83- أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ “Görmedin mi? Biz şeytanları o kâfirler üzerine gönderdik.”Şeytanların gönderilmesi
-Musallat olmak,
-Veya yoldaş olmaları içindir.
تَؤُزُّهُمْ أَزًّا “Onları kışkırtıp duruyorlar.”
Bu şeytanlar, onları teşviklerle, şehevî şeyleri sevdirerek günahlara kışkırtırlar,
Ayetten murat, geçmiş ayetlerin ortaya koyduğu üzere, hak bu kadar açık iken,
-Kâfirlerin sözleri,
-Azgınlıkta çok ileri gitmeleri,
-Küfürde ısrarları karşısında Hz. Peygamberi hayrete sevk etmektir.
84- فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْ “Öyleyse onlar hakkında acele etme.”
Onların helak olması için acele etme. “Bir an önce helâk olsunlar da ben de, mü’minler de bunların şerlerinden kurtulalım, arz bunların fesadından temizlensin” deme.
إِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَدًّا “Biz onların günlerini sayıyoruz.”
Yani, “Aceleye lüzum yok. Zira onlar için sınırlı günler ve sayılı nefesler kalmıştır.”
85- يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّقِينَ إِلَى الرَّحْمَنِ وَفْدًا “O gün, takva sahiplerini heyet olarak Rahmân’ın huzuruna toplayacağız.”
Nasıl ki, hükümdarların huzuruna gidenler grup grup alınırlar, ikram ve nimetlere mazhar olurlar. Onun gibi, biz de takva ehli olan mü’minleri, rahmetiyle onları bürüyen Rablerine karşı heyetler halinde sevkedeceğiz.Bu sûrede “Rahmân” kelimesinin sıkça geçmesinde önemli bir sır olsa gerektir. “Rahmân” kelimesinin geçtiği yerlerde Allahın büyük nimetlerinin sayılması ve bu nimetlere karşı şükredenlerle, nankörlük yapanların hallerinin açıklaması vardır.
86- وَنَسُوقُ الْمُجْرِمِينَ إِلَى جَهَنَّمَ وِرْدًا “Suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevk ederiz.”
Mücrimleri de, hayvanların sevki gibi susuz bir vasiyette cehennem ateşine süreriz.[1>
87- لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِندَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا “Rahmânın katında bir ahit (söz) almış olan kimseden başkaları şefaat edemezler.”
Allahın vaat ettiği üzere, iman ve salih amel gibi kendisini asilere şefaate kabiliyetli kılacak ve ehil yapacak niteliklere sahip olanlar dışında, o gün kimse şefaatçi olamaz. Zamir, müttakilere racidir.Veya ayette geçen ahitten murat, “O gün, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğundan başkasının şefaati fayda vermez.” (Taha, 109) da nazara verildiği gibi izindir..
Şöyle denildi: Ayetteki zamir mücrimlere raci de olabilir.
Şefaat edenler, o mücrimlere şefaatçi olmazlar. Ancak bunlardan her kim kendisini şefaat edilmeye ehil kılacak bir hâl taşıyıp bununla Rahmândan bir ahit almış olursa, böyle olanlara şefaat edilecek.
88- وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا “Rahmân çocuk edindi” dediler.”
89- لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْئًا إِدًّا “Andolsun ki, siz çok çirkin bir şeyle geldiniz.”
Bunlardan önce gıyabî olarak bahsedilip, ardından “siz çok çirkin bir şeyle geldiniz” denilerek bunlara hitap edilmesi, onları daha şiddetli kınamak içindir ve Allaha karşı küstahlıklarını tescildir.
90- تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا “Neredeyse, söyledikleri sözden gökler çatlayacak, arz yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacak.”
Yani, böyle bir söz, öyle dehşetli ve büyük bir küstahlıktır ki, duyulara hitap eder bir şekilde tasvir edilmek istense, gökler ve yer büyük ecram buna dayanamaz, bunun şiddetinden paramparça olurlar.
Veya şöyle de mana verilebilir: Böyle çirkin bir söz, Allahın gadabını celbeder. Şayet hilim sahibi olmasaydı, bunu söyleyenlere karşı gadabından âlemi harap eder, dağlar gibi unsurları un ufak hâle getirirdi.
91- أَن دَعَوْا لِلرَّحْمَنِ وَلَدًا “O Rahmân’a çocuk isnad ettiler diye...”
