İslam’da ilk savaş Bedir savaşıdır. Kur’an’ın inmesinden tam 15 yıl sonra vuku bulmuştur. Savaş yeri Medine’ye yakın bir yerdedir. Yurtlarından çıkarılmış, bütün malları gasp edilmiş Muhacirler/Müslümanlar bu mallarının karşılığında Kureyş’in Şam’dan gelen kervanını ele geçirmek üzere yola çıkmış ve savaşa hiç de hazırlıklı değillerdi. Kur’an’da ilk defa bu yılda savaşa izin verilmiştir. En büyük üç savaş olan Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarının üçü de Müşriklerin Medine üzerine saldırmalarından kaynaklanmıştır.
Bütün bu hususlar, İslam’da savaşın arızî bir şey olduğunu, buna sebebiyet verenlerin ise gayr-ı Müslimler olduğunu göstermektedir.
İslam’da maddî cihad bir savunmadır. Hemen hemen bütün harplerin Medine civarında yapılmış olması bunun açık göstergesidir.
“Kendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle, (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir”(Hac, 22/39) mealindeki ayette bu gerçek bütün açıklığıyla ortaya konmuştur.
İslam cihadının en önemli hikmetlerinden biri de, halkın İslam’ın mesajını yakından incelemelerine ve algılamalarına engel olan üst düzey zorbaları etkisiz hale getirip, halkın kendi aklıyla, özgür iradesiyle İslam dinini kabul veya reddetmelerine zemin hazırlamaktır.
İslam alimleri; “Eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, Allah'ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver(onu güvence altına al), sonra (müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu (müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır”(Tevbe, 9/6) mealindeki ayetin (savaş dönemine mahsus olarak inen ve müşriklerle mutlaka savaşmayı emreden) savaş ayetlerinin hükmünü nesh edip ortadan kaldırdığını söylemişlerdir(İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri).
En son inen surelerden biri olan Tevbe suresindeki bu ayete bakıp da hâla İslam dininin savaş dini olduğunu söyleyenlerin konuya insafla bakmak için bir kez daha vicdanlarının sesine kulak vermelerini tavsiye ederiz.
“(Resûlüm!) Şayet dileseydik, elbet her ülkeye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik. (Fakat evrensel uyarıcılık görevini artık sana verdik..) O halde, kâfirlere boyun eğme ve onunla (Kur'an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihat et!” mealindeki ayet -daha savaşa izin verilmeden önce inmiştir” (Furkan, 51-52) Bu sebeple, İbn Abbas başta olmak üzere İslam alimleri burada söz konusu olan “Cihat”tan maksatın manevî, ilimle, irfanla olduğunu belirtirler. Çünkü, ayette –meal olarak yer alan “onunla cihat et” emri, Kur’an’la cihat etmeyi vurgulamaktadır. Kur’an ile yapılan cihadın ancak manevî olacağı açıktır.