16- وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ “Andolsun insanı yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini de biliriz.”
Vesvese, gizli sestir.
وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ “Ve biz ona şah damarından daha yakınız.”
Allahın yakınlığı ilmen yakın olmasıdır. “Şah damarı” ise yakınlıkta bir meseldir.
17- إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ “Biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı (melek onun yaptıklarını) kaydetmektedir.”
Ayet, üstteki ilâhî yakınlığın açıklaması gibidir. Aslında Allah her insan için iki melek görevlendirerek amellerini kaydetmekten müstağnidir. Çünkü bizzat kendisi insanın neler yaptığını görevli meleklerden daha iyi bilmektedir, onlara gizli kalan hâllere de muttalidir. Lakin, meleklerin varlığını gerektiren bir hikmet sebebiyle, onları istihdam etmektedir. O hikmet de, meleklerin kaydetmesi gerçeğinin, kulu günahtan alıkoymasıdır.
Ayrıca amellerin karşılığını vermede bu kayda itibar edilecektir.
Bir de, hesap günü şahitlerin huzurunda insanların özrü kalmaması içindir.[1>
18- مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ “İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın.”
Hadiste şöyle bildirilir: “İyilikleri yazan melek, kötülükleri yazan meleğe âmir durumdadır. Kul, bir iyilik yaptığında sağdaki melek bunu on sevap olarak yazar. Bir kötülük yaptığında ise, sağ tarafındaki melek soldakine der: Yedi saat yazma, olur ki Allahı tesbih eder veya tevbe ve istiğfarda bulunur.”
19- وَجَاءتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ “Ölüm sarhoşluğu hak ile (gerçekten)geldi.”
Cenab-ı Hak önce onların amellerin karşılığının alınacağı âlemin gelmesini akıldan uzak bulmalarını nazara verdi ve bu inkârı kudret ve ilminin isbatıyla ortadan kaldırdı. Burada da yakında ölüm ve kıyametin kopmasıyla amellerinin karşılığını alacaklarını bildirdi.
Ölüm sarhoşluğunun gelmesini geçmiş zaman sığasıyla anlatarak, bunun yakınlığına uyarıda bulundu.
“Ölüm sarhoşluğu”, aklı gideren ölüm şiddetidir.[2>
“Ölüm sarhoşluğunun hak ile gelmesi”,
-İşin hakikatinin ortaya çıkmasıdır.
-Veya vaad edilen gerçeği getirmesidir.
-Veya ölümle beraber amellerin karşılığının gelmesidir. Çünkü insan bunun için yaratılmıştır.[3>
ذَلِكَ مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ “İşte bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir.”
20- وَنُفِخَ فِي الصُّورِ “Sur’a üfürülür.”
ذَلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ “işte bu, tehdid(in gerçekleşme) günüdür.”
Buradaki sûra üfürülüş, yeniden diriliş için olan üfürülüştür.[4>
21- وَجَاءتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ “Herkes beraberinde bir sevk edici ve bir şahit ile gelir.”
Bunlar iki melektir. Biri o kişiyi sevk eder, diğeri ise yaptıklarına şehâdet eder.
Veya her iki özelliği cem eden bir melek de olabilir.
Denildi ki: İnsanı sevkeden, onun günahlarını yazan melektir. Şahitlik yapacak olan ise, sevaplarını yazan melektir.
Denildi ki: İnsanı sevkeden, onun nefsi veya beraberindeki görevli melektir. Şahid ise, onun azaları veya amelleridir.
22- لَقَدْ كُنتَ فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا “Andolsun ki sen bundan gaflette idin.”
Hitap, her insanadır. Çünkü hemen her insanın kendisini ahiretten alıkoyan bir meşguliyeti bulunmaktadır.
Veya hitap kâfir kimseyedir.
فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَاءكَ “Şimdi perdeni açtık.”
Perdeden murat, ahiret işlerine engel olan,
-Gaflet,
-Sadece duyuların dünyasına dalmak.[5>
-Maddi dünyaya ülfet etmek.
