

33- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin.”

وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ “Ve amellerinizi boşa çıkarmayın.”

Üstte anlatılan kimselerin amellerinin boşa gitmesi gibi, siz de,

-Küfür,

-Nifak, (iki yüzlülük, münafıklık)

-Ucub, (amelini beğenmek)

-Riya, (gösteriş)

-Minnet ve eziyette bulunmak gibi hâllerle amellerinizi boşa çıkarmayın.

Ayette, büyük günah işleyenlerin iyi amellerinin boşa gideceğine bir delil yoktur.

 

34- إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ “İnkâr edenler ve Allah yolundan alıkoyanlar, sonra da kâfir olarak ölenler var ya, Allah asla onları bağışlamayacaktır.”

Ayetin ashab-ı kalîb hakkında inmesi sahih olsa bile, hüküm itibarıyla küfür üzere ölen herkese hükmü şamildir.[1>

 “Kâfir olarak ölenlerin bağışlanmayacağının” bildirilmesi, mefhum-u muhalifi ile küfür üzere ölmeyenlerin diğer günahlarının bağışlanabileceğine delâlet eder.

 

35- فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ “Sakın zaaf gösterip barışa çağırmayın.”

Gevşeklik gösterip de zillet içinde barış istemeye mecbur kalmayın.

وَأَنتُمُ الْأَعْلَوْنَ “Sizler üstünsünüz.”

وَاللَّهُ مَعَكُمْ “Allah da sizinledir.”

O, yardımcınızdır.

وَلَن يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ “O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir.”

 

36- إِنَّمَا الحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ “Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir.”

Onun bir sebatı yoktur.

وَإِن تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ أُجُورَكُمْ “Eğer iman eder, kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir.”

İmanınızın ve takvanızın sevabını verir.

وَلَا يَسْأَلْكُمْ أَمْوَالَكُمْ “Ve sizden (bütün) mallarınızı istemez.”

O, Allah yolunda mallarınızın tamamını sizden istemez. İstemiş olduğu kırkta bir veya onda bir gibi az bir şeydir.

 

37- إِن يَسْأَلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ أَضْغَانَكُمْ “Eğer onları sizden isteyip de sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz, O da kinlerinizi ortaya çıkarırdı.”

 

38- هَاأَنتُمْ هَؤُلَاء تُدْعَوْنَ لِتُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ “İşte sizler Allah yolunda harcamaya çağrılan kimselersiniz.”

Ayet, savaş masrafı, zekât ve diğer infak türlerini içine alır.[2>

فَمِنكُم مَّن يَبْخَلُ “İçinizden kiminiz cimrilik ediyor.”

İçinizden bir kısım insanlar cimrilik yapar.

Ayet, önceki ayete bir delil gibidir.

وَمَن يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَن نَّفْسِهِ “Ama cimrilik eden ancak kendi zararına cimrilik eder.”

Çünkü infakın faydası da, cimriliğin zararı da ilgili kişiye aiddir.

وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنتُمُ الْفُقَرَاء “Allah zengindir, siz ise fakirsiniz.”

Allahın size emrettiği hususlarda –haşa- bir ihtiyacı yoktur, siz ise bunlara muhtaçsınız. Eğer emirlerine uyarsanız, bunun faydası sizedir. Yüz çevirirseniz de siz zarar edersiniz.

وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ “Eğer siz yüz çevirirseniz Allah yerinize başka bir kavim getirir, sonra onlar sizin gibi olmazlar.”

Yüz çevirme ve imana aldırmamada sizin gibi olmazlar.

Bu kavimden murat

-İranlılar olabilir. Çünkü, Hz. Peygambere bunların kim olduğu sorulduğunda, Selman-ı Farisi de yanı başındaydı. Dizine vurup şöyle buyurdu: “İşte bu ve kavmi” dedi.

Veya bunlardan murat Ensardır.

Veya Yemen halkıdır.

Veya meleklerdir.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

“Her kim Muhammed sûresini okusa, Allahın ona cennet nehirlerinden içirmesi bir hak olur.”


[1> Ayetin Bedirde öldürülen yetmiş müşrik hakkında nazil olduğuna dair bazı rivayetler vardır. Cesetleri bir çukur kazılıp oraya bırakılmaları cihetiyle, kendilerine “ashab-ı kalîb” yani “kuyu ashabı” denilmiştir. Ayetin onların durumu hakkında indiği sahih bir rivayet bile olsa, hükmünün genel olduğunda bir tereddüt yoktur.

[2> Çünkü bunların hepsi “Allah yolunda vermek” şümulüne dâhildir.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
47. Muhammed
Gönderi tarihi: 16-04-2014
1,325 kez okundu
Block title
Block content