200. DERS (Meryem Suresi, 16 - 40) Hz. Meryem ve Hz. İsa

16- وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ “Kitapta Meryemi de an.”

“Kitap”tan murat, Kur’andır. Kur’anda Meryemin kıssasını anlat.

إِذِ انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا “Hani o, ailesinden ayrılarak doğu ta rafında bir yere çekilmişti.”

Beyt-i Makdisin doğu tarafına çekilmişti. Bundan dolayı Hristiyanlar doğuyu kıble edindiler.

 

17- فَاتَّخَذَتْ مِن دُونِهِمْ حِجَابًا “Sonra onlarla kendisi arasında bir perde koymuştu.”

Denildi ki: Kendini setredecek bir sütre edinmiş, hayızdan yıkanmak için oturmuştu. Hayız zamanında Mescidden teyzesinin evine gider, temizlendiğinde yine Mescide dönerdi.

فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا “Biz ona ruhumuzu gönderdik de ona düzgün bir beşer (insan) şeklinde temessül etti.”İşte tam yıkanma esnasında Hz. Cebrail, konuşmasına ünsiyet edebilmesi için düzgün kametli genç biri olarak kendisine temessül etti.

 

18- } قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَن مِنكَ إِن كُنتَ تَقِيًّا “Meryem dedi: Eğer müttaki biri isen, ben senden Rahmâna sığınırım.”Eğer Allahtan korkuyorsan, ben senden Rahmâna sığınıyorum, bana bir şey yapma.Bununla, daha etkili bir anlatım da kastedilmiş olabilir. Yani, “müttaki, sakınan biri olduğunda Senden Allaha sığınırım. Eğer böyle değilsen nasıl sığınmam ki?”

 

19- قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا “Dedi: Ben, ancak sana zeki (temiz) bir çocuk bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim.”

Ben, sığınmış olduğun Rabbinin elçisiyim.

Taraf-ı ilâhîden hibe edilecek bu çocuğun “zeki” olması

-Günahlardan tertemiz olmasını,

-Hayır üzere büyümesini, yani bir yaştan diğerine hep hayır ve salah üzere ilerlemesini ifade eder.

 

20- قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ “Meryem dedi: Benim nasıl çocuğum olabilir?”

وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ “Bana hiçbir insan dokunmamıştır.”

وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا “Ve ben zinakâr biri de değilim.”

Bundan murat, helâl yoldan, yani evlilik yoluyla cinsel ilişkisi olmadığını kinaye yollu ifade etmektir. Helâl olmayan yoldan beraberlik için başka kelimeler kullanılır. Ayetin devamında “Ve ben zinakâr biri de değilim” denilmesi, bunu kuvvetlendirmektedir.[1>

 

21- قَالَ كَذَلِكِ “Dediğin gibidir” dedi.”

قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ “Ancak Rabbin dedi ki: Bu, bana pek kolaydır.”

وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِّنَّا “Hem onu insanlara bir mu’cize ve nezdimizden bir rahmet kılacağız.”Bu bizim kemâl-i kudretimize bir alâmet ve delil olacak. Ayrıca kullara bir rahmet olacak, O’nun irşadıyla hidayete erecekler.

وَكَانَ أَمْرًا مَّقْضِيًّا “Hem, bu önceden hükme bağlanmış bir iştir.”

Allahın ezelde hükmü böyle idi.Veya Levh-i Mahfuzda bu böyle takdir edildi, proğramlandı.

Veya bir ayet ve rahmet olması cihetiyle, böyle hükmedilmeye ve icra edilmeye layık idi.

 

22- فَحَمَلَتْهُ “Böylece hamile kaldı.”

Böylece İsa’ya hamile kaldı. Hamilelik süresiyle ilgili onyedi ay, altı ay, sekiz ay gibi farklı açıklamalar vardır.

Denildi ki: Bir saat (kısa bir süre) hamile kaldı, ardından çocuğu dünyaya getirdi. Kendisi onüç yaşındaydı.

فَانتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا “Ve hamile haliyle uzak bir yere çekildi.”

Çocuk karnında olduğu halde, ailesinden uzakta dağın arkasında bir yere çekildi.

 

23- فَأَجَاءهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ “Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı.”Hurma dalının yanına gitmesi, onunla kendini setretmek ve doğum anında ondan kuvvet almak içindi.

Bu kuru bir hurma ağacı idi. Başı da yoktu, yeşilliği de. Mevsim ise kış idi.

Ayette hurma ağacının elif-lâmlı gelmesi, ya cins ifade eder veya bunun belli bir hurma ağacı olduğunu gösterir. Buna göre o civarda ondan başka hurma ağacı olmadığı ve insanlarca kolayca bilindiği anlaşılır.

