162. DERS (Ra'd Suresi, 32 - 43) Dünya ve Âhiret Azabı

32- } وَلَقَدِ اسْتُهْزِىءَ بِرُسُلٍ مِّن قَبْلِكَ “Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay edildi.”

فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ “Ben o kâfirlere bir süre için mühletverdim, sonra da cezalandırdım.”

فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ “O vakit azabım nasıl imiş gördüler.”

Ayet,

-Hz. Peygambere bir teselli,

-Onunla istihza eden ve olmayacak tekliflerde bulunanlara da bir vaîddir.

 

33- أَفَمَنْ هُوَ قَآئِمٌ عَلَى كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ “Her bir nefsin kazandığınıgözetleyip muhafaza eden (hiç böyle yapamayan gibi midir?)Her nefsi murakabe eden, hayır ve şerden ne yapmışsa bilen, onların amellerinden hiçbir şey kendisine gizli olmayan ve amellerinin cezasından hiçbir şeyi gözden kaçırmayan Allah, hiç bu vasıflara sahip olmayan batıl mabutlar gibi midir?

وَجَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء “Böyle iken tuttular da Allah’a ortaklar uydurdular.”

Ama onlar tuttular Allaha şerikler kıldılar.

قُلْ سَمُّوهُمْ “De ki: Onları nitelendirin bakalım.”Ayet, bu batıl mabutların ibadete layık olmadıklarına bir tenbihtir.

Yani, “onların özelliklerini sayın bakalım! Bakalım, onlarda ibadete layık olmaya ve Allaha şerik kılınmaya bir liyakat var mı?”

أَمْ تُنَبِّئُونَهُ بِمَا لاَ يَعْلَمُ فِي الأَرْضِ “Yoksa siz O’na yeryüzünde bilmediği bir şey mi haber vereceksiniz?”

Yoksa ibadete layık şerikler var da Allah bunları bilmiyor mu? Şu arzda Allahın bilmediği bir şeyi mi ona haber vereceksiniz? Veya Allah her şeyi bilen olduğu hâlde, o şerik kıldıklarınızda kendilerini buna ehil kılan sıfatlar var da onları mı Allaha söyleyeceksiniz?

أَم بِظَاهِرٍ مِّنَ الْقَوْلِ “Yoksa anlamı olmayan kuru bir laf mı?”

Veya zenciye “bembeyaz” demekle sanki onun mahiyetini değiştirdiğini sanmak gibi, siz de hak ve hakikate dayanmadan, delilsiz bir dava olarak onlara “Allahın şerikleri” mi diyorsunuz?

Ayet, hayret verici ve hayranlık uyandırıcı bir üslûbla onlara karşı delil getirmekte, onları susturmaktadır. Bu üslûb tek başıyla bir mu’cizedir.

بَلْ زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ مَكْرُهُمْ “Doğrusu o inkar edenlere kendi hileleri güzel gösterildi.”

وَصُدُّواْ عَنِ السَّبِيلِ “Ve yoldan saptırıldılar.”O inkârcılara yaldızlı sözleri hoş gösterildi, bir takım batıl şeyleri hayal ettiler, ardından da bunları hak zannettiler.

Veya onların mekrinden murat, şirkleri ile İslâma tuzak kurmaları olabilir.

وَمَن يُضْلِلِ اللّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ “Ve Allah kimi saptırırsa, artık onu yola getirecek kimse yoktur.”Allahın inayetini kesmesiyle dalalete düşürdüğünü hidayete erdirecek yoktur.

 

 34- لَّهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا “Onlara dünya hayatında bir azap vardır.”

Onların şu dünya hayatındaki azapları,

-Öldürülmeleri,

-Esir alınmaları,

-Başlarına gelen musibetlerdir.

وَلَعَذَابُ الآخِرَةِ أَشَقُّ “Ahiret azabı ise, elbette daha çetindir.”Çünkü daha şiddetlidir ve devamlıdır.

وَمَا لَهُم مِّنَ اللّهِ مِن وَاقٍ “Onları Allah’tan koruyacak da yoktur.”

 

35- مَّثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ “Müttakilere vaad olunan cennetin misali şöyledir:”

تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ “Altlarından ırmaklar akar.”

أُكُلُهَا دَآئِمٌ وِظِلُّهَا “Yemişleri süreklidir, gölgeleri de.”

Onun meyveleri asla bitmez. Gölgesi de öyledir. Dünyada gölge güneşle ortadan kalkar, ama orda öyle değildir.

تِلْكَ عُقْبَى الَّذِينَ اتَّقَواْ “İşte bu, takva sahiplerinin akıbetidir.”

İşte, anlatılan bu cennet, müttakilerin varacakları yerdir.

وَّعُقْبَى الْكَافِرِينَ النَّارُ “Kâfirlerin akıbeti ise ateştir.”Kâfirlerin varacakları yer ise, başka yer değil, ancak cehennem ateşidir.Bu şekilde cennet ve cehennemin ardı ardına anlatılmasında müttakileri ümitlendirmek, kâfirleri ise korkutmak vardır.

