14- لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ “Gerçek dua O’nadır.”Çünkü ibadet edilmeye ve kendisinden istenilmeye layık olan sadece O’dur, başkası değil.Veya, icabet edilen dua, O’na yapılan duadır. Çünkü O, kendisine dua edene icabet eder. Ayetin devamı da bunu teyit etmektedir.Her iki cihette de “Hak” kelimesi batılın mukabilidir.
Denildi ki ayette geçen “Hak” kelimesinden murat Allahu Teâlâdır. Ona yapılan her dua, hak duadır.
Bu ayetten evvel Erbed ve Amir ile ilgili bir sebeb-i nüzule yer verilmişti. Buna göre bu ayeti değerlendirdiğimizde, onların hiç hatırlarına gelmez bir şekilde helâk olmalarında Hz. Peygamberin duasına bir icabet söz konusu olduğuna ve kendisinin hak üzere bulunduğuna bir delil vardır.
Üstteki ayeti sebeb-i nüzule göre değil, genel bir şekilde değerlendirdiğimizde ise şunu görürüz:
Ayetten murat kâfirlerin Rasûlullah ile mücadelelerine karşı Allahtan başlarına bir ceza inmesini hatırlatmaktır ve Peygamberin duasına icabet edileceğini nazara vererek onları tehdittir.Veya dalaletlerini ve görüşlerinin bozuk olduğunu beyan etmektir.
وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ “O’nun dışında yalvarıp durdukları ise onlara hiçbir şeyle cevap veremezler.”Ama müşriklerin çağırdıkları, dua ettikleri putlar ise, kendilerine
إِلاَّ كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاء لِيَبْلُغَ فَاهُ “Onlar (bu halleriyle) ağzına su gelsin diye iki avucunu açan kimseye benzer.”
فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ “Hâlbuki, o su ona gelecek değildir.”Çünkü o su, camiddir, kendisine yapılan duanın farkına varamaz, icabette bulunmaya güç yetiremez, tabiatına muhalif bir şeyi getiremez. İşte, bunların ilâhları da böyledir.
وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلاَّ فِي ضَلاَلٍ “Kâfirlerin duası ancak boşa gitmiştir.”
Kâfirlerin duası zâyi olup gitmiştir, tam bir hüsran olmuştur ve bir işe yaramamıştır.
1ّّّ5- وَلِلّهِ يَسْجُدُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلالُهُم بِالْغُدُوِّ وَالآصَالِ “Oysa göklerde ve yerde kim varsa, hem kendileri hem degölgeleri günün evveli ve âhirinde ister istemez Allah’a secde ederler.”Ayette geçen secde gerçek anlamıyla olabilir. Çünkü melekler, ins ve cinden ehl-i iman olanlar Allaha secde ederler. Bunlar, hem zor anlarında hem de rahat hallerinde severek secde ederler. Kâfirler ise zor zamanlarda ve mecbur kaldıklarında hoşlarına gitmeden secde ederler.Bununla beraber secdeden murat, Allahın onlardan istemiş olduğu şeyleri meydana getirmekte ister istemez boyun eğmeleri de olabilir.Gölgelerinin boyun eğmesi ise, Allahın o gölgeleri uzatmak ve kısaltmak şeklinde çevirmesidir.“Günün evveli ve âhiri” ifadesinden murat, devamlı secde etmelerini anlatmaktır.
Veya gölgelerden hâldir. Bu iki vaktin tahsisi, gölgenin o iki vakitte büyük ve çok olmasındandır.
Ayette geçen “ğuduv”, sabahın ilk vakitleri; “âsâl” ise ikindi ve akşam arasıdır.
16- ) قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ “De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?”
وَالأَرْضِ قُلِ اللّهُ “De ki: Allah’dır.”Sen onlara bedel cevap ver, çünkü onlar için bundan başka cevap yoktur.Keza, gökleri ve yeri terbiye edenin Allah olduğu tartışmaya girilmeyecek şekilde açıktır.Veya “Allah” diye cevap vererek onlara telkinde bulun.
قُلِ اللّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاء لاَ يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا “De ki:Kendilerine bile bir fayda ve de bir zarar veremeyen şeyleri, O’ndan başka dostlar mı ediniyorsunuz?”
Sonra da bunu nazara vererek onları ilzam et. Çünkü Allah varken onların bir kısım batıl ilahları dostlar edinmeleri çok gariptir, aklın gereği olmaktan çok uzaktır.
O batıl mabutlar, kendilerine bir faydayı celbedemez veya bir zararı def edemezler. Nerede kaldı başkalarına fayda verebilsinler veya zararı def edebilsinler!
Bu ayet, onların “şefaatçi olurlar” ümidiyle kendilerine batıl ilahlar, dostlar edinmelerinde yoldan çıktıklarına ve görüşlerinin bozuk olduğuna ikinci bir delildir.
قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ “De ki: Hiç kör ile gören bir olur mu?”
İbadetin hakikatini bilmeyen müşrik, kör insan gibidir. İbadetin gerçeğini bilen tevhid ehli kimse ise, gören kimseye benzetilmiştir.
Bundan murat, insanların ibadetinden gafil batıl mabutlar (putlar) ve onların hâline muttali olan hak mabud, yani Allahu Teâlâ da olabilir.
أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ “Hiç zulümat ve nur (karanlıklarla aydınlık) bir olur mu?”
Ayette şirk karanlıklara, tevhid ise aydınlığa benzetilmiştir.
