"Sabah" diye çevirilen "felak" kelimesi "yarmak" anlamındaki "felk" mastarından isimdir. "Felak" bir çok manaları içeren bir kelimedir. Bu bakımda bu kelime etrafında çeşitli yorumlar yapılmıştır.
a) "yokluktan yarılıp çıkan mahlûkat." Buna göre "felak" kelimesi kâinatın yokluk alanından bir patlama ile ilk meydana gelişini ve yaratılışını ifade eder.(bkz. Elmalılı, Tefsir, IX, 6367-6373)
b) Arzdan kaynayan pınarlar, bulutlardan boşalan yağmurlar, tohumlardan filiz veren bitkiler, rahimlerden çıkan yavrular gibi Yüce Allah'ın kudretiyle bir asıldan, bir kaynaktan ayrılıp çıkan bütün mahlûkat "felak" kelimesinin kapsamına girer.(Elmalılı, a.g.y)
c) Bazı tefsirlerde "felak" kelimesine "cehennemin ismi, cehennemde bir zindanın veya bitkinin ya da kuyunun ismi" olarak da yorumlanmıştır (meselâ Taberî, Cami'u'l Beyan, XXX, 226).
Bu ayette Rabbe sığınarak O'nun bütün şerlerden kurtarıp koruyacağına dair bir ilâhı va'di hatırlatarak havf ve recâyı takviye ve Rabbe itaat ile ona iltica ettiren bir şevklendirme vardır
Kâdî tefsirinde der ki: "Burada "Rab" ismi, diğer isimlerden, yani felaka izafeti caiz olan diğer Allah isimlerinin hepsinden çok yerindedir. Çünkü zararlardan kurtarmak terbiyedir."(el-Beydavi, Envaru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil II, 625).
İnsan, fıtraten nihayetsiz aciz ve fakirdir. Bu nihayetsiz acizlik ve fakirlik boşluğunu ancak nihayetsiz bir kudret ve zenginlik doldurabilir ki, bu sıfatlar da ancak ve ancak Allah’ta vardır. Her şeyi terbiye edip insanın hizmetine sunan Rabbül alemine "Rab" ismiyle hitap edip O'na sığınan mü'min her şeyin tedbir ve dizgininin Allah’ın kudret elinde olduğunun bilincine varır. Ama kafir, Allah’a ve onun kainattaki tedbir ve iradesine inanmadığı için, her şeyi tesadüfe veriyor. Başına her an bir iş, bir musibet gelmesi muhtemel olduğundan her şeyde bir endişe, bir telaş duyar. Her hadise karşısında korkar ve titrer. Acaba bu musibet bana dokunur mu der, hayatı zehir olur. İşte Alemlerin Rabbine sığınmak her şeyin dizgininin O'nun elinde olduğuna inanmak, tevekkül etmek demektir. Bu mübarek sure bu tevekkülü bizlere öğretmektedir.
Felâk suresindeki ilk âyet kâinatın yokluk alanından bir patlama ile ilk meydana gelişini ve yaratılışını, ikinci âyet Allah'ın yarattığı her şeyin zararından, üçüncü âyet bastıran karanlıkların şerrinden Allah'a sığınmak gerektiğini bildirmektedir. Buradaki "bastıran karanlık" gece karanlığını, zulüm ve cehalet karanlığını, karanlık düşünceleri ve insanın içine çöken, onun iç dünyasını karartan kin, öfke, şehvet ve kıskançlık gibi şeyleri içine alan kapsamlı bir ifadedir. Dördüncü âyet, "düğümlere üfleyenlerin şerrinden" de Allah'a sığınmanın gereğini dile getirmektedir. Bu ifade, fiilen mevcut olup olmaması bir yana, varlığına inanılıp etkileri altında kalınan üfürükçülük ve büyücülük gibi ruhi etkileşimlerden başka, kötü fikirlerin ve sapık ideolojilerin tesiriyle insanların, içindeki inanç düğümlerinin çözülüp küfür ve ümitsizlik karanlıklarına düşmelerine de işaret etmektedir. Ayrıca âyetin, bir düğmeye basıp bir nükleer sistemi harekete geçirmek suretiyle doğabilecek büyük felâketlere de dolaylı bir şekilde değindiğini söylemek mümkündür. Sûrenin son âyetinde, kıskançlığı tutan hasetçinin şerrinden Allah'a sığınmanın önemine dikkat çekilmiştir.
Gerek Felak sûresinde gerekse ardından gelen Nâs sûresinde kötülüklerinden Allah'a sığınılacak şeyler bildirilirken önce tabiat kuvvetlerinden, sonra kötü insanlardan, en sonunda da gözle görülmeyen varlıklardan (cin) söz edilmektedir ki burada somuttan soyuta, sakınılması kolay olandan zor olana doğru bir sıralanış dikkat çekmekte, dolayısıyla sığınmanın önemi ve yöntemi öğretilmektedir. Hemen belirtilmelidir ki sığınma yalnız sözle değil gelebilecek zararlara karşı mümkün olan bütün tedbirlerin alınmasıyla gerçekleşir.(DİA, Diyanet Vakfı Yayınları, 12/301-302)