 

36- وَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ “Kendilerine kitap verdiklerimiz, Sana indirilenle ferahlanıyorlar.”Ayette nazara verilen ehl-i kitap, Abdullah Bin Selâm ve arkadaşları, ayrıca Hristiyanlardan seksen kişidir. Bunlar İslama girmiş kimselerdir. Hristiyanlardan İslama girenlerin kırkı Necrandan, sekizi Yemenden ve otuz ikisi de Habeşistandı.

Ayetten murat, genel anlamda ehl-i kitap da olabilir. Çünkü onlar Hz. Peygambere inenlerden kendi kitaplarına uygun olanları gördükçe ferahlanıyorlardı.

وَمِنَ الأَحْزَابِ مَن يُنكِرُ بَعْضَهُ “Bununla beraber, o gruplardan onun (Sana indirilenlerin) bir kısmını inkâr edenler de vardır.”

Onlardan Hz. Peygamberliğe düşmanlıkta hizip haline gelen Ka’b Bin Eşref ve yandaşları, Seyyid ve Akıb ve bu ikisinin taraftarları gibi olanlar ise, kendi dinlerine muhalif olanları veya dinlerinde tahrif ettiklerine uygun gelmeyenleri inkâr ediyorlardı.

قُلْ إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللّهَ وَلا أُشْرِكَ بِهِ “De ki: Ben ancak Allah’a kul olmakla ve O’na şirk koşmamakla emrolundum.”Ey Peygamber! Sen o inkârcılara cevap olarak de ki: Ben, bana indirilen ayetlerle Allaha ibadet etmek ve O’nu ibadette tek olarak tanımakla emrolundum. Bu ise dinin temelidir, bunu inkâra bir yol bulamazsınız. Ama şeriatlerinize/ hükümlerinize muhalif görüp inkâr ettikleriniz ise, dinin aslına temas etmeyen cüzî meselelerde bir muhafelettir, asla bid’a değildir.

إِلَيْهِ أَدْعُو “Ben sadece O’na dua ediyorum.”Ben sadece O’na dua ederim, başkasına değil.

وَإِلَيْهِ مَآبِ “Dönüşüm de O’nadır.”Ve amellerimin karşılığını görmek için dönüşüm O’nadır, başkasına değil. Ve bu da peygamberlerin aralarında ittifak ettikleri bir durumdur. Ama bundan başka olan dinin fûruatına gelince, bunlar asırlara ve milletlere göre farklılık gösterebilir. Dolayısıyla İslâm dininde kendi dininize muhalif gördüğünüz fûruatı inkâr etmenin bir manası yoktur.

 

37- وَكَذَلِكَ أَنزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّا “Ve işte biz onu (Kur’ân’ı) Arabça bir hüküm olarak indirdik.”Kur’anı bütün dinlerin müttefik oldukları esasları ihtiva eder bir şekilde indirmemiz gibi, anlaması ve ezberlenmesi kolay olsun diye onu meseleler ve olaylara hikmete uygun bir şekilde hükmeden Arabça bir kitap olarak indirdik.

وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ وَاقٍ “Andolsun ki, eğer Sen, Sana vahiyle gelen ilimden sonra onların hevâlarına uyarsan, Sana Allah’dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.” “Onların hevâlarına uyarsan”

Bundan murat,

-Onların dinlerini ikrar etmek,

-Kıble Ka’be olarak belirlendikten sonra onların kıblelerine doğru namaz kılmak tarzında durumlardır.

Ayet, gayr-i Müslimlerin beklentilerini kırmakta ve mü’minlere de dinlerinde sebât etmeleri hususunda teşvikte bulunmaktadır.

 

 

38- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلاً مِّن قَبْلِكَ “Andolsun ki, biz senden önce de peygamberler gönderdik.”

Senden önce de Peygamberleri Senin gibi insanlardan gönderdik.

وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً “Onlara da eşler ve nesiller verdik.”Senin olduğu gibi, onların da hanımları ve çocukları vardı.

وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَن يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ “Hiçbir peygamber için Allah’ın izni olmadan herhangi bir âyet getirmek söz konusu değildir.”Hiçbir Peygamber için kendisinden talep edilen bir mu’cize veya arzu edilen bir hükmü Allahın izni olmadan getirmesi söz konusu değildir, gücü ve yetkisi dâhilinde olamaz.

لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ “Her ecel için bir yazı vardır.”Her vakit için insanların maslahatlarına uygun bir şekilde bir hüküm vardır.

 

3ّ9- يَمْحُو اللّهُ مَا يَشَاء وَيُثْبِتُ “Allah dilediğini imha eder, dilediğini de sabit bırakır.”

-Allah, neshini uygun gördüğünü siler, hikmetinin iktiza ettiğini ise sabit bırakır.

-Allah, tevbe edenin seyyielerini siler, onun yerine haseneleri sabit kılar.

