Kur'an'da bahsi geçen "şüphe" ve "mutmain olamama" aynı şey midir? Değilse aralarındaki fark nedir?

 

Şüphe ile mutmain olamamak farklıdır. İmanda şüphe olmaz. Ancak bir mümin bazı konularda mutmain olmayabilir. Bunun iman ve islamiyetine bir zararı olmaz. Bununla beraber mutmain olmak için de çalışması gerekir.

Şüphe

"Rayb" olarak geçen kelime, şüphe, kuşku, korku, zihni sarsıntı, endişe anlamlarına gelmektedir.

Bakara suresi 2. ayetinde Kur'an'da hiçbir raybin olmadığı aktarılmaktadır: "İşte o Kitap; kendisinde hiç şüphe yoktur; müttakiler için yol göstericidir."

Şüphe ise iki şeyin birbirine fazlaca benzemesinden dolayı zihnin tercih edememesi durumudur. Bu açıdan kesinlik ifade edemeyen ilmin karşısında yer almaktadır. Şek de aynı şekilde ilmin karşısında olup çelişikliği ifade eder. (Nisa, 157)

Kur’ân ise, asla şek ve şübhelere yer vermez. İnsanların şüpheleri, ancak onların kalplerinin hastalığından ve mizaçlarının bozukluğundan ileri geliyor. Evet, gözleri hasta olanlar, güneşin ziyâsını inkâr ederler; ağızları acı olanlar, tatlı suya acıdır derler. (bk. Nursi, İşârâtü’l-İ‘câz, 178)

Kur’an’da  geçen “rayb” kelimesi, bütün cinsi ile olumsuz kılındığından ilmî şüphe ve ahlâkî şüphe diye birbirinden ayrılabilecek olan şüphe ve suçlama durumlarının ikisi de kaldırılmış ve iki yönden kesin olarak ispatlamakla kitabın mükemmelliği açıklanmıştır. (Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri)

Kalbin tatmin ve mutmain olması

İtminan, sözlükte sıkıntıdan sükûnete, karışıklıktan düzene ermek, sakin ve ber-karar olmak, bir şey veya bir kimseye itimat etmek, rabt-ı kalb ile güvenmek ve onunla huzura ulaşmak gibi manalara gelir.

“İtminan” kelimesi ayetlerde;

- İmandan sonra kalpteki oluşan güven (Bakara, 2/260);

- bir haberin doğruluğunu yakînî bir bilgi ile teyid ederek gönülden teslimiyeti sağlamak (Âl-i İmran, 3/126; Enfâl, 8/10);  

- olağanüstü bir takım olaylar ve mucizeler sayesinde kalplerde hasıl olan sükünet (Mâide, 5/113); 

- korktuğundan emin olmak (Nisâ, 4/103); huzurlu belde (Nahl, 16/112); 

- din konusunda inkara zorlanan ve bu ikrah sonunda küfür sayılan sözler söyleyen kimsenin sağlam imana sahip gönül (Nahl, 16/106); 

- kalplerin zikirle doyuma ermesi, gönül bütünlüğünü yakalaması (Ra'd, 13/28); 

- ilme’l-yakinden ayne’l-yakine yükselerek doygunluğa eren nefs (Fecr, 89/27) gibi anlamlara gelmektedir.

Hadislerde "itminan", Kuran'daki anlamıyla kullanılmakla birlikte, bedenî ve zahirî sükünet olarak da kullanılmıştır. Nitekim rükûdan doğrulduktan sonra secdeye varmadan, ayakta bir süre bekleyerek yapılan tadili erkânın sıfatı da itminan, ya da tuma’nînedir. 

İyilik (birr) hadislerde “nefs ve kalbin itminan bulduğu; yani tereddütsüz ve şeksiz kabul ettiği şey”olarak tarif edilmektedir. (Müsned, 5/194).

