1- الم “Elif, Lâm, Mîm.”
2- تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ “Bunlar, o hikmetli kitabın âyetleridir.”
Bununla ilgili Yunus sûresinde açıklama yapılmıştı.
3- هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ “O, muhsin olanlar için bir hidayet ve rahmettir.”
4- الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ “Onlar, namazı dosdoğru kılarlar.”
وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ “Ve zekatı verirler.”
وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ “Ahirete de onlar yakînen inanırlar.”
Ayetin bu kısmı, onların muhsin (iyi işler yapan) kimseler olmasının açıklamasıdır veya önemine binaen, yaptıkları iyi işlerden üç tanesinin nazara verilmesidir.
Ayette “ahirete de onlar yakînen inanırlar” ifadesinde “onlar” zamirinin ayrıca zikri te’kid içindir.
5- أُوْلَئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ “İşte onlardır Rab’lerinden bir hidayet üzere olanlar.”
وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ “Ve işte onlardır felaha erenler.”
Gerçek akîdeyi ve salih ameli cem ettikleri cihetle, felaha erenler de ancak onlardır.
6- وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَن سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا “İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, boş sözlere müşteri olur.”Ayet metnindeki “lehve’l-hadîs”,
-Aslı olmayan sözler,
-Kendisinde bir ibret olmayan, itibar edilmemesi gereken hurafe olaylar,
-Sırf güldürmek için anlatılanlar,
-Ve lüzumsuz konuşmalar gibi insanı oyalayan malayani sözlerdir. Bunlar, insanı aslında yönelmesi gereken güzel sözlerden alıkoyar.
Sebeb-i Nüzûl
Denildi ki: Ayet, Nadr Bin Haris hakkında indi. Bu, acemlerin kitaplarından satın almıştı. Bunlardaki şeyleri Kureyşe anlatıyor ve “Şayet Muhammed size Âd ve Semud’u anlatıyorsa, ben de size Rüstemin, İsfandiyarın ve Bizans krallarının durumlarını anlatıyorum” diyordu.
Denildi ki: Adı geçen şahıs şarkıcı kadınları satın alıp İslâma yönelenlere gönderiyor, onları İslâmdan alıkoymaya çalışıyordu.
“Allah yolundan saptırmak…”
“Allahın yolu”, O’nun dinidir.Veya bundan murat, Allahın kitabını okumaktan alıkoymak da olabilir.“Bilgisizce”Bunu, satın aldığı “lehve’l-hadîsin” hâlini bilmeden yapar.
Veya bu kimse, ticareti bilmeyen biridir. Çünkü, Kur’an okuma yerine boş söze müşteri olmuştur.
“Ve o yolu eğlenceye almak için”
Bu kimse, Allahın yoluyla dalga geçer.
أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ “İşte onlar için zillet verici bir azap vardır.”
Batılı hakka tercih ederek ona ihanet ettiklerinden, bu kimseler için zillet verici bir azap vardır.
7- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِ آيَاتُنَا وَلَّى مُسْتَكْبِرًا كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا كَأَنَّ فِي أُذُنَيْهِ وَقْرًا “Ona âyetlerimiz okunduğu zaman, sanki onları işitmemiş, sanki kulaklarında bir ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir.”
Kendisine ayetlerimiz okunduğunda kibirli bir şekilde yüz çevirir, o ayetlere önem vermez.
فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ “İşte onu, elem verici bir azab ile müjdele!”
Ayette “müjdele!” ifadesi tehekküm ifade eder.
8- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتُ النَّعِيمِ “Şüphesiz iman eden ve salih amel işleyenlere gelince, onlar için Naîm cennetleri vardır.”
9- خَالِدِينَ فِيهَا “Onlar orada daimîdirler.”
وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا “Bu, Allah’ın gerçek bir vaadidir.”
“Onlar için cennetler vardır” denildiğinde, bu Allahtan bir vaattir. Günlük hayatta her vaat gerçek olmayabilir. Ama Allahın vaadi hak bir vaattir.
وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ “O, Azîz – Hakîm’dir.”
O, Azîz’dir; hiçbir şey O’nu galip gelemez ki vaadini ve vaîdini yerine getirmekten alıkoysan. Hakîm’dir, bütün işleri hikmetledir, abes iş yapmaz.
10- خَلَقَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا “Gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı.”
وَأَلْقَى فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ “Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi.”Bunun açıklaması, Ra’d sûresinin başında geçmişti.
وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَابَّةٍ “Ve orada her türlü canlıyı yaydı.”
وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء “Gökten bir su indirdik.”
فَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ “Bununla yerde her türden hoş bitkiler bitirdik.”
Sanki bu ayetle Cenab-ı Hak kudretinin kemâli olan izzetine ve ilminin kemâli olan hikmetine delil getirdi ve bununla tevhidin kuralına bir hazırlık yaptı, devamında gelen şu ayetle de bunu takrîr buyurdu:
11- هَذَا خَلْقُ اللَّهِ “İşte Allah’ın yarattıkları!”Bu zikrolunanlar Allahın yarattığı şeylerdir.
فَأَرُونِي مَاذَا خَلَقَ الَّذِينَ مِن دُونِهِ “Haydi, Onu bırakıp da taptıklarınızın neyi yarattığını bana gösterin!”Sizin ilahlarınız neyi yarattılar da, Allaha şerik olmaya hak kazandılar?
بَلِ الظَّالِمُونَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ “Hayır, o zalimler apaçık bir dalalet için dedirler.”
Bu ifadede, onların susturulmasından sonra, bakan kimseye gizli kalmayacak şekilde dalâlet üzere olduklarını tescil etmek vardır. “Onlar apaçık bir dalâlettedirler” yerine “o zalimler…” denilmesi, onların Allaha şirk koşmakla zâlim kimseler olduklarına delâlette bulunmak içindir.