Ali İmran 111. ayeti, o asırda bulunan Yahudiler hakkındadır. Mukatil gibi alimlerin belirttiğine göre, Yahudilerin reislerinden olan Kâb, Adî, Numan, Ebu Râfi, Ebu Yasir, Kinane İbn Suriyya gibi bazı kimseler, Abdullah b. Selam ve diğer arkadaşları gibi Yahudi kökenli Müslümanlara sözlü sataşmada bulunup onlara eziyet ediyorlardı.
Bunun üzerine bu ayet indi ve şu müjdeleri verip onları teselli etti. “Onlar size ancak sözle eziyet verebilirler, başka zarar veremezler”. Şayet gerçekten “sizinle savaşırlarsa sırtlarını dönüp kaçarlar” Ve “asla yardım görmezler/size karşı üstünlük sağlayamazlar”(bk. Kurtubî, ilgili ayetin tefsiri). Bu husus, bir gaybî haber olduğu için peygamberimizin açık bir mucizedir.
Ali İmran 112. ayette de söz konusu edilen Yahudilerdir(bk. Nesefî, ilgili ayetin tefsiri).
Ayetin meali: “Onlara, nerede olurlarsa olsunlar bir aşağılanma damgası vurulmuştur. Ancak Allah'tan bir ahitle veya insanlardan ahitle bundan kurtulabilirler. Onlar Allah'ın gazabına uğramış ve sefalete mahkûm olmuşlardır. Bunun sebebi de Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleridir. Zira isyan etmişler ve haddi aşmışlardır.”
Ayette söz konusu edilen miskinlik Yahudilerin tarih boyunca ayrılmaz vasıflarıdır. Bu da onların Allah’ın gazabına uğradıklarının açık bir delilidir. Tarih boyunca, özellikle devletlerini kaybettikleri iki bin küsur yıldan beri bulundukları ülkelere karşı besledikleri intikam duygusuyla her türlü bozgunculuk ve fesat içine girdiklerinden, ilgili ülkeler tarafından hep aşağılanmıştır. Buhtunnasr tarafından bir kısmı öldürülüp bir kısmı Babile sürgün edilmeleri, sonra bu asırda Alman nazileri tarafından vahşice katledilmeleri yüzlerce örneklerden ikisidir.
Ayette bunun iki istisnası var: Bunlardan biri Allah’ın ipine sımsıkı sarıldığı zaman bu miskinlik ve zilletten kurtulabilmişler. Bu konuda Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Süleyman dönemlerini sayabiliriz. İkinci istisna ise “insanlardan bir ahitle..”dir. Bu ahit İslam ümmetinin kendilerine uzattığı insanlık elidir. Bunun en son örneği de Osmanlı devletinin İspanya’da ölümle burun buruna gelmiş 500 bin Yahudiye kucak açmasıdır.
Bediüzzaman hazretlerinin konuyla ilgili şu açıklaması da bize ışık tutacaktır:
“Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeğe müstehak olmuşlar. Fakat bu Filistin mes'elesinde, hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki Enbiya-i Benî İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa koca Arabistan'da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti”(Şualar/14. Şua).
“Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir ve mahrumiyet ve sefaleti getirir. Evet her milletten ziyade hırs ile dünyaya saldıran Yahudi Milletinin zillet ve sefaleti, bu hükme bir şahid-i katı'dır”(Mektıubat/22.Mektup/2. mebhas).
Zengin olmak her zaman zilleti kaldırmaz. Hem de asıl mesele meşru dairedeki durumun tespitidir. Yoksa gayr-ı meşru yollarla hile-hurda ile işleri yürüten siyonistlerin durumu ayrıdır. “Hem Yahudi Milleti hırs ile, riba ile, hile dolabı ile rızıklarını zilletli ve sefaletli, gayr-ı meşru ve ancak yaşayacak kadar rızıklarını bulması …”(Lemalar/19 Lema) ifadesi de bu konuda önemli ip uçları vermektedir.
Diyebiliriz ki, bu günkü İsrail-siyonist yönetiminin saldırganlığı, korkaklığından; şımarıklığı zilletinden; teröre baş vurması alçaklığından; kıt-kanaat de olsa biriktirdiği serveti haram faiz ve tefeciliktenkaynaklanmaktadır. Buna rağmen Amerika ve diğer bazı batı ülkeleri olmasa açlıktan ölür…