Duhan Suresi, Ayet 29:
"Onlar için ne gök ağladı ne de yer. Kendilerine aman da verilmedi."
Ayetin Açıklaması:
Ayette geçen "Ne gök ağladı ne de yer" ifadesi mecazîdir; kendilerini bir şey zanneden, başkalarını aşağılayan, kendilerinin içinde bulunmadığı bir dünya tasavvur edemeyen Firavun ve yandaşlarının hiç de önemli kimseler olmadığı anlatılmaktadır. (bk. Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu: IV/684.)
Burada bir kaç açıklama tarzı vardır:
1. Vahidî'nin Basıt'te dediği üzere Enes b. Malik (r.a.) rivayet etmiştir ki Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: "Hiçbir kul yoktur ki gökte ona iki kapı olmasın, bir kapıdan rızkı çıkar, bir kapıdan da ameli girer, o öldüğü zaman onu kaybederler ve ona ağlarlar, böyle buyurup bu âyeti okudu. Buyurdu ki: Çünkü bunlar yeryüzünde salih bir amel yapmamışlardı ki yer ağlasın, göğe de ne salih bir amelleri ne de hoş bir sözleri çıkmamıştı ki gök ağlasın. Çoğu tefsir bilginlerinin görüşü budur." (Tirmizi, Tefsiru sureti 44/2; Fahrur Razi, XXVII, 247-248)
2. Gök ehli "göktekiler" ve yer ehli "yerdekiler" takdirindedir. Yani ne melekler ağladı, ne müminler, tam tersine onların ölmesi ile sevindiler.
3. Büyük bir adam vefat ettiği zaman "Cihan ağladı, yer gök ağladı" gibi deyimlerle musibetin büyüklüğünü anlatmak için abartmak âdettir. Keşşaf sahibi Hz. Peygamber (s.a.v.)'den nakleder ki şöyle buyurmuştur:
"Herhangi bir mümin ağlayıcıları bulunmayan bir gurbette ölürse, herhalde ona yer ve gök ağlar." (Zemahşeri, Keşşaf, III, 504)
"Cerir de bir beytinde şöyle demiştir. / "Güneş doğmaktadır tutulmuş değil, / Sana gecenin yıldızlarıyla ay ağlıyor."
Bir de bunda onları alaya almaya benzer bir aşağılama vardır. Yani onlar kendilerini öyle büyük sayıyorlardı, ölecek olsalar kendilerine dünyaların ağlaması gerekir, oysa hiç de öyle olmadı, tam aksine bütün alemler sevindi. (bk. Elmalılı Tefsiri)