"Elçiler Lut'un ailesine gelince, Lut: "Doğrusu siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.
"Biz sana sadece şüphe edip durdukları azabı getirdik. Sana gerçekle geldik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz. Artık, geceleyin bir ara, aileni yola çıkar, sen de arkalarından git; hiçbiriniz arkaya bakmasın; emrolunduğunuz yere doğru yürüyün" dediler.
Böylece Lut'a bunların sonlarının kesilmiş olarak sabahlıyacaklarını bildirdik.
Şehir halkı, sevinerek geldiler.
Lut: "Bunlar benim konuklarımdır, onlara karşı beni rüsvay etmeyin, Allah'tan korkun, beni utandırmayın" dedi.
"Biz sana kimseyi misafir kabul etmeyi yasak etmemiş miydik?" dediler.
Lut: "Alacaksanız, işte benim kızlarım" dedi.
Senin hayatına and olsun ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı.
Tanyeri ağarırken, çığlık onları yakalayıverdi.
Memleketlerini alt üst ettik, üzerlerine sert taş yağdırdık.
Bunda, görebilen insanlar için ibretler vardır. (Hicr 15/62-75)
Kentin ahlâksız halkı, Lût'un konukları olduğunu duyunca -muhtemelen onlara sarkıntılık etmek üzere- geldiklerinde Hz. Lût onların niyetlerini sezdiği için kendilerini uyardı; fakat "Seni el âlemi korumaktan menetmedik mi?" diyerek azgınlıklarında ısrar ettiler. Bu ifadeden anlaşıldığına göre Hz. Lût onları daha önce de bu ahlâksızlıklarından uzaklaştırmaya çalışmış; fakat olumsuz, hatta küstahça cevaplar almıştı. Buna rağmen son bir defa daha "İşte kadınlar, benim kızlarım, (nikâh) yaparsanız" diyerek onları arzularını meşru ve ahlâkî yollardan -Allahın helal kıldığı evlilik yoluyla- karşılamaya çağırdı. Bu sözüyle Lût, bir peygamber olarak kendisini ümmetinin babası yerinde görüyor, dolayısıyla ümmetinin kızlarını da kendi kızları kabul ediyor(Zemahşerî, II, 317) bu azgın topluluğa, yaptıklarının yanlış olduğunu Allahın helal kıldığı evliliğin doğru ve meşru tutum olacağını bildiriyordu.
Âyetlerin üslûbundan anlaşıldığına göre aslında bu kavim felâketi çoktan hak etmişti. Fakat yüce Allah'ın geniş rahmeti ve bir peygamber olarak Hz. Lût'un ümmetine duyduğu şefkat nedeniyle yine de onlar, ahlâksızlıktan vazgeçip hallerini düzeltmeye çağırılmıştır. Ne var ki, 72. âyetten anlaşıldığına göre sapık duyguları akıllarını başlarından almış, ihtirasları gözlerim kör etmiş, mâkul ve ölçülü düşünüp hareket etme kabiliyetlerini büsbütün kaybetmişlerdi. Âyetteki yemin ifadesi, onların bu hallerinin artık ıslah edilemez olduğuna işaret etmektedir.
Cenâb-ı Hak, Lût kavmi hakkındaki bu açıklamalarıyla sadece geçmişteki bir toplum hakkında bilgi vermeyi değil, daha önemlisi, insanoğlunun Allah'tan ve peygamberden gelen her türlü uyarıya kulak tıkayarak beşerî tabiatına, arzu ve ihtiraslarına esir olması halinde sağlıklı düşünme yeteneklerinin nasıl işlemez hale geleceğini, en doğru ve yararlı öğütleri bile duyup anlayamayacak kadar insanlığını kaybedeceğini anlatmaktadır.(Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu:III/323-324).