أَمْ جَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء خَلَقُواْ كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ “Yoksa Allah’a, O’nun gibi yaratan birtakım ortaklar buldular da, bu yaratış kendilerince birbirine benzer mi göründü?”Yani onlar Allaha, O’nun gibi yaratıcı olanları şerik yapmış değillerdir ki, yaratma meselesinde kendilerine bir benzerlik görülüp “işte bunlar da Allah gibi yarattılar, dolayısıyla Allah ibadete layık olduğu gibi bunlar da layıktırlar” diyebilsinler.
Hâlbuki onlar Allaha aciz şeyleri ortak kıldılar, öyle ki o şerik kıldıkları, bazı mahlukatın yapabildiklerini bile yapmaktan acizdirler, nerede kaldı Yüce Yaratıcının yaptığını yapabilsinler![1>
قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ “De ki: “Allah, her şeyin yaratıcısıdır.”Ondan başka yaratıcı yok ki, ibadette O’na ortak olabilsin!
Cenab-ı Hak bu ayette önce yaratmayı ibadete liyakatte gerekli bir özellik olarak nazara verdi, sonra da kendisinden başka yaratıcı olmadığını anlattı. Bu da şuna dalalet eder:
وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ “O, Vahid’dir – Kahhar’dır.”O, Vahiddir, ulûhiyette tektir. Kahhar’dır, her şeye galiptir.
17- أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء “Semadan bir su indirdi.”“Sema”dan murat bulut olabilir.
Veya ayeti “Allah sema canibinden bir su indirdi” şeklinde de anlayabiliriz.
Veya suyun inişi bizzat semadandır. Çünkü suyun öncüleri semadandır.
فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا “Bununla vadiler, belli bir miktarla sel olup aktı.”
Ayette “vâdiler” ifadesinin elif-lâmsız gelmesi, buralara gelen yağmurun bölge bölge farklı olmasındandır.“Belli bir miktarla”Gelen bu su, Allahın ilminde büyüklük – küçüklük itibariyle miktarı belli bir sudur.
فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَّابِيًا “Sel de suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi.”
وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَاء حِلْيَةٍ أَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِّثْلُهُ “Bir zînet eşyası veya bir değerli mal yapmak için, ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir.”
Süs eşyası veya mutfak eşyaları, savaş ve tarım aletleri yapmak için ateşe attıkları altın, gümüş, demir ve bakır gibi madenlerin de üzerinde bir köpük meydana gelir.
كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ “İşte Allah hak ve batıla böyle misal getirir.”
Gökten inen su ihtiyaca ve maslahata göre vadilerde akar, bundan pek çok faydalar elde edilir. Bir kısmı yerde kalır, bir kısmı da yerin damarlarında pınarlara, kanallara, kuyulara gider. Keza, madenlerin ateşe atılmasından da süs eşyaları ve çeşitli aletler yapılır, uzun müddet bunlardan yararlanılır. İşte bu ikisi hakkın misalidir, hak da böyle sabit ve böyle faydalıdır. Bâtıl ise, bunların üzerinde meydana gelen köpük misali faydasızdır, sür’atle zevâl bulur. Ayetin devamı bunu beyan eder:
فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاء “Köpüğe gelince, o atılır gider.”
وَأَمَّا مَا يَنفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الأَرْضِ “İnsanlara faydası olan ise, yerdekalır.”
كَذَلِكَ يَضْرِبُ اللّهُ الأَمْثَالَ “İşte Allah böyle misaller verir.”İşte Allah, insanların birbirine karıştırdıkları şeyleri açıklamak için böyle misaller verir.
18- لِلَّذِينَ اسْتَجَابُواْ لِرَبِّهِمُ الْحُسْنَى “Rablerine icabet edenler için en güzeli vardır.”
Rablerine icabet eden mü’minler için, taraf-ı ilâhîden en güzel bir icabet vardır.
Ayettin metninde geçen “hüsna” dan murat sevap veya cennet olabilir.[2>
وَالَّذِينَ لَمْ يَسْتَجِيبُواْ لَهُ لَوْ أَنَّ لَهُم مَّا فِي الأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لاَفْتَدَوْاْ بِهِ “O’na icabet etmeyenler ise, yeryüzünde bulunan ne varsa hepsi kendilerinin olsa, onu ve bir o kadarını kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi.”Bunlar ise kâfirlerdir.
أُوْلَئِكَ لَهُمْ سُوءُ الْحِسَابِ “İşte onlar için, kötü hesap vardır.
“Kötü hesap”, insanın günahlarından hiçbiri bağışlanmadan tek tek hesaba çekilmesidir.
وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ “Varacakları yer de cehennemdir.”
وَبِئْسَ الْمِهَادُ “Orası ne fena bir yataktır.”
[1>Gerçekten de üzerine konan sineği kovmaya güç yetiremeyen bir putun, nice kimseler tarafından mabut sayılıp karşısında ibadet edilmesi çok garip bir durumdur. Anlatılır ki, bir bedevi Arab, tapmış olduğu puta bir tilkinin pislettiğini görünce aklı başına gelmiş, “kendini bundan kurtaramayan bir şeye ben nasıl taparım, ondan ne bekleyebilirim?” diyerek kendi eliyle putunu parçalamış
[2>Yani, Rablerine icabet eden kimselere en güzel bir şekilde sevapları verilecek, cennet ile ödüllendirileceklerdir