-Nazarını maddî şeylere çevirmek gibi durumlardır.
فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ “Artık bugün gözün çok keskindir.”
Gerçekleri görmeye engel durumların ortadan kalkmasıyla, senin gözün artık bugün çok keskindir. Denildi ki: Hitap, Hz. Peygambere de olabilir. “Sen dinî meselelerde gaflet içinde idin, biz vahiyle ve Kur’anı talim ile Senden gaflet perdesini kaldırdık. Artık bu gün gözün çok keskindir. Başkalarının görmediğini görür, bilmediklerini bilirsin.”.
23- وَقَالَ قَرِينُهُ هَذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ “Beraberindeki şöyle der: İşte bu yanımdaki hazır.”
Bunu söyleyen, görevli melektir.Bunu söyleyen, o kişiye görevli olan şeytan da olabilir. “Benim yanımda olan ve bana verilen bu kişi, cehennem için hazırdır. Ben, vesveselerimle ve yoldan saptırmam ile onu cehenneme müheyya hâle getirdim.”
24- أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ “Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı kâfiri!”
Ayet, sevk eden ve şehadet eden iki meleğe Allahtan hitaptır.
Veya bu iki melek cehennem meleklerinden de olabilir.
25- مَّنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُّرِيبٍ “Hayra engel olan, daima haddi aşan, şüpheci kimseleri.”
“Hayra engel olması”, malın farz kılınan hakkına çokça engel olma halidir.
Hayır’dan murat İslâm da olabilir. Çünkü ayet Velid Bin Muğire hakkında nazil oldu. Kardeşinin çocuklarının İslâma girmesine engel olmuştu.
“Şüpheci” olma özelliği, Allah hakkında ve O’nun dini konusunda tereddüt içinde olmasını anlatır.
26- الَّذِي جَعَلَ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ “O ki Allahla beraber başka ilâh edinmişti.”
فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ “Haydi ikiniz onu şiddetli azaba atın.”
27- قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ “Yanındaki arkadaşı der ki: Ya Rabbena!
Ben onu azdırmadım.”
Yanındaki arkadaşından murat, şeytandır. Sanki kâfir “bu şeytan beni azdırdı, yoldan çıkardı” şeklinde mazeret ileri sürmek ister. O da, bu şekilde cevap verir.
وَلَكِن كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ “Fakat kendisi çok uzak bir dalalet içindeydi.”
Ben de ona yardım ettim.
Çünkü şeytanların yoldan çıkarması, ancak bozuk fikirli ve fücura meyleden kimselere tesir eder. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle bildirir:
“(İblis dedi:) Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım, siz de geldiniz.” (İbrahim, 22)
28- قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ “Allah, şöyle der: Huzurumda çekişmeyin.”
Allahu Teâlâ der: Hesap yerinde birbirinizle çekişmeyin. Çünkü bunda bir faide yoktur.
وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُم بِالْوَعِيدِ “Size önceden bu uyarıyı yapmıştım.”
Ben daha önce gönderdiğim kitaplarla ve peygamberlerimin diliyle azgınlığa karşı size uyarıda bulunmuştum. Sizin için artık delil olarak bir şey yoktur.
Bu cümle, bir önceki cümleden hâl olup “huzurumda çekişmeyin” nehyinin illetini beyan eder. Yani, “sizi uyardığımı bildiğiniz hâlde birbirinizle çekişmeyin!”
29- مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ “Benim nezdimdeki söz değiştirilmez.”
Benim nezdimdeki sözde gerçeğe aykırı bir şey olmayacağından, o sözde bir değişiklik söz konusu değildir. Dolayısıyla cehennem azabı ile ilgili tehdidimde bir değişiklik yapmamı hiç beklemeyin!
Bazı günahkârların bazı sebeplerle affedilmesi, Allahın vaadini değiştirmesi değildir. Çünkü af ile ilgili deliller, vaîdin tahsisine delâlet eder.
وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ “Ve ben kullara asla zulmedici değilim.”
Böyle değilim ki, azabı hak etmeyene azap edeyim.
3ََ0- يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ “O gün Cehenneme, “Doldun mu?”deriz.”
وَتَقُولُ هَلْ مِن مَّزِيدٍ “O da der: “daha yok mu?”
Ayetteki sual ve cevap tahyîl ve tasvîr yoluyla gelmiştir. Yani, cehennem çok geniş olmakla beraber, cin ve insten orayı hak edenler grup grup atılır, “(Ey İblis!) Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, hepinizi cehenneme dolduracağım.” (A’raf, 18) ayetinin hükmünce, sonunda dolar.
Veya ayet cehennemin genişliğini anlatmaktadır. O kadar geniştir ki, ona gireceklerin hepsi girdiğinde, kendisinde yine de boş yer kalır.
Veya cehennem, Allaha isyan edenlere
-Çıkardığı korkunç sesle (zefîr)
-Dehşetli hiddetiyle,
-Onların üzerine varmak istemesiyle sanki onlardan daha varsa kendisine gönderilmesini istemekte, onları talep etmektedir.
31- وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ “Cennet, müttakilere uzak olmayacak şekilde yaklaştırılır.”
32- هَذَا مَا تُوعَدُونَ “İşte bu size vaad edilen!”
“İşte bu” ifadesi ile,
-Onlara verilen sevaba,
-Veya cennetin yaklaştırılmasına işaret edilmiştir.
لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ “Bu, Allah’a yönelen, O’nun emirlerine riayet edenleredir.”
(İşte bu), Allaha yönelen ve O’nun koyduğu sınırlara riayet eden herkes içindir.
33- مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ “Ki, görmediği halde Rahmân’dan korkmuş ve münib bir kalple huzura gelmiştir.”
“Görmediği halde Rahmân’dan korkmak”, birkaç şekilde anlaşılabilir:
-Ayetteki “gayb” ifadesi Rahmânı niteliyor olabilir. Yani, bu müttakiler Rahmânı görmedikleri hâlde O’nun ceza vermesinden korkarlar.
-Veya bu ifade, Rahmânın cezasının gözle görülmemesini anlatıyor olabilir. Yani, o ceza (cehennem) kimsenin görmediği bir ceza olmakla beraber, müttakiler bu cezadan korkar, çekinirler.
Burada Cenab-ı Hakkın “Rahmân” isminin gelmesi, o müttakilerin Rahmânın hem rahmetini umduklarını, hem de azabından korktuklarını hissettirmek içindir.
Veya şu mana vardır: Bu müttakiler, O’nun rahmetinin genişliğini bilmekle beraber O’ndan korkar, karşı gelmekten kaçınırlar.
Kalbin “münib” vasfı ile söylenmesi, Allaha dönmesi itibarıyladır.
34- ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ “Oraya selam ile girin.”Onlara “girin o cennete” denilir.
“Cennete selam ile girmek”, oraya azaptan selâmet bulmuş, zahmetler son bulmuş bir şekilde girmektir.
Veya bundan murat, Allahın ve meleklerin kendilerine selâm vermeleridir.
ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ “İşte bu, ebedîlik günüdür.”
“Öyleyse ebedî kalmak üzere girin cennete!” (Zümer, 73) ayetinde nazara verildiği üzere, artık o gün ebediliğin takdir edilmiş olduğu gündür.
35- لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ “Orada kendileri için diledikleri her şey vardır.”
فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ “Katımızda ise daha fazlası vardır.”
Ziyade olan ise, onların hatırına gelmeyen, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, beşer kalbine hutur etmemiş şeylerdir.
36- وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُم بَطْشًا “Biz onlardan önce,kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik.”Senin kavminden önce Âd, Semud ve Firavun gibi senin kavminden kuvvetçe daha şedid olan nice nesilleri helâk ettik.
فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ “Beldeleri delik deşik ettiler.”