Belki de Allahu Teâlâ ayetlerinden ona göstermek, kalbini mutmain kılmak, ayrıca kadınlara doğum sonrasında faydalı olan hurmanın meyvesinden yemeye iştahı olması için oraya gitmesini ilham etti.

قَالَتْ يَا لَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنتُ نَسْيًا مَّنسِيًّا “Keşke dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim.”Büsbütün unutulsam, kimsenin hatırına gelmeseydim.

Hz. Meryemin ölümü temenni etmesi,

-İnsanlardan utandığından,

-Ve kınamalarından korkmasındandı.

 

24- فَنَادَاهَا مِن تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي “Meryem’e, aşağı tarafından şöyle seslendi: Sakın üzülme.”

Ona alt tarafından konuşan Hz. İsadır. Cebrail olduğu da söylendi.

قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا “Rabbin alt tarafında bir dere kıldı.”

Ayette geçen “Seriyy” kelimesi “dere” anlamındadır. “Seçkin bir zât” anlamında Hz. İsa’ya işaret de olabilir.

 

25- وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا “Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgun taze hurmalar dökülsün.”

Rivayete göre, bu hurma ağacı kuru idi, başı ve meyvesi yoktu. Mevsim ise kış idi. Hz. Meryem ağacın dalını kendine doğru çekip silkeledi, Allahu Teâlâ o kuru ağaca hem baş, hem dallar, hem de taze hurma verdi. Hz. Meryem, kendisinin masumiyetine delâlet eden bu mu’cizeleri görmekle teselli buldu. Çünkü gayr-i meşru ilişkide bulunan birine böyle şeyler gösterilmesi söz konusu olamaz.

Ayrıca bu durum Hz. Meryeme şu kanaati verdi: Kış mevsiminde kuru hurma ağacından meyve ikramına kâdir olan bir Zat, erkek olmadan O’ndan çocuk yaratmaya da kâdirdir.

 

26- فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا “Artık ye, iç, gözün aydın olsun.”

Ağaçtan düşen hurmalardan ye, su arkındaki sudan da iç. Gönlünü hoş tut, Seni üzen şeyi gönlünden at.

Ye, iç” ifadesinden murat, “taze hurmadan ye, ondan elde edilen suyundan da iç” manası da olabilir.

فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا “Eğer beşerden (insanlardan) birini görürsen şöyle de: Ben Rahmâna bir oruç adadım.”

Oruçtan murat, “sükût” yani konuşmama orucudur.

Veya oruçlarında konuşmuyor da olabilirler.

فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنسِيًّا “Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım.”

Ancak meleklere konuşur, Rabbime münacat ederim.

Denildi ki: Oruç adadığını onlara işaret ile haber verdi.

Kendisine bunun emredilmesi, onlarla mücadeleye girmemesi ve Hz. İsanın kelâmıyla yetinilmesi içindi. Çünkü Hz. İsa’nın konuşması, meselenin çözümü anlamına gelmekteydi.

 

27- فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ “Sonra onu yüklenerek kavmine geldi.”

Nifastan (lohusa döneminden) temizlendikten sonra kucağında çocuğuyla beraber kavminin yanına geldi.

قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا “Dediler: Ey Meryem! Doğrusu sen çok çirkin bir şey yaptın.”

 

28- يَا أُخْتَ هَارُونَ “Ey Harun’un kız kardeşi!”“Harun”dan murat Hz. Harun’dur, Hz. Meryemin ecdadı O’na dayanıyordu. Aralarında bin sene vardı.Denildi ki: Harundan murat, o zamanda yaşayan kötü veya salih bir adam da olabilir. Hz. Meryemi kötü adama benzetmeleri dalga geçmek içindir. Salih kimseye benzetmeleri de, daha önceden O’ndan görmüş oldukları salahat sebebiyledir.

مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا “Baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi.”Bu ifadeleri, Hz. Meryemin getirdiği çocuğun çok garip bir şey olduğunu başka bir ifadeyle söylemektir. Ayrıca, salih kimselerin evlâdından meydana gelecek çirkin işlerin çok daha çirkin olduğuna bir tenbihtir.

 

29- فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ “Bunun üzerine ona işaret etti.”

“Onunla konuşun” diye İsa’ya işaret etti.

قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَن كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا “Dediler: Beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?”

Beşikteki çocukla akıllı birinin konuştuğuna hiç şahit olmadık.

 

3ّ0- قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ (İsa) dedi: Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum.” Allahu Teâlâ O’nu bu şekilde konuşturdu. Bunda, O’nun rububiyetini iddia edenlere bir red vardır.

