"Öyle ise kafirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur'an'la büyük bir mücadele ver." (Furkan, 25/52) ayetini günümüzde nasıl yaşamalıyız?

Soruda geçen ayeti bir önceki ayetin mealiyle vermek daha uygun olacaktır:

“Eğer isteseydik her yerleşik topluluğa bir uyarıcı gönderirdik. Öyleyse artık inkarcılara boyun eğme, bu Kur'an'la onlara karşı bütün gücünle mücadeleni sürdür.” (Furkan, 25/51-52)

İsrâîl tarihinde görüldüğü gibi eski çağlarda aynı dönemde -birbirine yakın da olsa- birkaç yerleşim merkezîne, küçük hacimli birden fazla topluluğa ayrı ayrı peygamberler gönderildiği de oluyordu.

İşte âyet, artık Hz. Muhammed'in çağından itibaren bunu gerektiren şartların ortadan kalkmakta olduğuna işaret edilmekte; onun gerek kendi çağı gerekse kendisinden sonraki bütün dönemler için tek ve son peygamber olarak gönderildiğine işaret etmekte ve kendisinden, inkarcılara boyun eğmeden, onlara karşı bütün gücüyle direnç göstererek mücadelesini sürdürmesi, böylece ülke ve kavim sınırı tanımadan peygamberlik işlevini yerine getirmesi istenmektedir.

Başka bir ifadeyle -âyetin işaretine göre- Hz. Muhammed'in son ve kendi döneminde tek peygamber olarak gönderilişinin temel gerekçesi, artık insanlığın yazılı bilgi ve iletişim çağına ulaşması; uygarlıkların evrensel boyut kazanması için gerekli şartların oluşmasıdır. Nitekim bu sayede Hz. Muhammed'in İslâm mesajı, -onun, komşu ülkelerin liderlerine İslâm'a davet mektupları yazması örneğinde görüldüğü gibi- bizzat kendi teşebbüslerinin de katkısıyla daha o dönemde Arap yarımadasının sınırlarını aşmış ve İslâm, henüz birinci yüzyılını doldurmadan bir uluslar arası din halini almış; İslâm'ın kutsal kaynağı Kur'an da orijinal halini tam olarak korumuştur.

Ayet-i kerimede Kur`an ile cihadın "büyük cihad" olarak belirtilmesi, Kur`an`ın ilim ile cihad konusuna ne kadar önem verdiği göstermektedir. Hak ve hakikati, en tehlikeli zamanda bile, hiç bir şeyden korkmadan ve çekinmeden olduğu gibi söylemek de bir çeşit cihaddır. Nitekim, Rasûlullah (asm) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Zalim bir hükümdar karşısında hak ve adaleti açıkça söylemek, büyük bir cihaddır." (İbn Mâce, Fiten, 4011)

Diğer taraftan, her köyde bir peygamber gönderildiği takdirde, o peygamberlerin hepsinin yapacağı cihada denk bir cihad, elbette büyük bir cihattır. Bu sûre Mekkî olduğu için, daha öldürme emri verilmeden önce olan bu büyük cihad emri, her cihadın başı olan bir cihattır. Düşünmeli ki, bu ne büyük bir emirdir. Bununla emrolunan Peygamberin elinde Kur'ân'dan başka bir silah yok iken, o Allah kelâmı (Kur'ân) mucizesi, o büyük cihadı yapmaya yeterli geliyor ve Mekke'den başlayan bu cihad, bütün cihana yayılıyor.

