Dünyada en fazla mensubu bulunan iki büyük ilahi din olan İslam ve Hıristiyanlık, tarihte zaman zaman, aynı coğrafyalarda yan yana veya karşı karşıya gelmiştir. Bunun tabii sonucu olarak, her iki dinin mensupları, birbirlerini tanımaya çalışmışlar. Elde edilen bilgiler, konjonktüre göre müspet veya menfi manada kullanılmış, kimi zaman karşılıklı diyalog zemini, kimi zaman da çatışma vesilesi olmuştur. Ancak son yüzyıllara gelindiğinde bu iki din müntesiplerinin -iletişim ve ulaşım vasıtalarının da gelişmesiyle- daha derinden ve daha gerçekçi bir tanışma ve kaynaşma süreci içine girmiş oldukları gözlemlenmektedir.
Söz konusu olumlu gelişmelere ilmi açıdan bir ölçüde katkıda bulunması amacıyla kaleme alınan bu yazıda, Hz. İsa'nın sadece Kur'an-ı Kerim'de geçen mucizeleri ele alınmıştır; ancak annesi Hz. Meryem ve onun ailesi etrafında cereyan eden harikulade olaylar, Hz. İsa'nın göğe çekilmesi, ahir zamanda beklenen nüzulü ve peygamberlere bahşedilen kitap, hikmet gibi ilahi lütuflara değinilmemiştir.
Kur'an-ı Kerim'de, peygamberler ve tebliğlerinin anlatıldığı yerlerde, mucize ve nübüvvet, birbirinin destekleyicisi ve Allah'ın bir nimeti olması yönüyle, bir beraberlik arz eder. Hz. İsa, hayatı ve ailesi anlatılırken, mucizeleri biraz daha ön plana alınarak sunulur. Onun hayatı, babasız olarak ve ilahi nefha (üfleme) ile anne karnına düşüp doğması, oradan göğe çekilmesi gibi hususlar hep mucizevi çizgide gerçekleşmiştir. Bu harikulade durumların anlatımı, daha ziyade Bakara, al-i İmran, Maide ve Meryem surelerinde yoğunlaşmaktadır. Bu ayetlerde bahsedilen mucizeler şunlardır:
HZ. İSA'NIN Kur'an'DA ZİKREDİLEN MUCİZELERİ
1. Ruhu'l-Kudüs ile Desteklenmesi:
Bu mucize Bakara suresinde iki ayrı ayette aynı ifadeyle geçmektedir: "Biz onu Ruhu'l-kudüs ile destekledik." (Bakara, 2/87,253)
Müfessirlerin çoğunluğunun en doğru görüş olarak tercih ettikleri, Ruhu'l-Kudüs'ün Cebrail'e işaret ettiğidir.1 Ancak Cebrail'in, Hz. İsa ile diğer peygamberlerden daha farklı mahiyette bir alakası vardır ki ayette bu alakanın mucizevi bir keyfiyette olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu konuda büyük tefsir alimi Ebu Ca'fer Nahhas şöyle bir açıklamada bulunur: "Ruh" isminin Cebrail'e verilip, Cenab-ı Hakk'ın bir ismi olan "el-Kuds" kelimesine bunun izafe edilmesi, Cebrail'in (ve diğer meleklerin) anasız, babasız ve bir doğum olmadan, Allah'ın kendisinde bir ruh yaratmasıyla meydana geldiğine delalet eder. İsa'nın (a.s), Cebrail ile teyit edilmesi ifade edilirken bu ismin tercihi Hz. İsa'nın da tıpkı Cebrail gibi babasız olarak ve Cebrail'in bu hayat şifresini Hz. Meryem'e üflemesiyle rahme düşüp harikulade bir şekilde doğduğunu anlatmak içindir.2
2. Beşikteyken Konuşması:
Bu mucize Kur'an-ı Kerim'de üç yerde geçmektedir:
a) al-i İmran suresinde: Meleklerin, Hz. Meryem'e müjdelediği çocuğun özellikleri sayılırken zikredilmiştir: "Beşiğinde de, yetişkinliğinde de insanlara hitap edip onlarla konuşacak, salih insanlardan olacaktır."(al-i İmran, 3/46).
b) Maide suresinde: Allahü Teala, Hz. İsa'ya, annesine ihsan buyurduğu nimetleri hatırlayıp şükretmesini emrediyor ve şöyle buyuruyor: "Düşün ki: sen beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşmuştun." (Maide, 5/110).