آتَانِيَ الْكِتَابَ “O bana kitabı verdi.”

Kitaptan murat, İncildir.

وَجَعَلَنِي نَبِيًّا “Ve beni bir peygamber kıldı.”

 

31- وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنتُ “Nerede olursam olayım beni mübarek kıldı.”

Beni çok faydalı, hayrı öğreten biri yaptı.

“Beni bir peygamber kıldı….” ifadesinde ve devamında fiilin geçmiş zaman sığasıyla söylenmesi,

-Ya, bunun ilâhî kaderde böyle takdir edilmesinden,

-Veya vukuu muhakkak olan şeylerin sanki vâki gibi anlatılmasındandır.

Denildi ki: Allah O’nun aklını kâmil yaptı ve daha çocukken peygamber kıldı.

وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا “Hayatta bulunduğum müddetçe namazla ve zekatla emretti.”Zekâttan murat malın zekâtı olabilir. Buna göre, imkânı olduğunda zekâtla mükellef kılınmıştır.Veya nefsini rezil şeylerden temiz kılmakla emredilmiştir.

 

32- وَبَرًّا بِوَالِدَتِي “Beni anneme hürmetkâr kıldı.”

وَلَمْ يَجْعَلْنِي جَبَّارًا شَقِيًّا “Ve beni zorba - isyankar yapmadı.”

 

33- وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا “Ve doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün bana selam olsun.”Hz. Yahya hakkında da benzeri ifadeler geçmişti.

“Selâm” ifadesinin elif-lâmlı gelmesi, “selâm” denildiğinde hatıra gelen manayı bildirmesi içindir. Ama daha da zahir olan, selam cinsini (her türlü selâmı) göstermesidir.

Bunda, Hz. İsanın düşmanlarına bir tariz vardır. Çünkü her türlü selâmı kendisi için kılınca, selâmın zıddının da düşmanlarına olmasını tariz yoluyla söylemiş olmaktadır. Benzeri bir tarizi şu ayette görürüz: “Selam, hüdaya uyanlara olsun.” (Taha, 47)

“Ve doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün bana selam olsun” ifadesinde, ilâhî azabın ise dini yalanlayan ve ondan yüz çevirenlere olmasını nazara vermek vardır.

 

34- ذَلِكَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ “İşte Meryemoğlu İsa!”

İşte, vasıfları anlatılan Meryem oğlu İsa budur. O, Hristiyanların vasfettiği gibi değildir.

Ayet, en beliğ bir şekilde ve delilli bir tarzda, Hz. İsanın onların vasfettiği gibi olmadığını ortaya koymaktadır. Çünkü onların vasıflarının tam zıddıyla mevsuf olduğunu bildirdi. Ardından da, onların vardığı hükmün aksini ifade ile “Meryem oğlu İsa” dedi.[2>

قَوْلَ الْحَقِّ الَّذِي فِيهِ يَمْتَرُونَ “Hakkında ihtilaf edip durdukları kavl-i hakk.”

İşte bu, kendisinde asla şüphe olmayan hak sözdür.

Zamir, önceki ayete veya kıssanın tamamına râci olabilir.

Denildi ki: “kavl-i hak” ifadesi Hz. İsanın sıfatıdır, veya O’ndan bedeldir. Manası da “Allahın kelimesi”dir.”

Hz. İsa, hakkında şüpheler olan ve tartışılan bir şahsiyettir. Yahudiler O’na “sihirbaz”, Hristiyanlar ise “Allahın oğlu” dediler.

 

3ّّّ5- مَا كَانَ لِلَّهِ أَن يَتَّخِذَ مِن وَلَدٍ “Allah’ın bir çocuk edinmesi asla söz konusu olamaz.”

سُبْحَانَهُ “O, bundan münezzehtir.”

Ayet, Hristiyanları bir tekziptir ve onların iftiralarından Cenab-ı Hakkı bir tenzihtir.

إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ “O, bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece “ol” der, o da oluverir.”Ayetin bu kısmı da onları susturmaktır. Çünkü “ol” emriyle dilediği şeyi icad eden bir Zat, “bir dişiyi hamile ederek çocuk sahibi olmaya muhtaçtır” şeklindeki iddialardan münezzehtir.

 

3ّ6- وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ “Şüphesiz Allah, Rabbim ve Rabbinizdir.”

فَاعْبُدُوهُ “O halde Ona ibadet edin.”

هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ “İşte dosdoğru yol budur.”

Bunun tefsiri Âl-i İmranda geçmişti.[3>

 

37- فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ “Ama ahzab (fırkalar) kendi aralarında ihtilafa düştüler.”

