Darda kalmış kişi dua ettiği zaman onun yardımına kim yetişiyor. (Neml, 27/62) Kendisine cevap veremeyecek kimseleri çağırandan daha sapık kimdir? (Ahkaf, 46/4,5,6) gibi ifadeler, ölülerden yardım istemenin şirk olduğu anlamına gelmez mi?

Önce şunu belirtelim ki, bu ayetlerde müşriklerin durumu tasvir edilmekte, onların putlara tapmalarının, yalvarıp yakarmalarının yanlışlığı ortaya konmaktadır.

Bu sebeple ilgili ayetlerin tam meali şöyle olmalıdır:

“O (taptığınız) nesneler mi üstün, yoksa çaresiz kalıp Kendisine yalvaran insanın duasını kabul edip sıkıntısını gideren ve sizi dünyada halifeler yapan Allah mı? Hiç, Allah ile beraber başka tanrı mı olur? Elbette olmaz! Ne de az düşünüyorsunuz!”(Neml, 27/62)

“Müşriklere de ki: “Şimdi baksanıza şu sizin Allah’tan başka ilahlaştırıp yalvardığınız putlarınıza(!) söyler misiniz, onlar yerde hangi şeyi yaratmışlar, yoksa göklerde mi bir ortaklıkları var? (Akıl yönünden bu mümkün olmayınca, nakil yönünden putlara ibadetin gerçek olduğunu gösterin) Eğer bu iddianızda tutarlı iseniz, daha önce gelmiş bir kitap yahut hiç değilse bir bilgi kalıntısı varsa getirin görelim.”

"Kendisinin duasına, ta kıyamete kadar cevap veremeyecek olan ve esasen kendilerine yapılan dualardan habersiz o Allah’tan başka uydurulan nesnelere yalvaran kimseden daha şaşkın biri hiç olabilir mi?"

"İnsanlar diriltilip mahşere toplandıklarında bu putlar, müşriklere düşman kesilir ve onların kendilerine tapınmalarını şiddetle reddederler.”(Ahkaf, 46/4-6).

Ahkaf 4. ayette yer alan “ma ted’ûne” ifadesi “ma ta’budun = Allah’tan başka ilahlaştırıp yalvardığınız/ taptığınız putlarınız…” şeklinde açıklanmıştır. (bk. Semarkandî, Âlûsî, ilgili ayetin tefsiri)

Ahkaf 5. ayette geçen “yed’û” kelimesi de “ya’budu = tapmak” olarak açıklanmıştır. (Taberî, ilgili ayetin tefsiri)

Bütün tefsirlerde putlara yapılan dua, onları ilah yerine koyarak tapmak ve yalvarmak olarak algılanmıştır. Zaten dua da bir ibadettir. Nitekim hadis-i şerifte “Dua ibadetin ta kendisidir.”(Tirmizî, tefsir, 3/ h. No:2969) diye ifade edilmiştir.

Bu bilgiler ışığında rahatlıkla denilebilir ki; eğer kendilerine yalvardığımız, yardımlarını istediğimiz kimseleri, Allah’tan bağımsız olarak iş yapabilen bir yardım kaynağı olarak görürsek, bu açık bir küfür ve şirktir. Bunun ölü veya diri olmasında bir fark yoktur. Örneğin bir kimse, kabrinin başına gittiği bir veliye veya muayenehanesine gittiği bir doktora “ne olur yalvarırım bana şifa ver” dese açıkça şirke girmiş olur. Yok eğer yalvardığımız kimseyi bir sebep bir vesile olarak görürsek, bunda bir sakıncanın olduğunu düşünmüyoruz ve Ehl-i sünnet alimlerinin büyük çoğunluğunun görüşü de bu merkezdedir.

