12- إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ “Şüphesiz Allah iman edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar.”
وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ “İnkâr edenler ise, (dünyada) keyiflerine bakarlar.”
وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ “Ve hayvanların yediği gibi yerler.”
Hayvanların yediği gibi, hırsla ve akıbetten gafil bir şekilde yerler.
وَالنَّارُ مَثْوًى لَّهُمْ “Onların varacakları yer ateştir.”
13- وَكَأَيِّن مِّن قَرْيَةٍ هِيَ أَشَدُّ قُوَّةً مِّن قَرْيَتِكَ الَّتِي أَخْرَجَتْكَ أَهْلَكْنَاهُمْ “(Ey Peygamber!) Seni yurdundan çıkaran beldeden daha kuvvetli olan nice beldeler vardı ki biz onları helâk ettik.”Çeşit çeşit azaplarla biz onları helâk ettik.
فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ “Onların hiç bir yardımcısı da olmadı.”
Onlar için azabı kendilerinden savacak hiçbir yardımcı yok.
14- أَفَمَن كَانَ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّهِ كَمَن زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ “Rabbinden bir beyyine üzere olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve hevâlarına uyan kimseler gibi midir?”
“Beyyine”den murat,
-Kur’andır.
-Veya genel bir şekilde aklî ve naklî delillerdir.İşte başta Hz. Peygamber olmak üzere, ehl-i iman böyle bir delile sahiptirler.Bu şekilde Rabbinden delil üzere olanla, şirk ve isyan gibi kötü amelini güzel gören hiç aynı olur mu? Böyleleri, değil bir delil üzere olmak, şüphe bile etmeden hevâlarına tâbi olmuş kimselerdir.
15- مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ “Müttakilere vaat edilen cennetin meseli şöyledir:”
“Cennetin meseli”, onun hayret verici özelliği manasındadır. Bu ayetten önce Rabbinden beyyine üzere olan mü’minle, kötü amellerini güzel görüp hevâlarına uyanların aynı olmadığı nazara verilmişti. Burada da benzeri bir üslûpla mana şöyle tekdir edilebilir: “Hiç cennet ehlinin hâli, cehennem ateşinde daimi kalacak olan kimse gibi midir?”
فِيهَا أَنْهَارٌ مِّن مَّاء غَيْرِ آسِنٍ “Orada bozulmayan temiz sudan nehirlervar.”
وَأَنْهَارٌ مِن لَّبَنٍ لَّمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ “Tadı değişmeyen sütten nehirler.”
وَأَنْهَارٌ مِّنْ خَمْرٍ لَّذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ “İçenlere zevk veren şaraptan nehirler.”
Bu cennet içeceklerinde hoş olmayan bir tad ve koku yoktur, ayrıca insanı sarhoş da etmez.
وَأَنْهَارٌ مِّنْ عَسَلٍ مُّصَفًّى “Ve süzme baldan nehirler var.”
Bu balda mum ve arının atık maddeleri gibi karışık şeyler yoktur.
Ayette, cennet içeceklerinin temsili yapılmıştır. Dünyada içeceklerden lezzet almaya sebep neler varsa, cennette en güzel şekliyle olacaktır. Bu içeceklere dünyada arız olan ve kalitesini düşüren özellikler ise orada söz konusu olmayacaktır.
Ayrıca bu anlatımda cennet içeceklerinin bolluğu ve devamlılığı tavsif edilmiştir.
وَلَهُمْ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ “Orada onlara her türlü meyve vardır.”
Bu kıyas üzere, orada onlara her türlü meyve vardır.
وَمَغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ “Bir de Rablerinden bir mağfiret.”
كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاء حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءهُمْ “(Bu cennetlikler),ateşte daimi kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimseler gibi midir?”
Üstte cennet ehli için anlatılan içeceklere bedel, cehennem ateşinde ebedi kalacak olan kimseye sıcaklığının şiddetiyle bağırsakları parça parça edecek bir su verilecektir.
16- وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ “Onlardan seni dinlemeye gelenler de var.”
