Arapça’da dağ “cebel”dir. Çoğulu dağlar “Cibal”dir. Kur’an’da hem “Cebel”(Haşir, 59/21), hem de “Cibal”(Amme, 78/7) kelimesi kullanılmıştır.
“Revâsiye” kelimesi ise Kur’an’da yalnız çoğul olarak “Revasî” ve “Râsiyât” şeklinde kullanılmıştır. Bu kelimenin fiili “Resâ-Yersû” olup bir şeyi bir yere sabit kılmak, perçinleştirmek manasına gelir. Sözlük anlamı itibariyle bu kelime dağ için kullanılmaz. Nitekim Kur’an’da yer alan “ve’l-cibale Ersâhâ”(Naziat, 79/32) ayetinde Cibal kelimesi, “Revasî” kelimesinin –if’al babından- fiili olan “ersâ” ile birlikte kullanılmıştır. Manası “Yerin dağlarını oturttu/sabitleştirdi” şeklindedir.
Bununla beraber, dağlar yerküresinin yörüngesinden kaymaması, havaya fırlamaması için, Allah tarafından birer kazık gibi yere çakılıp, sabitlenmiştir. Ve bu manayı çağrıştırdığı için Kur’an’da “Revasî-Revâsiyât” kelimesi dağlar manasında kullanılmıştır.
Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, Elmalılı, kelimenin sözlük anlamını nazara almış, diğerleri ise kelimenin “lazım-ı manasını” esas almışlardır.
Lokman suresinin 10. ayetinin mealini her iki tercümeyi nazara alarak şöyle verebiliriz.
“O gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz yarattı. Yere de, sizi sarsmaması için, ağır baskılar /sabit kazıklar/ulu dağlar koydu ve orada her türlü canlıyı üretip yaydı. Gökten de bir su indirdik, orada her güzel çifti yetiştirdik”