Zikir, iman, iyilik ve doğruluk gibi kavramlarla birlikte kullanılan ve varlığı onların varlığına bağlı görülen "itminan duygusu", kalpte her türlü vesvese, şüphe ve evhamın yok olduğu, çarpıcı ve derin bir huzur hali demektir. Nitekim Peygamberimiz (asm) doğruluk ve yalanı tarif ederken de itminan, ya da tuma’nîne kavramlarını bir ölçü olarak vermektedir: "Doğruluk bir itminan ve huzur hâlidir. Yalan ve yalancılık ise bir şüphe ve sıkıntı hâlidir.” (Tirmizî, Kıyame, 60; Müsned, 1/200)

İtminan, yerleşip sabitleşme anlamına olduğundan hiçbir kuşkuya meydan vermeyecek bir şekilde Hakk’a inanmak zevkine ermek demektir. “Kalpleri bomboş” (İbrahim, 14/43) ayetinde ifade buyrulduğu gibi, gönülleri boş, heva ve heveslerine kapılmış kimselerin kalp ve vicdanları bu duyguyu tatmayabilir.  İman ve salih amel özelliğine sahip temiz kalpler ise bütün insan topluluklarının en güzeli sayılır.

İtminan, kalplerin kazaya rıza, bela ve musibetlere sabır, ihlâs, takva ve sükünete ermek suretiyle yatışmasıdır. Çünkü “Allah takva ehli ve ihsan sahipleriyle beraberdir.” (Nahl, 16/28) “Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 2/153) buyurulmuştur. Bu tür itminan, Allah’a itaat ve ibadete bağlıdır. İtaat ve ibadetlerde meydana gelebilecek bir kusur, onu azaltır.

Özetlemek gerekirse, İslam, iman, itminan ve nihayet ihsan, peş peşe imanda ve kalp hayatında manevî yükseklik göstermektedir. İslam, dil ile ikrarın; iman, kalp ile tasdikin; itminan, kalbin imanla huzur ve sükûnet meydana getirmesinin; ihsan ise, bütün bunların Allah’ı görüyormuşçasına bir duyguyla hayata yansımasının ifadesidir. Bu yüzden kalplerin mutmain olması, İslamî hayatı ruhanî derinliği ile yaşamanın temel şartıdır.

Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategorisi:
Soru ve Cevaplar
Gönderi tarihi: 24-02-2012
1,861 kez okundu
Bu Kategorideki Diğer Yazılar
  1. Nahl Suresi 32. ayette: "(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir." buyuruluyor. Burada "melekler" deniyor, can alan melek kaç tanedir?

  2. Fatıma Mushafı nedir? Böyle bir şey var mıdır; varsa da bu nasıl mümkün olabilir?

  3. “(Kurtuluş) ne sizin kuruntularınıza, ne de Ehl-i kitab’ın kuruntularına göre olacaktır” (Nisa 123) ayetinde geçen “siz” den maksat Müslümanlar mıdır?

  4. "Muhakkak ki muttakîler cennetlerde ve ırmakların başındadırlar. Doğruluk makamında güçlü bir hükümdarın katındadırlar" (Kamer 54; 54-55) Ayetlerin manasını açıklar mısınız?

  5. Namaz kaç vakittir? Nur Suresi 58. ayette namazın üç vakit olduğu ifade edilmiyor mu? "Ey inananlar, emriniz altında çalışanlar ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için..."

  6. “Biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha, 97) ayetine göre, Altın buzağının eriyip yok olması ve küllerinin denize savrulması mümkün müdür?

  7. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bir ksımının günümüzde uygulanamayacağı söylenmektedir. Bu konuda nasıl düşünmeliyiz?

  8. Meryem suresinin 71. ayeti kerimesinde cehennem için "içinizden oraya girmeyecek kimse kalmayacak" buyruluyor. Müminler dahi girecek mi?

  9. Madem ki şahit getiremediler, onlar Allah katında yalancılardır (Nur 13), ayetine göre yalancı şahit getirselerdi, doğru mu söylemiş olacaklardı?

  10. Abese suresinin 15-16. ayetlerinde "erdemli katipler"in Kuran'ı yazmasından mı bahsedilmektedir? Ayetlerde kastedilen mana nedir?

Block title
Block content