Özet:
Yazımızda, Kur'an'da sık tekrar edilen Hz. Musa (a.s) kıssası ile Hz. Yusuf (a.s) kıssaları arasındaki benzerlikler dikkatlere sunuluyor. Bunlar, her ikisinin de münferit harfler ile başlaması, her ikisinin kıssa kahramanlarının daha küçük yaşlarında iken eziyete maruz kalmaları, ebeveynlerinden ayrılmaları, nübüvvet makamına ulaşmaları esnasında eziyetin her türlüsünü tatmış olmaları olarak tespit ediliyor. Sayısı yirmiyi aşan bu benzerliklerin dikkat çekici olanlarından birisi, her iki kıssada da kadınların bulunuşu ve bunların fıtri zayıflıklarını ortaya koyar şekilde davranmaları gösterilebilir. Her iki kıssanın aynı coğrafyada, yani Mısır'da geçmesi -birinin ümmetini oraya yerleştirme diğerinin orada uğradıkları zulümden kurtarma faaliyetleri- gibi hususlar, bize daha dikkatle yapılacak tetkiklerin yeni benzeşme yönlerinin varlığını ortaya koyacağını göstermektedir.
Yazının son bölümünde de bu nebilerin risalet hayatlarında karşılaştıkları eziyet ve çektiklerinden, i'la-yı kelimetullah davasındaki kutsilerin almaları gereken derslere yer verilmiştir. Buna göre bir yandan 'kutsiler'e sabır tavsiye edilirken, öte yandan akıbetin inananların olacağı vurgulanıyor. Diğer yandan da kendini Allah'ı anlatma vazifesi ile mükellef bilenlerin dikkat etmeleri gereken ilk hususun 'basiret' olduğu vurgulanıyor.
Kur'an-ı Kerim'in; tertip ve düzeni, ahenk ve insicamı, O'nun mucizevi buudlarından birini teşkil ettiği gibi, ifade tarzı ve anlatım keyfiyeti de beşer karihasını aşan, insan kudretini aciz bırakan bir başka mucizevi buudunu teşkil eder. Kur'an-ı Kerim, 23 sene zarfında, değişik olaylar, durumlar, muhataplar karşısında, peyderpey inmesine rağmen, O'nun sureleri, ayetleri ve hatta kelimeleri arasında birbirine zıt düşen, birbirinin ahengini bozan tek bir ifade, tek bir cümle bulmak mümkün değildir. O'nun bütünü birden yapılmış bir hitabe gibidir adeta. Bu ise, ancak 23 seneyi bir "an" gibi gören.. geçmişi bugünle, bugünü de yarınla bir arada görüp bilen.. hasılı zamandan ve mekandan münezzeh olan bir Zat'ın kelamı olmakla açıklanabilir. Halbuki Kur'an vahyinin, devamlı surette değişen sebep ve hadiselere göre ceste ceste gönderilmesi, bir yandan konuların mahiyetindeki değişiklik, diğer yandan parçalar arasındaki zaman farkı, tabii olarak, onlardan bahsederken irtibatsızlığa sebep olmalıydı.
Bunları bir sure başlığı altında toplamak, normalde, dağınıklığa yol açmalıydı. "... Eğer O, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, O'nda birçok tutarsızlık bulurlardı."(Nisa , 82)
Kur'an-ı Kerim, Allah katından geldiği için, hem ifade bakımından, hem de mana ve hüküm bakımından bir bütünlük arz etmektedir. İnsanların söylediği sözler, güzellik ve düzgünlük bakımından daima aynı olmaz. Yazan ve söyleyenin içinde bulunduğu hal ve şartlara göre değişir.
