"Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacak..." (Nur 24/55) ayetini açıklar mısınız?

"Allah, içinizden inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına, onlar için beğendiği dini temelli yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir. Çünkü onlar Bana kulluk eder, hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Bundan sonra inkar eden kimseler, işte onlar artık yoldan çıkmış olanlardır." (Nur 24/55)

Ayetin nüzul sebebi hakkında şu olay nakledilmiştir. Resulullah (s.a.v), yüce Allah kendisine vahyi bildirdik­ten sonra, on yıl Mekke'de kendisi ve ashabı korku içerisinde kaldılar. Giz­li ve açık Allah'ın yoluna davet ettiler. Sonra Allah Resulüne Medine'ye hic­ret etmesi emri verildi. Orada da korku içindeydiler, sabah-akşam silahla beraberdiler. Bir adam: Ey Allah'ın Resulü dedi, içinde güvenlik duyacağımız ve silahımızı bırakacağımız bir gün görecek miyiz? Peygamber (s.a.v): "Ara­dan fazla zaman geçmeyecek; öyle ki sizden herhangi bir adam pek büyük bir topluluk arasında üzerinde silah namına bir şey bulunmaksızın oturmuş olacaktır" diye buyurdu ve bu âyet-i kerîme nazil oldu. Yüce Allah da pey­gamberini Arap yarımadasının tamamında hakim kıldı. Silahlarını bıraktılar ve güvenlik duydular.(el-Vâhîdî, Esbâbu Nüzûli'l-Kur'an, s, 338; Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, VI, 217; İbn Kesîr, VI, 85-86)

Hicretten sonra bu âyetin geldiği günlerde müslümanlar geleceklerinden emin değillerdi, devamlı düşman korkusu içinde huzursuz bir hayat sürüyorlardı. Bu ilâhî vaad çok geçmeden gerçekleşmiş, Hudeybiye Antlaşmasından itibaren müslümanları tehdit eden düşman ve savaş tehlikesi gittikçe azalmış, Mekke fethini yeni fetihler izlemiş, İslâm toplumu korkan değil, kötülerin kendisinden çekindiği bir güç haline gelmiş, İslâm gittikçe yayılıp kökleşmiş, bir büyük medeniyete ve evrensel değerlere kaynak olmuş, yeryüzünde müslümanlann egemen olduğu topraklar günümüze kadar hep var olagelmiştir.

"Bu, Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden dönmez." (Zümer, 39/20) buyurdu­ğu gibi, bu vaadini de yerine getirmiştir. Arap yarımadasında müslümanları hakim kılmıştır. Daha sonra müslümanlar doğu-batı ülkelerini feth etmişler, kisraların (İran hükümdarlarının) mülkünü ve hazinelerini ele geçirmişler, kayserlerin (Rum imparatorlarının) ülkesini ve daha bir çok memleketi fethetmişlerdir.

en-Nehhâs dedi ki: Bu âyet-i kerîmede Rasûlullah (s.a.v)'ın peygamberliği­ne açık bir delâlet vardır, Çünkü yüce Allah, ona vermiş olduğu bu vaadi ye­rine getirmiştir. O halde bu âyet-i kerime peygamberlik mucizelerinden birisidir, zira ileride olacakları haber vermektedir ve böyle olmuştur. Nitekim Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Yeryüzü benim önüme getirildi. Doğularını ve batılarını gördüm. Benim ümmetimin mülkü bana yeryüzünün gös­terilen her tarafına yayılacaktır." (Müslim, Fiten 19; Ebû Dâvud, Fiten 1; Tirmizl, Fiten 14; İbn Mâce, Fiten 9, v.d.)

Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: "Allah'a andolsun ki Allah bu işi tamamlayacaktır, O kadar ki süvari, San'a'dan, Hadramevt'e kadar yol ala­cak da ancak Allah'tan ve kurdun koyunlarına saldıracağından korkacaktır. Fakat sizler acele ediyorsunuz."(Buhârî, Menâkıb 25, Menâkıhu'l-Ensâr 29, İkrah 1; Müsned, V, 111, VI, 395) Tıpkı Resulullah (s.a.v)ın haber verdiği gibi olmuştur.

