"O zaman Allah şöyle buyurmuştu: "Îsâ! seni öldürecek olan, onlar değil Ben'im. Seni Kendi nezdime yükseltecek, seni inkârcıların içinden kurtarıp temize çıkaracak ve sana tâbi olanları ta kıyamete kadar kâfirlere üstün kılacak olan da Ben'im. Sonra hepinizin dönüşü Bana olacak. Ben de aranızda ihtilaf ettiğiniz konularda hükmümü vereceğim."(Al-i İmran, 3/55)
Allahu Teâlâ'nın "Ve sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar, küfredenlerin üstünde tutacağım..." buyruğudur. Bu ifâdenin iki izahı bulunmaktadır:
a) Bunun mânası şudur: İsa (a.s)'ın dinine tâbi olanlar, kıyamet gününe kadar, kahr, hakimiyyet ve hükümranlık vasıtasıyla Hz. İsa'nın dinini inkâr edenlerin üstünde olacaklardır. Binâenaleyh bu, Yahudilerin kıyamet gününe kadar zelil ve makhur olacaklarını haber vermektedir.
Mesih (a.s)'e tâbi olanlara gelince onlar, onun Allah'ın kulu ve resulü olduğuna inananlardır. İslâm geldikten sonraysa, onlar Müslümanlardır. Hristiyanlar ise, her ne kadar kendilerinin Hz. İsa (as)'a muvafakat ettiklerini söylüyorlarsa da, aklın sarih delâleti, Hz. İsa (as)'ın bu cahillerin söylemiş olduğu hiçbir şeye razı olmayacağına şehâdet ettiği için, bu kimseler Hz. İsa (as)'a karşı son derece muhalefet etmektedirler.
Bununla beraber biz, dünyada, Hristiyanların devlet ve güçlerinin, Yahudilerin durumundan daha üstün ve daha güçlü olduğunu görüyor; dünyanın hiçbir yerinde Yahudi bir kral, Yahudilerle dolu bir belde göremiyor; nerede olurlarsa olsunlar, zillet ve meskenet içinde bulunduklarını müşahede ediyoruz. Ama Hristiyanların durumu bunun aksinedir.
"Sana uyanları" kıyamet gününe kadar "o inkâr edenlerin üstünde tutarım." Yani senin peygamberliğini tasdik eden Müslüman Nasranileri seni inkâr eden Yahudilere üstün tutarım. Buradaki üstünlük ise, hem delil bakımından, hem de kılıç bakımından üstünlük (yani otorite altına almak) demektir.
b) Âyette bahsedilen, "üstte bulunma"dan murad, hüccet ve delil bakımından üstünlüktür. Bil ki bu âyet, "Ve, seni kendime yükselteceğim" buyruğunda belirtilen yükseltilmenin, mekân ve cihet bakımından değil, derece ve şeref bakımından olduğuna delâlet eder. Nitekim bu son ifâdedeki üstünlük de, mekân itibariyle bir üstünlük olmayıp, aksine derece ve manevî bir üstünlük anlamına gelmektedir.
Cenâb-ı Hakk'ın, "Sonra dönüşünüz (de) yalnız bana olacaktır. İşte (o zaman), aranızda ihtilâf ettiğiniz şeylerin hükmünü ben vereceğim" buyruğunun mânası şudur: Allahuteâlâ, Hz. İsa (as)'a dünyada iken bu şerefli hususiyetleri, yüce ve üstün mertebeleri vereceğini müjdelemiş. Kıyamette ise, O'na inananlar ile O'nun peygamberliğini inkâr edenler arasında hükmedeceğini haber vermiştir. (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Al-i İmran Suresi, 55. ayetin Tefsiri)