Kur'an'ın ifade ve üslubu ise, baştan sona emsalsiz bir güzellik ve düzgünlük içindedir. Bu sözlerin ihtiva ettiği mana, hüküm ve haberler de, yaratılış öncesinden ebediyete kadar hemen her şeye temas ettiği halde, tam bir tutarlılık, bütünlük, sıhhat ve uyum arz etmektedir. Yalnızca bunları düşünmek ve tespit etmek bile, Kur'an-ı Kerim'in insan eseri olmadığını, Allah'tan gelmiş bulunduğunu anlamaya yetecektir. Biz, Kur'an'da anlatıldığı şekliyle Hz. Yusuf (a.s) ve Yusuf süresiyle, Hz. Musa (a.s) ve daha çok Kasas suresi arasındaki benzerlikleri ele almak istiyoruz. Yusuf suresi ile Hz. Musa'dan bahseden Kasas ve diğer sureler, değişik zamanlarda inmiş olmalarına rağmen, aralarında -bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla- ciddi benzerlikler vardır. Bu benzerlikler, çoğu zaman tıpatıp birbirinin aynısı olmakla beraber, bazen de ters yönden bir benzerlik bulunabilmektedir. (Birisinde erkek olanın, diğerinde kadın şeklinde olması gibi.) Vereceğimiz misallerde de görüleceği üzere, bu benzerliklerin bazen lafızları da aynıdır.
Yusuf Suresi:
Mekke'de inmiştir.1 111 ayettir. Surenin başından sonuna kadar Yusuf peygamberden bahsedildiği için, bu adı almıştır. Kur'an'ın peyderpey nüzulünden uzunca bir zaman sonra Hz. Peygamber (s.a.s)'in ashabı: "Ey Allah'ın Rasulü bize bir kıssa anlatsan!" demişlerdi. Bunun üzerine Yusuf suresi nazil olmuştur.2
Kasas Suresi:
Bu sure Mekke'de nazil olmuştur3 ve 88 ayettir. Surenin başlıca konularını; Hz. Musa'nın çocukluğundan itibaren hayatı, mücadeleleri, tevhit ehlinin zaferi ve dünya servetine güvenilmemesi gerektiği gibi mevzular teşkil etmektedir. Hz. Musa'dan, Kur'an'ın birçok suresinde bahsedilmektedir. Hz. Musa'dan en çok bahsedilen surelerden birisi de Kasas süresidir. Burada, Hz. Musa'nın doğumu ve doğum sonrası olaylar, ilk gençliği ve sonraki olaylar anlatılmaktadır.
Hz.Yusuf ile Hz.Musa kıssaları ve Yusuf ve Kasas sureleri arasındaki benzerlikler:
1.Her iki sure de huruf-u mukattaa ile başlamaktadır. Ondan sonra gelen ayet ise, her iki surede de tamamen aynıdır. Yusuf suresinin başı: 1.Elif. Lam. Ra . 2. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir," Kasas suresinin başı: "1. Ta. Sin. Mim. 2. Bunlar apaçık Kitab'ın ayetleridir."
2. Her iki hadise de -genellikle- Mısır'da cereyan ediyor.
3. Hz. Yusuf'u, kendisini kıskanan ve böylece düşman olan kardeşleri, ondan kurtulmak için kuyuya atıyorlar. Hz. Mu sa'yı ise, kendisine en yakın olan annesi, onu kurtarmak için denize atıyor.
4. Hz. Yusuf, babasından ayrılıyor daha sonra ona kavuşuyor; Hz.Musa da annesinden ayrılıyor, o da daha sonra annesine kavuşuyor.
5. Her ikisi de başkaları tarafından (değişik şekilde de olsa) evlatlık ediniliyor.
6. Vezirin hanımına söylediği ile Firavun'un hanımının, Firavun'a söylediği sözler de aynıdır: Vezir hanımına:
Mısır'da onu satın alan adam, hanımına: "Ona iyi bak, belki bize yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz" dedi" (Yusuf, 21).
Firavun'un hanımı da, Firavun'a şöyle diyor:
Firavun'un karısı (kocasına): Benim ve senin için göz aydınlığıdır! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur ya da onu evlat ediniriz, dedi" (Kasas, 9). Hz. Yusuf'u satın alan adam hanımına, Hz. Musa'yı bulan Firavun'un hanımı da kocasına aynı şeyleri söylüyor.