c) Meryem suresinde: Hz. Meryem'in ilahi emir ve takdir doğrultusunda indinden Ruh'u (Cebrail) gönderip hayat nefhasım üflemesiyle hamile kalıp Hz. İsa'yı dünyaya getirmesi, sonrasında karşılaşmış olduğu sıkıntılar ve bu sıkıntılara göstermiş olduğu sabır ve tevekkül, canlı bir üslupla anlatılmıştır. Bu ayetler, al-i İmran ve Maide surelerindeki mucizeyle alakalı ayetleri daha tafsilatlı bir şekilde açıklar. Çünkü bu surede Hz. İsa'nın beşikte iken konuşturulduğu ve neler söylediği açıkça bildirilmiştir. (Meryem, 19/16-33,36)
Hz. İsa bu konuşmasında; peygamber olacağını ve kendisine İncil verileceğini, annesinin töhmetten uzak ve bir mucize olarak kendisini, babasız dünyaya getirdiğini, ilah değil bilakis Allah'ın (c.c) kulu ve elçisi olduğunu,yalnız Ona ibadet edeceğini, nerede olursa olsun bereketli olacağını, güzel ahlaklı olup annesine iyi davranacağını, böbürlenmeyeceğini ve her zaman iyiliğin peşinde olacağını, teklif yaşına erdikten sonra namazı ikame edip zekat vereceğini müjdelemişti, (Al-İ imran, 3/46; Maide: 5/110; Meryem, 19/16-33). Müfessirler Hz. İsa'nın bu konuşmadan sonra sustuğunu ve konuşma yaşı gelinceye kadar da bir daha konuşmadığını ifade ederler.3
3. Çamurdan Kuş Şekline Benzer Bir Şey Yapıp Onu Diriltmesi:
Bu mucize Kur'an-ı Kerim'de şöyle geçmektedir: "Onu (İsa'yı) İsrailoğullarına resul olarak gönderecek o da onlara şöyle diyecektir: Size Rabbiniz tarafından bir mucizeyle gönderildim. Ben size çamurdan kus şekline benzer bir şey yapar içine üflerim, o da Allah'ın izniyle hemen kuş oluverir... Eğer inanmaya niyetiniz varsa, elbette bunlarda sizin için alacak dersler vardır." (al-i İmran,3/49).
4. Ölüleri Diriltmesi, Anadan
Doğma amayı ve Abraşı iyileştirmesi: Hz. İsa'nın elinde zuhur eden mucizelerden olan bu iki harikulade olayı gösteren ifadeler, yukarıda zikredilen ayet-i kerimenin içinde şöyle geçmektedir: "... Keza ben anadan doğma amayı ve abraşı iyileştirir, hatta Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim..." (al-i İmran:3/49).
"Düşün ki sen: Sen Benim iznimle anadan doğma amanın gözünü açıyor, abraşı da iyileştiriyordun. Düşün ki sen Benim iznimle ölüleri kabirden diri olarak çıkarıyordun." (Maide, 5/110).
Bu mucizelerin nasıl ve ne şekilde gerçekleştiğine dair Kur'an-ı Kerim'de başka bilgi mevcut değildir. Bu mucizeler, tıp ilminin metotlarının çok ileri seviyede olduğu bir devirde zuhur etmiştir. O dönem insanlığının ileri sahada olduğu tıp ilminde tedavisi imkansız olan hastaların iyileştirilmesi ve hatta tıp ilminin ulaşmayı hedeflediği en son nokta olan ölülerin diriltilmesi gibi imkansız gördükleri aşamada Hz. İsa'nın elinde meydana gelen bu mucizeler ile, onun peygamberliğinin doğruluğu ortaya çıkmış oluyor ve getirdiği kitap İncil'in de Allah kelamı olduğu apaçık anlaşılmış oluyordu.
5. İnsanların Yediklerini ve Sakladıklarını Bilmesi:
Bu mucize de al-i İmran suresi 49. ayet-i kerimesinde bizzat Hz. İsa'nın ifadeleri içinde geçmektedir: "...Evinizde ne yediğinizi ve biriktirip sakladıklarınızı da bilirim."