حَتَّى إِذَا خَرَجُوا مِنْ عِندِكَ قَالُوا لِلَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ آنِفًا “Senin yanından çıktıkları zaman, kendilerine ilim verilen kimselere, “O demin ne söyledi?” dediler.”
Ayette anlatılanlar münafıklardır. Hz. Peygamberin sohbet meclisine gelip sözünü işitiyorlar, ama çıktıklarında sahabenin âlimlerine şöyle diyorlardı:
“O demin ne söyledi?”
Böyle demeleri istihza için olabileceği gibi, bilgi almak için de olabilir. Çünkü anlattıklarını hafife aldıklarından can kulağıyla dinlememişlerdi.
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ “İşte bunlar, Allah’ın,kalplerini mühürlediği ve hevâlarına uyan kimselerdir.”
Bundan dolayı Hz. Peygamberin anlattıklarıyla istihza ettiler ve kelâmını hafife aldılar.
17- وَالَّذِينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى “Hidayete erenlere gelince, Allah onların hidayetini artırdı.”
Allah, böylelerine ziyadesiyle muvaffakiyet ve ilham vererek hidayet eder.
Veya bundan murat şu da olabilir: Hidayet üzere olanlara gelince, onlar Hz. Peygamberi dinlediklerinde, O’nun sözü hidayetlerini artırır.[1>
وَآتَاهُمْ تَقْواهُمْ “Ve onlara takva’larını verdi.”
Allahın onlara takva’larını vermesi,
-Sakınacakları şeyleri beyan etmesi,
-Takva sahibi olmaları için yardımcı olması,
-Veya takva’larının karşılığını vermesi şeklinde anlaşılabilir.
18- فَهَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً “Onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar.”
فَقَدْ جَاء أَشْرَاطُهَا “Muhakkak onun alametleri gelmiştir.”
فَأَنَّى لَهُمْ إِذَا جَاءتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ “O kendilerine gelip çatınca öğüt almaları kendilerine ne fayda verecek?”
Yani,
-Hz. Peygamberin gönderilmesi
-Ayın ikiye bölünmesi gibi kıyamet alâmetleri ortaya çıkmışken geriye sadece kıyametin ansızın gelmesi kalmaktadır. Geldiğinde ibret almaları ise neye yarar? O vakitte artık bir hazırlık yapamazlar, onun gelmesinden bir fayda bulamazlar.
19- فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ “Bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.”
وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ “Günahın için istiğfar et.”
Mü’minlerin saadetini ve kâfirlerin şekâvetini bildiğinde, Allahı bir olarak bilmeye ve
-Nefsin hâllerini ve fiillerini düzelterek,
-Ve günahın için istiğfar ederek nefsini olgunlaştırmaya devam et.
وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için de.”
-Onların günahları için dua ederek,
-Ve kendilerini bağışlanmalarını gerektirecek hallere teşvik ile mağfiret talebinde bulun.
Ayette “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için de” denilmesinde onların buna son derece muhtaç olduklarını ve günahlarının çokluğunu hissettirmek ve ayrıca onların günahının
Hz. Peygamberden farklı olduğunu hissettirmek vardır.
Çünkü Hz. Peygamberin günahı, evlâ olanı terk etmek şeklindedir.[2>
وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ “Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de,içinde kalacağınız yeri de bilir.”Allah sizin şu dünyada geçirdiğiniz halleri bilir. Çünkü bunlar kat edilmeleri gerekli olan merhalelerdir.
Ahirette varacağınız yeri de bilir. Çünkü orası ikâmet yerinizdir. Öyleyse Allahtan korkun, istiğfar ile O’ndan mağfiret isteyin ve ahiretiniz için çalışın.
[1> Aynı sudan arı içtiğinde bal yapar, yılan içtiğinde ise, zehir akıtır.
[2> Peygamberler masumdurlar, dolayısıyla günah işlemeleri düşünülemez. Ama, daha evlâ olanı terk etmeleri söz konusu olabilir. Enfal Sûresi 67-69. ayetlerde anlatıldığı üzere, Hz. Peygamberin (asm) Bedir esirlerini fidye ile serbest bırakması, buna bir misal olabilir.