7. Her iki kıssada da birer kadın var. Her iki kadın da kıssada fıtri zayıflıklarını sergiliyorlar. İlki, kölesine göz koyabiliyor; diğeri de kendisine 'korkmaması' ilham edildiği halde 'kalbindeki tasadan işi açığa vurma noktasına gelebiliyor.
Hz. Yusuf, vezirin hanımı tarafından o kötü işe davet edilince Rabbi'nden bir burhan görmesi üzerine hemen geriye dönüyor. Kur'an'ın ifadesiyle: "And olsun, kadın onu arzu etmişti, eğer Rabbi'nin doğruyu gösteren delilini görmeseydi, Yusuf da onu arzu etmişti." (Yusuf, 24).
Hz. Musa'nın annesi de kucağındaki çocuğunu denize bırakma emri üzerine biraz tereddüt geçirmiş fakat yine de atmıştı. Daha sonra ise, yüreğindeki tasadan dolayı -az kalsın- işi açığa vuracaktı. Ama o da Rabbi'nin inayetiyle bu işten vazgeçiyor: "Eğer Biz (Va'dimize) inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi meydana çıkaracaktı." (Kasas, 10).
8. Hz. Yakub, Yusuf'u araması için erkek çocuklarını gönderiyor: "Ey oğullarım, gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın..." (Yusuf, 87). Hz. Musa'nın annesi de, Hz. Musa'dan haber getirmesi için kız kardeşini (ablasını) gönderiyor: "Annesi, Musa'nın ablasına: Onun izini takip et, dedi..." (Kasas, 11).
9. Hz. Yusuf için kullanılan ifadenin aynısı, Hz.Musa için de kullanılıyor:
"(Yusuf), güç ve kuvvetine kavuşunca, ona hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, güzel hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız."(Yusuf, 22)
Hz. Musa için de şöyle deniliyor:
"Musa, yiğitlik çağına erip olgunlaşınca,4 Biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları Biz böylece mükâfatlandırırız."(Kasas, 14)
10. Hz. Yusuf'un ismi Yusuf suresinin dışında Kur'an'da sadece iki yerde zikredilmektedir: Birisi En'am suresinde (84. ayet) Hz. Musa'dan önce, diğeri de Mü'min (Gafir) suresinde (34. ayet), Firavun'un ailesinden Hz. Musa'ya iman eden zatın, Hz. Musa'yı müdafaası sırasında Hz. Yusuf'u misal vermesinde geçmektedir. Demek aralarındaki benzerlik bizzat Kur'an tarafından nazara veriliyor.
11. Hz. Yusuf'un babasından, Hz.Musa'nın da annesinden bahsediliyor. Ayetlerde Hz. Yusuf'un annesinden5 ve Hz. Musa'nın da babasından bahsedilmiyor.
12. Hz. Yusuf da, Hz. Musa da sarayda yetişiyorlar.
13. Hz. Yusuf'u da, Hz. Musa'yı da tebrie edenler, masum olduklarını söyleyenler, düşman safında olan kimselerin yakınlarıdır:
"O kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti: 'Eğer gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, bu ise yalancılardandır. Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir, bu ise doğru söyleyenlerdendir.' (Yusuf'un gömleğinin) arkadan yırtılmış olduğunu görünce, (kadına): 'Şüphesiz, dedi; bu, sizin tuzağınızdır. Sizin tuzağınız gerçekten büyüktür.' (Yusuf, 26-28).
"Firavun ailesinden imanını gizleyen mü'min bir adam (şöyle) dedi: 'Rabbim Allah'tır dediği için bir adamı öldürüyor musunuz?' (Mü'min, 28-35).
14. Hz. Yusuf, başına geleceklerden çekinerek, hapiste bir süre beklemeyi, Hz. Musa ise, Medyen'e hicret etmeyi tercih ediyor.