Daha sonra içine düştükleri iç savaş günlerine kadar Hz. Ebû Bekir (ra), Ömer (ra) ve Osman (ra)'ın hilâfetlerinde aynı huzur ve güven içinde yaşadılar. Sonra tekrar korkulu günlere girdiler, korunaklar ve korumalar edindiler. Hâsılı onlar durumlarını değiştirdiler, bu yüzden içinde bulundukları huzur da değişip yok oldu.

Ayette verilmesi vaad edilen hilâfet mülkiyet ve egemenlik mânasında değerlendirilebilir. Burada egemenlik ve mülkiyet konusu olan yeryüzü dünyanın tamamı değil, her bir ümmet, kavim ve grubun hâkim olduğu bölgedir, yeryüzü parçasıdır. Belli bir toprak parçasını göz önüne alarak âyeti yorumlamak gerekirse şöyle denilebilir: Oraya sizden önce de birçok kavim ve nesıl egemen oldular, biri gitti yerine diğeri geldi, sonra gelen öncekinin halefi (halifesi) oldu. Şimdi de siz buna lâyık olduğunuz için veya imtihan vesilesi olarak aynı topraklara mâlik ve hâkim olacaksınız.

Hakim olmak için iman ve sâlih amel vurgusu yapılması sebep ve şart olmaktan ziyade, vakıa ve amaç olarak öngörülmektedir. Çünkü inanmayanlar da sebeplere riayet etmeleri halinde belli bir bölgeye egemen olabilirler. Bu âyet geldiğinde ona doğrudan muhatap olan müminlerin din ve dünya işleri düzgündür, ilâhî kanunlara göre istedikleri sonucun sebeplerini ve şartlarını yerine getirmektedirler. Ayrıca müminlere bu nimetin bahşedilmesinin sonucu imanın ve sâlih amelin korunup yayılması olmalıdır, egemenlik bu amaç için kullanılması gerektiği ikazı da vardır.(bkz. Kur’an Yolu: IV/112-114).

Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategorisi:
Soru ve Cevaplar
Gönderi tarihi: 02-12-2011
3,126 kez okundu
Bu Kategorideki Diğer Yazılar
  1. Nahl Suresi 32. ayette: "(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir." buyuruluyor. Burada "melekler" deniyor, can alan melek kaç tanedir?

  2. Fatıma Mushafı nedir? Böyle bir şey var mıdır; varsa da bu nasıl mümkün olabilir?

  3. “(Kurtuluş) ne sizin kuruntularınıza, ne de Ehl-i kitab’ın kuruntularına göre olacaktır” (Nisa 123) ayetinde geçen “siz” den maksat Müslümanlar mıdır?

  4. "Muhakkak ki muttakîler cennetlerde ve ırmakların başındadırlar. Doğruluk makamında güçlü bir hükümdarın katındadırlar" (Kamer 54; 54-55) Ayetlerin manasını açıklar mısınız?

  5. Namaz kaç vakittir? Nur Suresi 58. ayette namazın üç vakit olduğu ifade edilmiyor mu? "Ey inananlar, emriniz altında çalışanlar ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için..."

  6. “Biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha, 97) ayetine göre, Altın buzağının eriyip yok olması ve küllerinin denize savrulması mümkün müdür?

  7. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bir ksımının günümüzde uygulanamayacağı söylenmektedir. Bu konuda nasıl düşünmeliyiz?

  8. Meryem suresinin 71. ayeti kerimesinde cehennem için "içinizden oraya girmeyecek kimse kalmayacak" buyruluyor. Müminler dahi girecek mi?

  9. Madem ki şahit getiremediler, onlar Allah katında yalancılardır (Nur 13), ayetine göre yalancı şahit getirselerdi, doğru mu söylemiş olacaklardı?

  10. Abese suresinin 15-16. ayetlerinde "erdemli katipler"in Kuran'ı yazmasından mı bahsedilmektedir? Ayetlerde kastedilen mana nedir?

Block title
Block content