İlgili ayetin meali şöyledir:
“ Bunlardan sonra Allah buyurur ki: “Bu gün o gündür ki, doğruların doğruluğu kendilerine fayda verir. Onlara içinden ırmaklar akan cennetler var. Orada daimî kalırlar. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte büyük başarı ve mutluluk budur!”
Ayette en dikkat çekici kavram “sadakat/doğruluk”tur. Buradaki doğruluktan maksat özellikle itikadî doğruluktur. Teslis akidesine saplanmış Hristiyanlarda genel olarak böyle bir doğruluk ve sadakatin olmadığı açıktır. Bu sebeple, bu ayetten onların cennete gideceğine dair herhangi bir işaret sözkonusu değildir. Bundan önceki ayetlerin meali ise şöyledir:
“Hem Allah Teâlâ: “Ey Meryem oğlu İsa!” Sen mi insanlara “Beni ve annemi Allah’tan başka iki tanrı edinin” dedin? sorguladığı vakit o şöyle diyecek:ben“Hâşa! Sen şerikden ve her noksandan münezzehsin Ya Rabbî! Hakkım olmayan bir şeyi söylemem doğru olmaz, bana yakışmaz. Hem söylediysem malûmundur elbet. Benim varlığımda olan her şeyi Sen bilirsin, ama Sen’in Zatında olanı bilemem. Bütün gaybleri hakkıyla bilen ancak Sen’sin. Sen ne emrettinse ben onlara, bundan başka bir şey söylemedim. Dediğim hep şu idi: “Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.”“Ya Rabbî! Ben aralarında olduğum müddetçe onları kolladım. Fakat vakta ki Sen beni aralarından tutup aldın, onları görüp denetleyen yalnız Sen kaldın. Sen gerçekten her zaman, her şeye hakkıyla şahitsin.Eğer onları cezalandırırsan, şüphe yok ki onlar Sen’in kullarındır. Onları affedersen, aziz-u hakîm (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi) ancak Sen’sin.”(Maide, 116-118).
Bu ayetlerde konumuzla ilgili en dikkat çekici ifadeler -meal olarak şunlardır:
a. “Ey Meryem oğlu İsa!” Sen mi insanlara ‘Beni ve annemi Allah’tan başka iki tanrı edinin’ dedin?”Bu sert sorgulamada, Hristiyanların Hz. İsa’dan sonra yapıştıkları teslis akidesinin Allah’ın azametine dokunan cinsten olduğu, onun rızasını değil, gazabını celpettiği görülmektedir.
b. Hz. İsa Allah’ın bu sorusunu çok iyi anlıyor ve bunun affa kabil olmayan şirk olduğunu kabul ediyor ve buna göre cevap veriyor: “Hâşa! Sen şerikden ve her noksandan münezzehsin Ya Rabbî! Hakkım olmayan bir şeyi söylemem doğru olmaz, bana yakışmaz. Hem söylediysem malûmundur elbet...”
c. Hz. İsanın cevabının devamında yer alan “Sen ne emrettinse ben onlara, bundan başka bir şey söylemedim. Dediğim hep şu idi: “Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.” şeklindeki ifadeleri, Hristiyanların kendisinden sonra yoldan çıktıklarını vurgulamakta ve onların ahiret günü kurtuluşun akçesi olan sadakat ve doğruluğu kaybettiklerine işaret etmektedir.
d. Bu ayet grubunda yer alan belki de en dikkat çekici ifadeler Hz. İsa’nın şu sözleridir: “Eğer onları cezalandırırsan, şüphe yok ki onlar Sen’in kullarındır. Onları affedersen, aziz-u hakîm/üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi ancak Sen’sin”
Burada, ilk etapta onların af kapsamına alınabileceğini sezinlemek yanlış değildir, ancak, Kur’an ve sahih hadislerin genel hükümleri çerçevesinde meseleye bakıldığı zaman bunun doğru olmadığı görülecektir. Çünkü, şirkin asla af kapsamına alınamayacağı hususu pek çok ayette ifade edilmiştir.
Bazı alimlerin ifade ettiği gibi, Hz. İsa’nın “Eğer onları cezalandırırsan, şüphe yok ki onlar Sen’in kullarındır. Onları affedersen, izzet, hükmüm ve hikmet sahibi yalnız sensin” manasına gelen ifadesi, -onların hakikaten af kapsamına alınabileceğine bir işaret olmaktan ziyade, her şeyi Allah’a havale etme edebini, onun mutlak iradesine teslimiyeti ve son sözün ona ait olduğunun idrakini gösteren bir ifadedir(krş. et-Tefsiru’l-kebir; el-Menar, ilgili ayetin tefsiri).