Bundan murat,
-Oraları delik deşik edip tasarrufta bulunmaları,
-Veya ölüm korkusuyla kaçacak bir delik aramalarıdır.
هَلْ مِن مَّحِيصٍ “Kaçacak bir yer mi var?
Allahtan veya ölümden bir kaçamak var mı?
Şöyle de denildi: Kureyşliler, önceki devirlerde yaşayanlardan kaçıp kurtulanı gördüler mi, ta ki kendileri için de bir kurtuluş ümidi taşısınlar!?
37- إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَن كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ “Şüphesiz bunda, kendisinde bir kalp olan yahut gafletten uzak bir halde kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.”
İşte bu sûrede zikredilenler, kendisinde anlayışlı bir kalp olup da bu hakikatleri düşünebilen veya onun manalarını anlamaya zihni müheyya olanlar için bir hatırlatmadır.Veya şöyle denilebilir: Bunların doğruluğunu görüp, anlatılanların zahirinden öğüt alan, sakındırdıklarından da sakınanlar için bunda bir öğüt vardır.
Ayette “kalb” kelimesinin elif-lâmsız gelmesi ve mübhem bırakılmasında, böyle bir kalbin büyüklüğünü nazara vermek; ayrıca düşünmeyen, tefekkür etmeyen bir kalbin ise kalp gibi olmadığını hissettirmek vardır.
38- وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ “Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık.”
وَمَا مَسَّنَا مِن لُّغُوبٍ “Ve bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.”
Bunun tefsiri birçok kere geçmişti.
Yahudiler “Allah âlemi yaratmaya Pazar günü başladı, Cum’a günü de bitirdi. Cumartesi günü de istirahat etti, arş üzerine uzandı” diyorlardı. Ayet, onların bu iddiasına reddir.
39- فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ “Öyleyse, onların söylediklerine karşı sabret.”
Müşriklerin öldükten sonra dirilmeyi inkâr şeklindeki sözlerine karşı sabret. Çünkü, yorgunluk arız olmadan âlemi yaratan Zât, onları diriltmeye ve onlardan intikam almaya da kâdirdir.
Veya “Yahudilerin küfür kokan, Allahı mahlûka benzeten sözlerine sabret.”
وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ “Güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Rabbini Hamd ile tesbih et.”İmkân dairesinde olan şeyleri yapmaktan aciz olmasından ve mahlûkatına benzeten vasıflardan Allahı tenzih et.
Ayrıca, Senin hissene düşen, hakka isabet etmek ve diğer nimetlere karşı da hamdet.
“Güneşin doğuşundan önce ve batışından önce...”
Bundan murat sabah ve ikindi vakitleridir. Bu iki vaktin fazileti daha önce anlatılmıştı.
40- وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ “Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O’nu tesbih et.”Gecenin bir kısmında Allaha tesbih et.
Ve namazların akabinde de.
Denildi ki: Ayette geçen tesbihten murat namazdır. Güneş doğmadan olan sabah namazı, batmadan önce olanlar da öğle ve ikindi namazlarıdır.
Gece tesbihi ise, gece kılınan akşam ve yatsı namazları ve bir de teheccüddür.
Secdelerin akabinde olanlar ise, farz namazlardan sonra kılınan nafilelerdir. Bunun yatsıdan sonra vitre işaret ettiği de söylendi.
41- وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ “Münadinin yakın bir yerden sesleneceği günde (söylenecek olana) kulak ver.”
Kıyametin hâlleri ile ilgili olarak Sana haber söyleyecek olana kulak ver.
Bu ifadede, haber verilecek şeyin dehşetini ve büyüklüğünü nazara vermek vardır.
Bu münadi İsrafil veya Cebrail’dir. Şöyle seslenecektir: “Ey çürümüş kemikler, paramparça olmuş etler ve dağılmış olan kıllar! Allah size hüküm zamanı için toplanmanızı emrediyor!”