Buna göre, Kur'an'daki burhanlar, deliller, sakındırıcı emirler ve nasihatlerle, peygamberleri yalanlayan ümmetler hakkında gelen kıssaları okumak suretiyle onlara karşı cihad etmek gerekir. Ayetin sonundaki “büyük cihad”dan maksat, Hz. Peygamberin görevli olduğunu ifade etmek içindir. Bütün insanları, belirtilen şekilde Allah'ın vahdetine davet etmek büyük bir cihattır. Onun kıymetini, kemiyet ve keyfiyet bakımından ancak Allah takdir eder. Ayette adeta şöyle denilmektedir:

Hz. Muhammed (asm) Efendimiz umuma gönderilen son peygamber olarak yalnız başına küfür ve azgınlıkla, zulüm ve ahlâksızlıkla savaşarak cihadın en iyisini ve en verimlisini sergiledîği gibi, İslâm da son din olarak tek başına bütün bâtıl dinlerle kıyamete kadar cihad edecek ruh ve mayayı, kuvvet ve kudreti kendinde taşımaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki bu cihad son derece ilmî ve metotlu olmalıdır. Kaba kuvvetin fazla bir şey çözemeyeceği kesindir. O bakımdan insanlığın hayrına sunulmuş olan dini, edep, terbiye, hoşgörü, nezaket, yüksek ahlâk ve bilimsel ölçüyle teblîğe çalışmak vaciptir. Mekke ve Medine dönemleri bu konuda müminlere en sağlam kıstası ve metodu vermektedir.

Kur'ân ise, ilgili âyetle cihadı emrederken müminlere şu gerçeği fısıldamaktadır: “Küfrün karşısında baş eğmek yok, kâfirin peşine takılıp ona uydu olma ise hiç yoktur. Köklü bir imândan, sağlam ilimden, selim akıldan, parlak düşünceden yükselen aşk ve heyecanla -günün şartlarına ve metoduna göre- cihad vardır.”

O halde bu Furkan olan Kur’an ile onlara karşı olanca güçle büyük bir cihad yapmak gerekir. Bu, Peygamberimizin zatına bir emir olduğu gibi, ümmetine de bir emirdir. Bu emir, işin sorumlularının görevleri arasındadır. (bk. Hak Dini, Kur’an Yolu, Büyük Kur’an Tefsiri, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, ilgili ayetlerin tefsiri)

Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategorisi:
Soru ve Cevaplar
Gönderi tarihi: 05-08-2011
2,282 kez okundu
Bu Kategorideki Diğer Yazılar
  1. Nahl Suresi 32. ayette: "(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir." buyuruluyor. Burada "melekler" deniyor, can alan melek kaç tanedir?

  2. Fatıma Mushafı nedir? Böyle bir şey var mıdır; varsa da bu nasıl mümkün olabilir?

  3. “(Kurtuluş) ne sizin kuruntularınıza, ne de Ehl-i kitab’ın kuruntularına göre olacaktır” (Nisa 123) ayetinde geçen “siz” den maksat Müslümanlar mıdır?

  4. "Muhakkak ki muttakîler cennetlerde ve ırmakların başındadırlar. Doğruluk makamında güçlü bir hükümdarın katındadırlar" (Kamer 54; 54-55) Ayetlerin manasını açıklar mısınız?

  5. Namaz kaç vakittir? Nur Suresi 58. ayette namazın üç vakit olduğu ifade edilmiyor mu? "Ey inananlar, emriniz altında çalışanlar ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için..."

  6. “Biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha, 97) ayetine göre, Altın buzağının eriyip yok olması ve küllerinin denize savrulması mümkün müdür?

  7. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bir ksımının günümüzde uygulanamayacağı söylenmektedir. Bu konuda nasıl düşünmeliyiz?

  8. Meryem suresinin 71. ayeti kerimesinde cehennem için "içinizden oraya girmeyecek kimse kalmayacak" buyruluyor. Müminler dahi girecek mi?

  9. Madem ki şahit getiremediler, onlar Allah katında yalancılardır (Nur 13), ayetine göre yalancı şahit getirselerdi, doğru mu söylemiş olacaklardı?

  10. Abese suresinin 15-16. ayetlerinde "erdemli katipler"in Kuran'ı yazmasından mı bahsedilmektedir? Ayetlerde kastedilen mana nedir?

Block title
Block content