15. Hz. Yusuf'un mucizeleri daha çok manevi. Hapiste arkadaşlarının ve hapisten çıkmasına vesile olan kralın rüyasını tabir etmesi ve tabirlerin doğru çıkması gibi. Hz. Musa'nın ise mucizelerinin hemen hepsi maddi. Çünkü İsrailoğulları maneviyata inanmayan, materyalist bir toplum. Allah'a iman hususunda bile Hz. Musa'ya: "Allah'ı bize açıktan göster." (Bakara, 55; Nisa, 153) diyecek kadar ileri giden bir toplum.
16. Her iki kıssanın sonunda da yaklaşık aynı ifade kullanılarak bitiriliyor: Hz. Yusuf kıssasının sonunda:
"İşte bu (Yusuf kıssası) gayb haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin (ki bunları bilesin)." (Yusuf, 102) deniliyor. Hz. Musa ile ilgili meseleler anlatıldıktan sonra da şöyle deniliyor:
"Musa'ya o işi yaptığımız (yani kendisine bildirmek istediğimiz işi ona vahyettiğimiz) vakit sen (Mukaddes vadinin) batı tarafında değildin..." (Kasas, 44), "(Musa'ya) seslendiğimiz zaman sen Tur'un yanında değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik) ki..." (Kasas, 46) şeklinde birbirine yakın ifadeler kullanılıyor.
17. Her ikisine de "İlim ve Hikmet" verildiği ifade edildikten sonra, sanki bu büyük nimetin bedeli olarak başlarına gelen imtihanlar anlatılmaya başlanıyor (Yusuf, 22; Kasas, 14).
18. Hz. Yusuf için:
"...şüphesiz o (Yusuf) ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı." (Yusuf, 24) deniliyor.
Hz. Musa için de:
"... gerçekten O (Musa), ihlasa erdirilmiş idi." (Meryem, 51) deniliyor.
Ayrıca Kur'an'da diğer peygamberlerin de muhlas oldukları zikredilse de, sadece bu iki peygamberin isimleri verilerek, "muhlas" (ihlâsa erdirilmiş) oldukları bildiriliyor.
19. Hz. Yusuf, hapishanede iki "feta" (genç delikanlı) ile karşılaşıyor (Yusuf, 36). Hz. Musa ise, Medyen'de kuyu başında iki "imraeh" (genç kız)6 ile karşılaşıyor (Kasas, 23).
20. "Çok yaşlı baba" tabiri, Kur'an'da sadece Yusuf suresinde (78. ayet), ve Hz. Musa'dan bahsedildiği yerde, Kasas suresinde, geçmektedir.
21. Hz. Yusuf'un kardeşleri Yusuf'u kuyuda bulanlara O'nun kardeşleri olduğunu belli etmediler. Kölemiz dediler ve ucuz bir fiyata sattılar7 (Yusuf,20).
Hz. Musa, Firavun'un hanımı tarafından bulununca hiçbir kadından süt emmedi. Olup biteni öğrenmek için giden ablası da, onlara sütannesi tavsiye ederken, Hz. Musa'nın ablası olduğunu belli etmedi (Kasas, 12).
Bu iki kıssadan alacağımız dersler:
Kur'an kıssaları, tarihin derinliklerinden seçilerek ders almamız için, Allah tarafından açıklanan hikmetli vak'alardır. Bu kıssalar, aslında, insanlara hükmeden ilahi kanunların icraatından ibaret olan birtakım hareketler, görüntüler ve sesler halindeki tarih manzaralarıdır. Kur'an kıssalarının gerçek kahramanı, olayların etrafında döndüğü şahıs değildir. Kıssanın gerçek kahramanı, insanın inanç, ahlak ve davranışlarına sıkı şekilde bağlı olan tarihi kanundur. Mesela Hz. Musa kıssasının kahramanları Hz. Musa ve muhatapları değil, tevhit ve şirkin tarihi realiteleridir. Yahut Yusuf kıssasının kahramanları Hz. Yusuf ile ev sahibesi değil, Yusuf'taki iffet ve emanet ile kadındaki şehvet ve hıyanet vasıflarıdır. Gerçi Kur'an'da hayat, unutamayacağımız bazı şahsiyetlerde hareket eder, fakat Kur'an üslubu, kıssa kahramanlarını olayın mihveri yapmaya layık bulmamıştır. Kıssalar tezli kıssalardır, güdümlü hikâyeler değildir. Kur'an hadiseye dikkati çektiğinden zaman ve mekân unsurlarına zikre değer bir yer vermez, onları bildirmez. Zira hadiselerin, ibret vermek gayesine hizmet etmeyen ayrıntılarına girmek, meseleyi teferruata boğarak kıssadan çıkacak hisseye gölge düşürebilir.