Hz. İsa, insanlara dün yediklerini yarın için ne sakladıklarını haber vermiş, insanların kendilerinden başka hiçbir kimsenin bilmediğini sandıkları hususlarda, Hz. İsa'dan haber almaları karşısında, her şeyi işiten ve gören yüce bir kudreti anlama ve tanıma konusunda zihinlerinde bir yol açılmıştır. Müfessirler, bu ayeti semadan sofra inme mucizesi ile de irtibatlandırmışlar ve konuyla alakalı Taberi'den şu hadisi naklederler: "İsrailoğulları önlerine indirilen sofradan bir şey biriktirmemeleri konusunda uyarılmışlardı. Bunu yapınca sofra önlerinden kaldırıldı.4
6. Semadan Sofra İndirilmesi:
Bu mucize, adının verildiği Maide (sofra) suresinde zikredilmektedir. Havarilerin Hz. İsa'dan, Allah'ın gökten bir sofra indirmesini talep etmeleri ve Hz. İsa'nın da dua etmesi neticesinde bu sofranın indirileceği bildirilerek ayette şöyle geçmektedir: "Allah buyurdu ki: Ben onu yukarıdan size indiririm. Fakat bundan sonra her kim nankörlük edip kafir olursa, onu dünyada hiç kimseye yapmayacağım şiddette cezalandırırım. "(Maide, 5/112-115)
Havarilerin bu talepleri esnasındaki üslupları, sofranın indirilip-indirilmediği, sofradaki yiyeceklerin ne olduğu bu durumun ne kadar süre devam ettiği vb. konularla alakalı olarak tefsirlerde birçok görüşler serdedilmiş ve tartışılmıştır.
Hülasa: Hz. Mesih, doğum öncesi, doğumu, risaleti, göğe yükseltilmesi ve ahir zamanda yere indirilmesi ile günümüze kadar uzanan çizgide hala insanoğlunun zihninde yaşayan bir mucizedir denilebilir.
İsa aleyhisselam, materyalizmin ve esbab-perestliğin (her şeyi sebeplere bağlayan düşüncenin) gözlerine mil çektiği, kulaklarını duyamaz hale getirdiği ve kalbini çalışamaz duruma soktuğu yarı canlı bir topluma, onların maddi bir takım hastalıklarını tedavi etmek suretiyle esas manevi hastalıklarını iyileştirmek üzere gönderilmiş olan bir peygamberdir.
Basiretli ve firasetli dokunuşlarıyla ama gözleri hakikate açmış, mucize ölçüsünde telkin ve konuşmalarıyla sağır kulakları vahye aşina kılmış ve hayat fışkıran nefhasıyla da ölü kalpleri marifet diriliğine ulaştırmış, daha doğrusu bunlara vesile olmuştur.
Maddenin ve dünyevi gayelerin adeta insanoğlunun yegane hedefi haline geldiği bir zaman diliminde 2000'i idrak ederken iki bin yıl önce Hz. Mesih'in gönlünden yayılan kutsal ışığa ve o ışığın aydınlığına beşeriyetin ne kadar ihtiyacı vardır! Onun mucizelerinin gösterdiği hak ve hakikatin manevi ikliminde fertler ve toplumlar bağlamında alt üst olan değerleri yerli yerine oturtarak yeniden denge ve ölçü üzere metafizik mayalı bir inanç dünyasına doğru yol alabilmek dileklerimizle...
Dipnotlar
1) Ali b. Ahmed el-Vahidi, el-Vasit fi Tefsiri'l-Kur'an, c. 1, s. 171, Beyrut 1994; M. el-Kurtubi, el-Cami'li Ahkami'l-Kur'an, c. 1, s. 180, Beyrut, 1988; Celaleddin es-Suyuti, ed-Dürrü'l-Mensur fi't-Tefsiri bi'l-Me'sur, c. 1, s. 212, 213, Beyrut, 1983; M. Hamdi Yazır, Hak Dini, Kur'an Dili, c.l s. 342, 343, İstanbul.
2) Kurtubi, c.l, s. 180
3) Ebu Muhammed el Hüseyn b. Mes'ud el-Beğavi, Mealimu't-Tenzil,c. 5 s. 231,Riyad 1993.
4) Taberi, Camiul-Beyan an Te'vili Âyi'l-Kur'ann, c.l, s. l34, Hayfa-1968.
teeşekür ederim tam isdedigim şey buyudu