Aynı misali tekrar edersek; bir kimse kabrinin başına gittiği bir veliye veya muayenehanesine gittiği bir doktora “Ne olur yalvarırım bana yardımcı ol ki, Allah sizin vesilenizle bana şifa versin.” dese, yani; “Ey Allah’ın peygamberi, ey Allah’ın veli kulu! Ne olur benim için Allah’a dua et, O’na yalvar ki bana şifa versin.” veya “Ey doktor! Hastalığımı iyi teşhis et ve ona uygun bir ilaç ver (manen bu fiilî dua ile yalvar) ki Allah bana şifa versin.” dese, bunda hiçbir sakınca yoktur.

Vesilelik, haddini aşmadan, dünya hayatında diri olan kimselerden yardım istemekte bir sakınca olmadığı gibi, öbür dünya hayatında/berzah aleminde diri olan kimselerden yardım istemekte de bir sakıncanın olmaması gerekir. Şirk olgusunun sadece ölmüş olanlarla değil, hayatta olanlarla da yakın alakası vardır.

Yahudilerin -kesecekleri inek hakkında- kendileri doğrudan Allah’tan beyanını istemeyip, bir vasıta olarak Hz. Musa (as)’a “Rabbine yalvar da onun ne olduğunu bize açıklasın.”(Bakara, 2/68, 69,70) şeklindeki ifadelerinin bir şirk olmadığı ortadadır. Kaldı ki, Hz. Cebrail (as) Allah ile peygamberler arasında bir vasıtadır; peygamberler Allah ile diğer insanlar arasında birer vasıtadır. Demek ki her vasıta şirk değildir.

Yukarıdaki ayetlerde ifade edildiği üzere -kör, sağır, dilsiz, akılsız, cansız nesneler gibi- vesilelik makamında vasıta olma kabiliyeti olmayanlar, vesilelik makamından çıkıp yalancı birer ilah konumuna sokuluyor ve dolayısıyla açık küfür ve şirk oluyor. Ama vesilelik cihetiyle vasıta olma kabiliyeti olan kimseler, birer sebep, şefaatçi, vesile konumundadır.

İslam inancına göre, ölüp berzah alemine göçenler de diridirler, ruhları bakidir, onlar da bu vesilelik kabiliyetine sahiptir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Dua ederken vesile kılmak, evliyalardan medet istemek hakkında bilgi verir misiniz?

Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategorisi:
Soru ve Cevaplar
Gönderi tarihi: 26-03-2010
3,164 kez okundu
Bu Kategorideki Diğer Yazılar
  1. Nahl Suresi 32. ayette: "(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir." buyuruluyor. Burada "melekler" deniyor, can alan melek kaç tanedir?

  2. Fatıma Mushafı nedir? Böyle bir şey var mıdır; varsa da bu nasıl mümkün olabilir?

  3. “(Kurtuluş) ne sizin kuruntularınıza, ne de Ehl-i kitab’ın kuruntularına göre olacaktır” (Nisa 123) ayetinde geçen “siz” den maksat Müslümanlar mıdır?

  4. "Muhakkak ki muttakîler cennetlerde ve ırmakların başındadırlar. Doğruluk makamında güçlü bir hükümdarın katındadırlar" (Kamer 54; 54-55) Ayetlerin manasını açıklar mısınız?

  5. Namaz kaç vakittir? Nur Suresi 58. ayette namazın üç vakit olduğu ifade edilmiyor mu? "Ey inananlar, emriniz altında çalışanlar ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için..."

  6. “Biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha, 97) ayetine göre, Altın buzağının eriyip yok olması ve küllerinin denize savrulması mümkün müdür?

  7. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bir ksımının günümüzde uygulanamayacağı söylenmektedir. Bu konuda nasıl düşünmeliyiz?

  8. Meryem suresinin 71. ayeti kerimesinde cehennem için "içinizden oraya girmeyecek kimse kalmayacak" buyruluyor. Müminler dahi girecek mi?

  9. Madem ki şahit getiremediler, onlar Allah katında yalancılardır (Nur 13), ayetine göre yalancı şahit getirselerdi, doğru mu söylemiş olacaklardı?

  10. Abese suresinin 15-16. ayetlerinde "erdemli katipler"in Kuran'ı yazmasından mı bahsedilmektedir? Ayetlerde kastedilen mana nedir?

Block title
Block content