“Yakın bir yerden” denilmesi, o münadinin nidasının hepsine eşit bir şekilde ulaşmasını anlatır.
Belki de bu, Allahın başlangıçta “ol” emriyle yaratmasının yeniden yaratmada bir naziri olacaktır.
42- يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ “O gün o sayhayı hak olarak işitirler.”
Bundan murat, sura ikinci defa üfürülmesidir.
ذَلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ “İşte bu, huruç günüdür.”
İşte bu, kabirlerden çıkış günüdür.
“Huruç günü” kıyametin isimlerinden biridir. Bayram için de bu ifade kullanılır.
43- إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ “Gerçekten biz hem yaşatırız, hem öldürürüz.”
Biz dünyada diriltir, öldürürüz.
وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ “Dönüş yalnız bizedir.”
Amellerin karşılığını almak üzere, ahirette dönüş de bizedir.
44- يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا “O gün yer, süratle onların üzerinden yarılıp açılır.”
ذَلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ “Bu, bize göre kolay bir toplamadır.”
“Bu, bize kolaydır” derken, ihtisas manası vardır. Yani, böyle bir haşir, ancak lizatihi Alim ve Kâdir olup bir işi bir işine engel olmayan Zat için kolaydır. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle bildirir:
“Sizin yaratılmanız ve sonra diriltilmeniz, ancak bir tek insanı yaratmak ve diriltmek gibidir.” (Lokman, 28)
45- نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ “Biz onların ne dediklerini çok iyi biliriz.”
Ayet,
-Hz. Peygamber için bir teselli,
-Kâfirler için ise bir tehdittir.
وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ “Sen onlara karşı bir zorba değilsin.”
Sen onları zorla imana sevkedecek bir zorba değilsin.
Veya Sen onlara dilediğini yapamazsın.
فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ “O halde sen, benim tehdidimden korkanlara Kur’ân ile öğüt ver.”
Sen ancak bir davetçisin.
“Benim tehdidimden korkanlara...”
Çünkü başkası ondan faydalanmaz.
Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Her kim Kâf sûresini okusa, Allah ona ölüm dalgalarını ve sekeratını kolaylaştırır.”
[1>Günümüz kayıt cihazları, insanın amelini kaydeden meleklere güzel bir misâldir. Sözgelimi hırsızlık suçu işlediği iddiasıyla mahkemeye sevkedilen kimse, “hayır, yapmadım” diyebilir. Ama gizli kamera kayıtları kendisine gösterildiğinde inkâra ve itiraza mecâl bulamaz.
[2>Mesela, şiddetli bir deprem olduğunda insanların akılları başlarından gider. Hacc suresinin başında tasvîr edildiği üzere, sarhoş olmayan insanlar sarhoş gibi ne yaptığını bilmez hâle gelirler. Ölüm sekeratı geldiğinde de artık insanın aklı başında değildir.
[3>Ölüm haktır ve gelmesi kaçınılmazdır. Ölüm ile insan yeni bir hayata gözlerini açar. Kâfir insan, daha önceden bilmediği ve hatta inkâr ettiği gerçekler ile karşı karşıya gelir. İnanmadığı ölüm meleği canını alır. İnanmadığı kabir hayatında cehennem çukurlarından bir çukurda azap görür. Daha sonra ise inanmadığı kıyamet gelecek, ardından ikinci hayat başlayacak ve orada amellerinin karşılığını eksiksiz görecektir.
[4>Eğitim gören askerler bir boru sesiyle istirahata çekilirler. İkinci bir boru sesiyle de herkes tekrar takımına, bölüğüne döner. Benzeri bir şekilde sûra ilk üfürülüşle imtihana paydos verilecek, ikinci üfürülüşle ise yeni bir hayat başlatılacaktır.
[5> İnsan, duyularıyla zevk-eğlence gibi şeylere dalar. Aklıyla ise, ulvî şeylere yönelir. Kâfir kimseler, genelde duyuların dünyasında yaşarlar, akıllarını ahiret için kullanmazlar.