“Ahzab”, yani gruplardan murat Yahudi ve Hristiyanlardır. Hristiyanların kendi içinde fırkaları da olabilir. Hristiyan mezheplerinden Nasturiyye şöyle dedi: Hz. İsa, Allahın oğludur.Yakubiler şöyle dediler: Hz. İsa Allahtır, arza indi, sonra semaya yükseldi.

Milkaniyye ise dediler: Hz. İsa, Allahın kulu ve elçisidir.

فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا مِن مَّشْهَدِ يَوْمٍ عَظِيمٍ “Büyük bir günün meşhedinden kâfirlerin vay haline!”

“Büyük bir günün meşhedi”nden murat kıyamet günüdür. O günde şahitler, dehşet verici hâller, hesaba çekilmek ve ceza görmek olacaktır.

Veya bundan murat, o hesap gününde insan aleyhinde şahitlerin olmasıdır. Yani, melekler, peygamberler, kendi dilleri ve azaları küfür ve fısklarına şehadet edecektir.

Denildi ki: Bundan murat, onların Hz. İsa ve annesi hakkında şehadette bulundukları gündür.

 

38- أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ يَوْمَ يَأْتُونَنَا “Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler!”

Bize gelecekleri o hesap günü, onların kulakları neler duyacak ve gözleri neler görecek! Dünyada sağır ve kör iken o günde duyduklarına ve gördüklerine şaşırıp kalacaklar.

Veya bundan murat, o gün işitecekleri ve görecekleri şeylerle tehdid etmektir.

Denildi ki: Ayet, Hz. Peygambere “o günün hâllerini ve başlarına gelecekleri bildirmesi için “onlara duyur ve göster” anlamında emirdir.

لَكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ “Fakat o zalimler bugün apaçık bir dalalet içindeler.”

Ayette “onlar” demek yerine “o zalîmler” denilmesi, kendilerine fayda verecek zamanda dinlemek ve bakmaktan gafletleri sebebiyle nefislerine zulmettiklerini hissettirmektir.

Ayet onların bu gafletli hâllerini “apaçık bir dalalet” olarak tescil etmektedir.

 

39- وَأَنذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ إِذْ قُضِيَ الْأَمْرُ “İşin bitmiş olacağı pişmanlık günü ile onları uyar.”“Pişmanlık günü” kötülerin kötülüklerine, iyilerin de az iyilik yaptıklarına pişman olacakları gündür.

Artık o gün hesap görülmüş, cennet ehli cennete, cehennem ehli cehenneme gönderilmiştir.

وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ “Ama onlar hâlâ gaflet içindeler.”

وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ “Ve onlar iman etmezler.”

Ayetin bu kısmı onların hâlini beyan eder. Yani, onlar gafil, imandan uzak bir haldeler, onları uyar. Bu durumda, burada uyarmanın hikmeti de beyan edilmektedir.[4>

 

40- إِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْأَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا “Şüphesiz biz yeryüzüne ve üzerindekilere varis oluruz.”

وَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ “Ve onlar bize döndürüleceklerdir.”

O hesap günü geldiğinde arza ve üzerinde olanlara Biz varis oluruz. Arz üzerinde ne malları kalır ne de saltanatları, hatta ne de kendileri...

Veya arzı ve üzerinde olanları öldürür helak ederiz, varisin geride kalanlara mirasçı olması gibi, arz ve üzerindekilerin hepsini biz alırız.[5>


[1>Yani, benim ne meşru ne de gayr-ı meşru bir beraberliğim olmadı ki çocuk sahibi olayım.

[2> Çünkü onlar -haşa- “Allah’ın oğlu” diyorlardı.

[3>Bkz. Al-i İmran, 51. 

[4> Nasıl ki doktor hastalarla ilgilenir, onları tedaviye çalışır. Onların acınacak hâli, doktoru vazifeye sevkeder. Onun gibi, her peygamber ümmetinin doktorudur. Gaflet, dalalet, imansızlık gibi hâller ise manevi hastalıklardır. Böyle olunca, peygamberin ve peygamber varisi âlimlerin insanları uyarmaları, dünyada görevlerinin ne olduğunu, ahirette hesaba çekileceklerini hatırlatmaları gerekir.

[5>Gerçekte mülk ve saltanat daima Allahındır. Ama hayat devam ederken insanlar kendilerini mal ve mülk sahibi zannederler. Kıyamet koptuğunda kimsenin gerçek anlamda mülkü, saltanatı olmadığı gayet açık bir şekilde anlaşılır. Ayet, haşmetli bir üslûpla bu gerçeğe dikkat çekmektedir.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
19. Meryem
Gönderi tarihi: 14-04-2014
1,848 kez okundu
Block title
Block content