92- وَمَا يَنبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَن يَتَّخِذَ وَلَدًا “Hâlbuki Rahmân’a çocuk edinmek yaraşmaz.”
Ayette, hükmün Rahmâniyet sıfatına terettüp ettirilerek “Rahmâna bir çocuk edinmek yaraşmaz” denilmesinde şuna dikkat çekilmiştir:
Allahın dışında olan her şey ya nimettir veya kendisine nimet verilendir. Böyle olunca
-Bütün nimetler kendisinden gelen,
-Bu nimetlerin usul ve füru’larının sahibi olan Zat, elbette onların cinsinden değildir. O hâlde, böyle bir Zatın çocuk edinmesi nasıl söz konusu olur?
Sonra bunu açık olarak şöyle bildirdi:
93- إِن كُلُّ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا “Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki Rahmân’ın huzuruna kul olarak çıkmasın.”
Her bir varlık O’nun memlûkudur, ubudiyetle ve boyun eğmek suretiyle O’na sığınır.
94- لَقَدْ أَحْصَاهُمْ “And olsun ki (Allah) onların hepsini kuşatmıştır.”Allahu Teâlâ, bütün varlıkları kuşatmıştır. Hiçbiri O’nun ilim dairesinden ve kudret alanından hariç değildir.
وَعَدَّهُمْ عَدًّا “Ve onları bir bir saymıştır.”
Allah, onların
-Şahıslarını,
-Nefeslerini,
-Fiillerini tek tek saymıştır. Çünkü O’nun nezdinde herşey belli bir mikdar iledir.
95- وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا “Kıyamet günü onların herbiri Onun huzuruna tek başına çıkacaktır.”
Onların hepsi kıyamet günü Allahın huzuruna, yanında ona uyacak ve yardım edecek kimse olmadan tek olarak gelir. Böyle olunca, bunların hiçbirinin Allaha çocuk olarak nisbet edilmesi, O’na şerik kılınması söz konusu olamaz.
96- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا “İman eden ve salih amel işleyenler var ya, Rahmân onları sevdirecektir.”Allah, iman eden ve salih amel işleyenler için kalplerde sevgi meydana getirecektir. Hz. Peygamberden şöyle rivayet edilir:
“Allah bir kula muhabbet ettiğinde Cebraile der: “Ben falana muhabbet ettim, sen de onu sev.” Böylece Cebrail de ona muhabbet eder. Sonra Cebrail sema ehline nida eder: “Allah falanı seviyor, siz de onu sevin.” Böylece sema ehli de onu sever. Sonra o kimse için yeryüzünde de sevgi bırakılır.”
Ayette, bu sevginin gelecek zaman sığasıyla anlatılması şu cihetlerden olabilir:
-Sûre, Mekkî sûrelerdendir. Mekke döneminde mü’minler kâfirler arasında sevilmiyor, kendilerine buğzediliyordu. Allahu Teâlâ bu ayetle, İslâm kemâle erdiğinde mü’minlerin sevileceğini vaat etti.
-Veya ayette vaat edilen durum kıyamette gerçekleşecektir. Hesap günü mü’minlerin haseneleri herkesin içinde arzedilecek, kalplerinde olan kin ve düşmanlık gibi kötü duygular kendilerinden alınacak, böylece hepsi birbirini sevmiş olacaktır.
97- } فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنذِرَ بِهِ قَوْمًا لُّدًّا “Biz onu (Kur’ân’ı) senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, müttakileri onunla müjdeleyesin, inat edenleri de uyarasın.”
98- وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ “Hem onlardan önce nice nesilleri helak ettik.”
هَلْ تُحِسُّ مِنْهُم مِّنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا “Onlardan hiçbirini görüyor musun, yahut onların hafif bir sesini işitiyor musun?”
Ayet, kâfirler için bir korkutma ve Hz. Peygamber için de onları uyarma hususunda bir cesaretlendirmedir.
Hz. Peygamberden şöyle nakledilir:
“Meryem sûresini okuyana, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. Meryem ve Hz. İsayı ve bu sûrede zikredilen peygamberleri yalanlayan ve tasdik edenler ve dünyada Allaha dua eden ve etmeyenler sayısınca haseneler verilir.
[1> Çoban, hayvanları suyun bulunduğu tarafa doğru sürer. Ama ahirette mücrimlerin susuzluktan yanıp tutuştukları hâlde sürülecekleri yer cehennem ateşi olacaktır.