"Biz onların, Peygamber hakkında: “Mutlaka ona öğreten bir insan vardır!” dediklerini pek iyi biliyoruz. Hakikatten uzaklaşarak tahminle kendisine yöneldikleri şahsın dili, yabancı bir dildir, halbuki bu Kur’ân, açık bir Arapça ifadedir." (Nahl, 16/103)
“Şüphesiz O, alemlerin Rabbı tarafından indirilmiştir. Onu Ruhu’l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi.” (Şuara, 26/192-195)
“Böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Ta-Ha, 20/113)
“Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur’an indirdik.”(Zümer, 39/28)
“Bu bilen bir toplum için, ayetleri Arapça bir Kur’an olmak üzere ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır.”(Fussilet, 41/3)
Kur'ân Arapçadır. İçinde bazı kelimelerin Farsça, Türkçe, Hindce, Habeşce olduğunu söyleyip bazı örnekler vererek yabancı kelimeler de olduğunu iddia edenler varsa da bu pek geçerli bir iddia değildir. Yaşayan her millet başka dillerden kelime alır ve o kelimeyi kendi dil yapısına uydurur.
Kur'an apaçık Arapça bir kitaptır. Yani Arap dilini bilen herkes Kur'an’da söylenenleri anlar. Kur'an’da Arap diline daha önceden başka dillerden geçmiş kelimeler olabilir, ama bunlar da zaten Arapçadır. Arap dilinde olan kelimelerdir.
Kur'an-ı Kerim Arap lisanı üzere nazil olmuştur. Bir çok âyetlerde Kur'an Arabî olmakla tavsif edilir.
Resulullah (asm), Kur'an'ı kavmine anlıyacakları açık bir lisanla okuyordu; bundan on beş asır evvelki Arap diliyle yâni Hicaz'da, Mekke'de konuşulan Kureyş diliyle ifade edilmiştir. Bunda hiç şüphe yoktur. Ancak şurası da bilinmelidir ki, Arapça o devirde bir dildi, fakat muhtelif lehçeleri olan bir dil. Kur'an ise Kureyş lehçesiyle inmiştir. Çünkü Mekke bir kültür merkezi idi; Arapçanın en güzeli orada konuşuluyordu.
Mekke haç mevsimiyle, Beyti Şerifiyle, birer edebi dernek olan Ukâz, Zülmecâz, Mecenne gibi panayırlarıyla Arapların kültür merkezi olduğu gibi aynı zamanda ticaret merkezi idi. Arap kafileleri, ticaret kervanları şimale, cenuba giderek başka yerlerle temas halinde idi. Şimale gelenler Bizans'a tabi olan Hristiyanlarla temas ediyorlar, şimal doğuya gidenler İran Mecusileriyle görüşüyorlardı. Bu temaslarda kültür, medeniyet, edebiyat, vesaireye dair bilgi ediniyorlardı. Medeniyetin ve kültürün bir milletten başka bir millete geçişi temaslarla olur. Komşu milletler birbirlerinden görüp öğrenirler. Bu temaslar ve ticari münasebetler neticesinde Farsça ve Yunanca kelimeler Arapçaya girmiştir. En büyük kültür lisanıdır. Milletlerin birbirleriyle temasları neticesinde ilk müteessir olan lisandır. Aynı yol ile Arapçaya Süryanice, İbranice, hattâ Türkçe lûgatlardan da kelimeler girmiştir.
Demek Arapçaya da başka milletlerin dillerinden kelimeler girmişti. Zaten yeryüzünde başka dilden kelime almayan tek bir dil var mıdır? Bugün birbirine yabancı saydığımız diller arasında müşterek kelimeler yaşamıyor mu? Hele bir guruptan olan diller arasında bunlar ne çoktur. Fransızca, İngilizce, Almanca ile Farsça arasında müşterek kelimeler ne kadar boldur. Bu dillerde Arapçadan alınma kelimeler de vardır. Türkçede Farsça, Farsçada Türkçe kelimeler çoktur. Böylece Arapçada da, başka dilden kelimeler mevcuttur. İslâmın geniş müsamaha ve ilmi hürriyet devrinin âlimleri bu kelimeleri tesbit etmişlerdir.