Müşahhaslaştırılmış mücerret kanunlar olan Kur'an kıssaları, kanun olduklarını göstermek için tekrarlanmıştır. Gerçekten de, aralarında itibari bazı farklar olsa dahi, her bir hadisenin bir benzeri vardır. Çünkü kâinatta kanun birliği vardır. Dikkatle bakacak olursak, her asrın bir Firavun'u, bir de Musa'sı olduğunu, yoldan çıkmış zenginleri temsil eden bir Karun'u ve dini, menfaatlerine alet eden din adamlarının timsali olan bir Bel'am'ı olduğunu görürüz.
Kur'an kıssalarının bir gayesi de; muhatapların ders almalarını sağlamaktır. Zira insan, kıssalarda anlatılan iyi kişileri takdir edip onlara benzemek ister; kötülerden nefret edip huylarından sakınmak lüzumunu hisseder.
Bu girizgâhtan sonra, şimdi de Hz. Yusuf ile Hz. Musa kıssalarından alabileceğimiz bazı dersleri zikredelim:
1. Hz. Yusuf'un kuyuya atılması, köle olarak satılması, iftiraya maruz kalması, zindana atılması vs. imtihanlarla karşılaşması; babasının önce Yusuf sonra da Bünyamin'den ayrılması; Hz. Musa'nın annesinin Allah'ın emriyle bebeğini denize atması; Hz. Musa'nın Firavun'un sarayında büyümesi, istemeyerek de olsa bir adamın ölümüne sebep olması ve Medyen'e gitmek zorunda kalması... ve bütün bunlar karşısında bu büyük insanların sabretmesi... Bütün bunlar, kıyamete kadar gelecek mü'minlere sabır dersi vermektedir. Her devirde, kişi seviyesine göre imtihan edilecektir ve ona düşen de sabretmek olacaktır.
2. Gerektiğinde insan Allah için ana-babasından, gerektiğinde de ana-baba evladından ayrı kalmaya hazır olmalıdır.
3. Hz. Yusuf'un da, Hz. Musa'nın da sarayda yetişmeleri önemli bir noktaya dikkatimizi çekiyor; kuvvetli olan ve medeni hayat yaşayan insanlara gerçekleri anlatmanın diyalog ve ikna etmekten geçtiğini, onlara daha sonra bir şeyler anlatabilmek için onların bazı eza ve cefasına katlanmak gerektiğini anlıyoruz.
Aynı durum, kadına karşı Hz. Yusuf'u tebrie eden ve Firavun'a karşı Hz. Musa'yı koruyan Mü'min-i al-i Firavun (Firavun'un şeflerinden olan mü'min zat) için de geçerlidir; her zemin ve zamanda hakperest insanlar vardır. Yeter ki onlara ulaşacak hak bir tavır içinde olalım.
4. Hz. Yusuf'un kuyuda ölmemesi, kadın karşısında zor durumdan kurtulması vs...; Hz. Musa'nın diğer çocuklar gibi tespit edilip öldürülememesi, annesi tarafından denize bırakılınca ölmemesi, ileride ezeli düşmanı olacak Firavun'un sarayında büyümesi vs... hadiseleri de gösteriyor ki; Allah'ın inayeti ve yardımı hep inananlarla beraberdir. İnananlar belli bir zaman zahmet çekse de, hayırlı akıbet onlar içindir.
