“İçinde lamba bulunan bir kandil” ifadesi, hem eski fanus, eski kandillere uygun düştüğü gibi, şimdiki elektrik lambasına/ ampul cihazına da uygundur. Uzaktan dışarıdaki bir elektrik lambasına bakın bir de yıldıza bakın; aynı resmi görürsünüz.
“Doğuda ve batıda olmayan zeytin ağacı nerededir?” sorusuna cevap olarak deriz ki;
Yani; öyle bir zeytin ağacı ki, bulunduğu bölgede, ne o bölgenin -günün ilk anlarında güneş almayan- en doğu tarafında; ne de -ikindiden sonra güneş olmayan- en batı tarafında bulunmuyor. Bilakis, günün başından sonuna kadar güneş alan bölgenin ortasında bulunur. Bu tarzda bulunan zeytin ağaçlarının yağı, daha güzel, daha saf, daha parlak, daha duru, daha nefis, daha temiz olur. (krş. İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)
Rivayete göre, İbn Abbas bunu şöyle açıklamıştır: Söz konusu zeytin ağacı, bir sahranın ortasında bulunur; ne dağların, ne de başka ağaçların gölgesi, onu gölgelemez, hiç bir mağara, vadi onu gölgede bırakmaz, hiç bir şey onu örtmez/ güneşi almasına engel olmaz. Bu tür ağaçların yağı çok leziz olur. (İbn Kesir, a.y)
Aynı görüşü benimseyen Said b. Cübeyr de bu gibi ağaçlara “la şarkiye-la garbiye“ adının verildiğini belirtmiştir. (İbn Kesir, a.y).
Bu ağacın ne doğu tarafından ne de batı tarafından güneş almayan, her zaman yeşil kalan bir ağaç olduğunu söyleyenler de vardır. Fakat, ilk görüşü paylaşanlar çoğunluktadır. İbn Kesir de ilk görüşün en doğru olduğunu belirtmiştir. (a.y)
Bu tür sahralarda veya açık bölgelerde bulunup da her an güneş alan binlerce zeytin ağacından söz etmek mümkündür.
“Ağacın yağına ateş değmese bile nasıl ışık saçmaktadır?” sorusuna gelince;
Bu ifade bir teşbih ve bir mecazdır. Yani; belirtilen konumdaki ağaçların yağı o kadar ince, temiz, nezih ve parlaktır ki, adeta ateşin değmesine gerek duymadan kendi kendine tutuşup ışık saçar. (krş İbn Kesir, Nesefî, İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)