Bakara 219. ayetinde geçen 'ihtiyaç fazlasının harcanması' istenirken zekatı hesaplayıp verdikten sonra kişide yine ihtiyaç fazlası kalıyor ise bu durumda ne yapılır?

Ayetin ilgili cümlesinin meali şöyledir: “Bir de senden hayır olarak ne harcayacaklarını sorarlar. De ki: İhtiyacınızdan artanı harcayın”. (Bakara, 2/219)

Bu ayet hakkında iki görüş vardır. Bazılarına göre bu ayet zekât hakkındadır. Diğer bazılarına göre ise, bu ayet zekât farz olmadan önce inmiş ve zekât ayetiyle nesh edilmiştir. (bk. Razî, ilgili ayetin tefsiri)

Biz konuya genel olarak bakmakta fayda mülahaza ediyoruz: Bu ayette genel olarak Allah yolunda harcamanın miktarı sorulmakta ve ona cevap verilmektedir. Kur’an’ın bütün hükümlerinde olduğu gibi, zekât ve sadaka hakkındaki hükümlerinde de sırat-ı müstakim/orta yol esastır. Cimrilik ve israf gibi aşırı uçları kabul etmeyen İslam dini, bu iki yolun ortası olan ihtiyaç fazlasından Allah yolunda harcamayı ön görmektedir. Şu ayetlerde, bu orta yol ölçüsünü görmek mümkündür:

“Rahman’ın o has kulları, harcamalarında ne israf eder, ne de eli sıkı davranırlar; bu ikisinin arasında bir denge tuttururlar”(Furkan, 25/67).

“Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma ki, herkes tarafından ayıplanan, kaybettiklerine hasret çeken bir hale düşmeyesin”(İsra, 17/29).

Peygamberimizin şu hadis-i şerifi de “fazlalıktan” ne kastedildiğine bir işaret sayılmalıdır:

Hz. Cabir anlatıyor. Adamın biri bir miktar altın getirip “bundan başka bir malım yoktur” diyerek Resulullah’a vermek istedi… Hz. Peygamber(a.s.m): “Biriniz elinde bulunan malı ne var ne yok hepsini getiriyor, sonra da oturup insanlara el-avuç açmak durumunda kalıyor. Sadaka ancak ihtiyaçtan fazla kalan maldan verilir. Al şu malını bizim ona ihtiyacımız yoktur” buyurdu(bk. Razî, Bakar: 219. ayetin tefsiri).

Ayette ki infakı zekât olarak kabul edersek, zaten zekâtın ölçüsü “ihtiyaç fazlası”na göredir. Onun için artık zekâtı verdikten sonra geri kalan fazlalıktan da bir şey harcama yükümlülüğü yoktur.  Şayet ayetteki infak “genel sadaka” çerçevesinde  değerlendirilirse, bunda zekât gibi “kırkta bir” şeklinde belli bir ölçü olmamakla beraber, mal sahibini cimrilik sınırında bırakmayacak ve israf sınırına taşımayacak bir orta yol ölçüsünün kullanılması gerekir ki ayette bu ölçü “ihtiyaç fazlası” olarak ortaya konmuştur. Çünkü, herkes aynı seviyede cömert değildir. Bu  aşırı uçlara kaymadığı sürece yaptığı harcamalar makbuldür.

İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre farz olan servet aktarımı nafaka ve zekâtla sınırlıdır. Bunun dışında kalan infaklar nafile ibadet hükmündedir; yapana ecir kazandırır, yapmayanı günaha sokmaz.

Ancak ilgili âyet ve hadislerden hareketle, İslâm'ın getirdiği kardeşlik ve yardımlaşma kavramlarını da dikkate alarak diyebiliriz ki:

Şahsî ve ailevî İhtiyaçlarından artan malı, yiyecek ve giyeceği olan kimselerin bunları yoksullara vermelerinin teşvik edilmesi sosyal adaletin sağlanması bakımından çok önemli ve ileri bir adımdır. Bu geniş infak kaynağı kullanıldığı takdirde toplumda temel ihtiyaçlarını sağlayamamış kimselerin kalması oldukça güçleşecek ve nadirleşecektir.

Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategorisi:
Soru ve Cevaplar
Gönderi tarihi: 15-01-2010
4,328 kez okundu
Bu Kategorideki Diğer Yazılar
  1. Nahl Suresi 32. ayette: "(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir." buyuruluyor. Burada "melekler" deniyor, can alan melek kaç tanedir?

  2. Fatıma Mushafı nedir? Böyle bir şey var mıdır; varsa da bu nasıl mümkün olabilir?

  3. "Muhakkak ki muttakîler cennetlerde ve ırmakların başındadırlar. Doğruluk makamında güçlü bir hükümdarın katındadırlar" (Kamer 54; 54-55) Ayetlerin manasını açıklar mısınız?

  4. “(Kurtuluş) ne sizin kuruntularınıza, ne de Ehl-i kitab’ın kuruntularına göre olacaktır” (Nisa 123) ayetinde geçen “siz” den maksat Müslümanlar mıdır?

  5. Namaz kaç vakittir? Nur Suresi 58. ayette namazın üç vakit olduğu ifade edilmiyor mu? "Ey inananlar, emriniz altında çalışanlar ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için..."

  6. “Biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha, 97) ayetine göre, Altın buzağının eriyip yok olması ve küllerinin denize savrulması mümkün müdür?

  7. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bir ksımının günümüzde uygulanamayacağı söylenmektedir. Bu konuda nasıl düşünmeliyiz?

  8. Meryem suresinin 71. ayeti kerimesinde cehennem için "içinizden oraya girmeyecek kimse kalmayacak" buyruluyor. Müminler dahi girecek mi?

  9. Madem ki şahit getiremediler, onlar Allah katında yalancılardır (Nur 13), ayetine göre yalancı şahit getirselerdi, doğru mu söylemiş olacaklardı?

  10. Abese suresinin 15-16. ayetlerinde "erdemli katipler"in Kuran'ı yazmasından mı bahsedilmektedir? Ayetlerde kastedilen mana nedir?

Block title
Block content