Talak Suresi 4. ayetinde geçen "Adet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır." hususunu açıklar mısınız? İslam'da evlilik yaşı kaçtır?

1) “Kadınlarınızdan âdetten kesilenlerin iddetinde tereddüt ederseniz, onların iddet süreleri üç aydır. Henüz âdet görmeyenlerin de süreleri böyledir.”(Talak, 65/4) mealindeki ayette yer alan “Henüz âdet görmeyenlerin de süreleri böyledir.” ifadesi, âdet görmemiş kız çocuklarının da evlendirilebileceğini göstermektedir.

Kur’an’ın açık ifadesinden sonra, bunda tereddüt etmek mümkün değildir. Tarih boyunca ve bugün de onlarca kızın on-on iki yaşlarında evlenmeleri bir vakıa olarak ortada duran bir realitedir.

Ayette “Henüz âdet görmeyenlerin de süreleri böyledir.” ifadesinden makul bir yaşta olduğu halde âdet görmeyenleri anlamak gerekir. Örneğin, bir kadın on beş-on sekiz yaşında olduğu halde âdet görmeyebilir ve buna rağmen evlenmiş olabilir. Ayette böyle bir durumdaki kadının iddet süresine de bir ayarlama getirilmiştir. Bu makul sınırı ise toplumun örf ve adetleri belirler. Eğer İslam belli bir yaş sınırı getirseydi, bu insanlar için bir sıkıntı oluşturabilirdi.

Eğer biz ayetteki ifadeden “makul” bir yaş sınırı algılama cihetine gitmezsek, bu takdirde bir yaşındaki çocuğun da evlenebileceğine hükmetmemiz gerekir ki, bunun yanlış olduğu ortadadır.

2) Eskiden beri çok değişik yaşta evlilikler ve zifafa girmeler söz konusudur. İslam’da bu iş, insanların vicdanlarına ve tecrübelerine bırakılmıştır. İnsanlık camiasında -sapık olanlar hariç- çocuk yaştaki kız çocuklarına karşı şehevî duyguların kabarmaması Allah’ın insanların vicdanlarına yerleştirdiği fıtrî bir sinyaldir. Bu sinyalin ışığında denilebiliri ki, altı-yedi yaş grubuyla zifafa girmenin insanlığa yakışmayan bir tutum olduğu vicdanlarda hissedilen bir gerçektir.

Kaynaklarda bildirildiğine göre, kadınlar dokuz yaşında da erginlik çağına girmiş olabilir. Zifafa girmek için kadının yapısı da önemlidir. Belki de asgarî sınırı on iki yaş olarak görülebilir, on beş-on sekiz yaşı gerekli değildir. Fakat bölgelerin örf ve adetlerinin de bunda rolü vardır. Ancak çağımızda tıbbî açıdan, sağlığa en uygun zamanın tespit edilmesi en uygun olanıdır.

İslam alimlerinin kabul ettiği görüşe göre, erginlik çağının tespiti, kadınlar için âdet görmek, erkekler için de ihtilamdır. Kadın için âdetin başlangıcı dokuz yaş, (erkekler için on iki yaş) civarıdır. Bu duruma girmiş kadın ve erkekler, ergin ve mükellef kabul edilir. Bu haller görülmediği takdirde, erginlik çağı on beş yaş  olarak kabul edilir.(bk. Reddu’l-muhtar, 1/306-307; Cezerî, el-Fıkhu ala’l-mezahibi’l-arbaa, 1/123-127; Zuhaylî, a.g.e, 1/456).

Yaş itibariyle erginlik çağını kadınlar için on yedi, erkekler için on sekiz-on dokuz yaşları kabul eden alimler de vardır.(bk. Mebsut, 7/260-şamile).

Sıcak bölgelerde erginlik çağı ve evlenme yaşı, diğer bölgelere göre daha önceden başlar.

3) Yukarıda da ifade edildiği üzere İslam’da evlilik için belli bir yaş sınırı koymamış, ancak bunu insanların makul göreceği örf-âdetlerine bırakmıştır. Çünkü, gebe kalmaya kabiliyeti olamayacak kadar küçük olan kızlara karşı şehevî duyguyu vermemiş ve insanları bu fıtrî sinyalle belli bir zemine oturtmuştur. 

Alimlerin büyük çoğunluğuna göre, âdet görmenin ilk sınırı dokuz yaştır. Âdet görmek, artık ceninin / çocuğun barınabileceği bir ortamın hazırlandığı anlamına gelir. Bu tekvinî / biyolojik hazırlık, aynı zamanda âdet gören kadının evlenmeye müsait olduğunu gösteren ontolojik bir belgedir. Bununla beraber, nikah akdini kıymak zifafa girmek manasına gelmez. Örneğin bir yaşındaki bir çocuğun nikahı da kıyılabilir ve bu akit sahihtir.

4) “Mısır’da beş yaşındaki bir kızla evlenme” iddiası bize pek doğru gelmiyor. Çünkü, beş yaşındaki kızını evlendirecek bir babanın varlığını düşünemiyoruz. Şayet nikahlasa bile bu çocukla zifafa girecek kadar insanlıktan uzaklaşmış bir kocayı da düşünemiyoruz. Sapıklık meselesi konumuzun dışındadır. Bu tür olayların her yerde olduğu bilinmektedir. Fakat bu davranışı sergileyenlerin sapık-psikopat olduklarına dair kimsenin şüphesi yoktur.

Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategorisi:
Soru ve Cevaplar
Gönderi tarihi: 23-07-2010
4,364 kez okundu
Bu Kategorideki Diğer Yazılar
  1. Nahl Suresi 32. ayette: "(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir." buyuruluyor. Burada "melekler" deniyor, can alan melek kaç tanedir?

  2. Fatıma Mushafı nedir? Böyle bir şey var mıdır; varsa da bu nasıl mümkün olabilir?

  3. “(Kurtuluş) ne sizin kuruntularınıza, ne de Ehl-i kitab’ın kuruntularına göre olacaktır” (Nisa 123) ayetinde geçen “siz” den maksat Müslümanlar mıdır?

  4. "Muhakkak ki muttakîler cennetlerde ve ırmakların başındadırlar. Doğruluk makamında güçlü bir hükümdarın katındadırlar" (Kamer 54; 54-55) Ayetlerin manasını açıklar mısınız?

  5. Namaz kaç vakittir? Nur Suresi 58. ayette namazın üç vakit olduğu ifade edilmiyor mu? "Ey inananlar, emriniz altında çalışanlar ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için..."

  6. “Biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha, 97) ayetine göre, Altın buzağının eriyip yok olması ve küllerinin denize savrulması mümkün müdür?

  7. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bir ksımının günümüzde uygulanamayacağı söylenmektedir. Bu konuda nasıl düşünmeliyiz?

  8. Meryem suresinin 71. ayeti kerimesinde cehennem için "içinizden oraya girmeyecek kimse kalmayacak" buyruluyor. Müminler dahi girecek mi?

  9. Madem ki şahit getiremediler, onlar Allah katında yalancılardır (Nur 13), ayetine göre yalancı şahit getirselerdi, doğru mu söylemiş olacaklardı?

  10. Abese suresinin 15-16. ayetlerinde "erdemli katipler"in Kuran'ı yazmasından mı bahsedilmektedir? Ayetlerde kastedilen mana nedir?

Block title
Block content