5. Hz.Yusuf, babasının ikazına rağmen rüyasını kardeşlerine anlatıyor ve başına bu hadiseler geliyor. Bu da bize; dostların gıbta damarlarını tahrik etmememiz gerektiğini gösteriyor.
6. Hz.Musa'nın Medyen'e hicretine gelince; mü'min hiçbir zaman kâfirden korkmaz ve ondan kaçmaz, fakat kuvvet dengesinin olmadığı bir yerde, gücünü artırmak ve takviye almak düşüncesiyle geri çekilebilir fikrini veriyor.
7. Hz. Yusuf'un, hapishanede kendisine rüya tabiri soranlara cevap vermeden önce, yüce Allah'ın varlığını ve birliğini anlatması; en önemli meselenin O'nu tanıtmak olduğunu bize gösteriyor. Ayrıca; her zaman ve her yerde Allah'ın tanıtılması gerektiği, zaman ve mekânın önemli olmadığı, hatta gerekirse hapishaneleri dahi medrese-i Yusufiye'ye, yani Yusuf okulları haline çevirmenin mümkün olduğu ispat ediliyor.
8. Özellikle günümüzde, Hz.Yusuf'un kadının karşısında düştüğü duruma düşme ihtimali olan gençlerin, Hz. Yusuf gibi "Maazallah, Allah'a sığınırım" diyerek her zaman Allah'a sığınmaları gerekir.
9. Mü'min-i al-i Firavun'un Hz. Musa'yı müdafaa ederken, korkusuzca Firavun'a: "Rabbim Allah'tır dediği için, bir adamı öldürüyor musunuz?" (Mü'min,28-35) demesi, yeri geldiğinde, ölümü göze alarak zorba idarecilerin karşısında hakkı söylemekten çekinilmemesi gerektiğini gösterir.
Dipnotlar:
1. Surenin ilk üç veya ilk dört ayetinin Medeni olduğu yolunda rivayet varsa da bunlara itimat edilmemiştir. Bak.alusi, Ruhu'l-Meani, XII, 170, Beyrut,1985.
2. el-Vahidi, Esbabü'n-Nüzul, s. 269,ed- Demam, 1991. (Terc. s. 295, İst.1995, İhtar Yay.)
3. Bazı ayetlerin Mekke ile Medine arasında ve Medine'de nazil olduğu söylenmektedir. Bak. Kurtubi, el-Cami' li ahkami'l-Kur'an, XIII, 247, Beyrut 1985; alusi, Ruhu'l-Meani, XX, 41.
4. İki ayet aynı olmasına rağmen, Hz. Musa'dan bahseden ayette sadece bir tek kelime farklı. O da “istevâ” kelimesidir. Bunun manası da şöyledir: "Birinin civanlığı kemale varmak, tam yiğit olmak." Bu farklılık da, Hz. Musa'nın hayatında güçlü ve kuvvetli olması ve düşmanı olan bir Kıpti'yi bir yumrukla öldürmesinden de anlaşılıyor (Kasas, 15).
5. Her ne kadar Yusuf kıssasının sonunda, anne ve babasının kardeşleriyle beraber Hz. Yusuf'a ta'zim secdesinden bahsedilse bile, bu annesi değil, müfessirlerin ifadesine göre teyzesidir. Çünkü annesi ölünce babası teyzesiyle evlenmişti. Bkz. Taberi, Camiu'l-Beyan VI-II, 67.
6. "İmraeh" kelimesi, her ne kadar kadın demek ise de, kızların babasının Hz. Musa'ya, evlendirme teklifinde bulunmasından, bunların genç kız olduklarını anlıyoruz.
7. Hz. Yusuf'u satanlar ya kardeşleridir veya onu bulan kafiledir. Kur'an'ın ibaresi bunu iki türlü anlamaya müsaittir. Müfessirlerin ekseriyeti birinci görüşü benimsemişlerdir. Bkz. Taberi, age, VII, 170; Kurtubi, age, IX, 155; İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, Kahire 1980, II,472.