-Kiramen kâtibin yazdıklarından ceza taalluk etmeyenleri siler, diğerlerini ise sabit bırakır veya sadece kalben tam benimseyerek işlediği günahları sabit bırakır, diğerlerini siler.

-Bir milleti tarihten siler, diğerlerini sabit kılar.

وَعِندَهُ أُمُّ الْكِتَابِ “Ümmü’l- Kitap O’nun katındadır.”

Ümmü’l-Kitap, kitabın aslıdır, levh-i mahfuzu ifade eder. Çünkü her şey orada yazılıdır.

 

40- وَإِن مَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ “Onlara vaad ettiğimizin(azabın) bir kısmını Sana göstersek yahut Seni (o neticeyi görmeden) vefat ettirsek…”

Devran nasıl dönerse dönsün, onların başlarına geleceklerle alakalı şeylerin bir kısmını Sana göstersek veya daha öncesinde Seni vefat ettirsek,

 فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلاَغُ وَعَلَيْنَا الْحِسَابُ “Sana düşen sadece tebliğ etmektir,bize düşen ise hesaba çekmektir.”

Sana düşen sadece tebliğdir. Amellerin karşılığını vermek ise bize aittir, Senin görevin değildir. Dolayısıyla, onların yüz çevirmelerinden müteessir olma! Onların azapları için acele etme! Bunları yapacak olan biziz. İşte, onlara azabımızın bazı öncüleri:

 

41- أَوَلَمْ يَرَوْاْ أَنَّا نَأْتِي الأَرْضَ نَنقُصُهَا مِنْ أَطْرَافِهَا “Görmediler mi ki, biz yeri etrafından eksiltip duruyoruz.”Görmediler mi, biz o kâfirlerin toprağını Müslümanlara fethettirmek suretiyle çevresinden noksanlaştırıyoruz.

وَاللّهُ يَحْكُمُ “Ve Allah hükmeder.”

لاَ مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ “O’nun hükmünü bozacak kimse yoktur.”Kimse Onun hükmünü geri çeviremez.Yani, Allah İslâm dini için ikbale, küfür hakkında da gittikçe sönmeye hükmetmiştir. Dolayısıyla bu böyle tahakkuk edecektir, bunun ibtali ve değiştirilmesi söz konusu değildir.

وَهُوَ سَرِيعُ الْحِسَابِ “O, hesabı çok hızlı olandır.”

Allah dünyada katl ve sürgün edilme şeklinde azap verdikten sonra, az zaman sonra da ahriette onları hesaba çekecektir.

 

42- وَقَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ “Onlardan öncekiler de hileler yapmışlardı.”

Onlardan öncekiler de Peygamberlerine ve yanlarındaki ehl-i imana tuzak kurmuşlardı.

فَلِلّهِ الْمَكْرُ جَمِيعًا “Fakat bütün mekir (hile) Allah’a aittir.”

Çünkü, O bir şeyi murat ettiğinde, hiçbir mekir, tuzak ile o önlenemez. Mekirden maksut olan sonucu almaya Kâdir olan sadece Allahtır, bir başkası için böyle bir şey söz konusu değildir.

يَعْلَمُ مَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ “Her nefsin ne kazandığını bilir.”

Her nefsin ne yaptığını bilir ve ona uygun karşılığını hazırlar.

وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ “Bu dünyanın akıbetinin kime ait olduğunu kâfirler de yakında bilecekler.”Onlar gaflet halinde iken kendileri için hazırlanan azap başlarına geldiğinde, güzel akıbetin iki gruptan kime ait olduğunu bilecekler.

Ayet, Allahın onlara mekrinin bir tefsiri gibidir.

 

43- وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَسْتَ مُرْسَلاً “O inkar edenler: “Sen bir peygamber değilsin” diyorlar.”

Denildi ki: Bu inkârcılardan murat Yahudilerin reisleridir.

قُلْ كَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ “De ki: Benimle sizin aranızda şahitolarak Allah yeter.”

Çünkü Allah benim risaletime öyle deliller izhar etti ki, ona şehadet edecek başka bir şahide ihtiyaç bırakmadı.

وَمَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ “Ve bir de yanında kitap ilmi bulunan.”Kitaptan murat Kur’andır, Kur’anın mu’cizane nazmını bilen kimse Hz. Peygamberin risaletini elbette tasdik eder.Kitaptan murat Tevrat da olabilir. Bu durumda ayet, Abdullah Bin Selâm ve benzerlerini anlatır.Veya kitaptan murat Levh-i Mahfuzdur. Onu bilen de Allahtır. Yani, benimle sizin aranızda şahit olarak ibadete layık olan ve levh-i mahfuzun bilgisi kendisine ait olan Allah yeter. Elbette O, bizden yalancı olanı perişan edecektir.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

“Kim Ra’d sûresini okusa, geçmiş her bulut ve kıyamete kadar gelecek bulutlar ölçüsünde Allahın ahdine vefa gösterenlerin mükafatı verilecektir.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
13. Ra'd
Gönderi tarihi: 12-04-2014
1,315 kez okundu
Block title
Block content