34- إِنَّ هَؤُلَاء لَيَقُولُونَ “Şunlar ise diyorlar ki:”
“Şunlar” ifadesiyle kastedilenler Kureyş kâfirleridir. Çünkü kelam onların hakkındadır. Kureyşin dalâlet üzere ısrarda Firavun ve kavmi gibi olduğunu nazara vermek ve onların başına gelenin kendilerinin de başına geleceğini bildirmek için anlatılmıştır.
35- إِنْ هِيَ إِلَّا مَوْتَتُنَا الْأُولَى “İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur.”
“İlk ölümümüz” demelerinde ikincisini isbat maksatları yoktur. “Zeyd ilk haccını yaptı ve öldü” dememiz gibi.
Denildi ki: Bunlara “siz önce ölü idiniz, bunun peşinde size hayat verildi. Onun gibi öleceksiniz ve peşinde yeni bir hayat verilecek” denilince, bunlar “hayır, sadece bir defa öleceğiz, her şey bitecek” dediler.
وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ “Biz diriltilecek değiliz.”
36- فَأْتُوا بِآبَائِنَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ “Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin.”
Eğer vaadinizde sadık iseniz, ölmüş ecdadımızı getirin de, yeni hayata bir delil olsun.
Onların bu hitabı, onlara öldükten sonra dirilişi vaat eden peygambere ve mü’minleredir.
37- أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ “Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba’ kavmimi.”
Kuvvet ve karşı koymada onlar mı daha hayırlı yoksa Tübba kavmi mi?
Ayetteki Tübba, Tübba-ı Himyeridir. Ordularıyla yürümüş Hîre’yi ve Semerkand’ı kurmuştur.
Denildi ki: Tübba, mü’min idi, kavmi ise kafir idi. Bundan dolayı ayette kendisi kınanmayıp kavmi zemmedildi. Hz. Peygamberden şöyle rivayet edilir: “Bilemiyorum Tübba’ bir nebi miydi, yoksa değil miydi?”
Yemen hükümdarlarına “tübba” denildiği de söylenir.
وَالَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ “Bir de onlardan öncekiler?”
أَهْلَكْنَاهُمْ “Onları helâk ettik.”
Ayette, Tübba’nın kavmine ve daha önceki Âd ve Semud gibi kavimlerin başlarına gelenle Kureyş kâfirlerinin tehdid edilmesi vardır.
إِنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِمِينَ “Çünkü onlar mücrim kimselerdi.”
Ayette onların helâkini gerektiren ortak özellik beyan edilmektedir.
38- وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِبِينَ “Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları oyun olsun diye yaratmadık.”
Göklerin yerin ve bu ikisi arasında olanların boşuna yaratılmaması, Enbiya sûresi ve başka yerlerde nazara verildiği üzere, haşrin sıhhatine bir delildir.[1>
39- مَا خَلَقْنَاهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ “Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık.”
وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ “Ama onların çoğu bilmiyorlar.”
Lakin onların çoğu tefekkürlerinin azlığı yüzünden bilmezler.
40- إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ مِيقَاتُهُمْ أَجْمَعِينَ “Şüphesiz, fasıl günü hepsinin buluşma zamanıdır.”
“Fasıl günü”nden murat
-Hakkın batıldan,
-Haklının haksızdan ayrılacağı gündür.
-Veya kişinin akraba ve dostlarından ayrılacağı gündür.
41- يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَن مَّوْلًى شَيْئًا “O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz.”
وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ “Kendilerine yardım da edilmez.”
42- إِلَّا مَن رَّحِمَ اللَّهُ “Yalnız, Allah’ın rahmetine mazhar kıldıkları müstesna.”
Allahın rahmetine mazhar kılması,
-Onu afvetmesi,
-Veya hakkında şefaati kabul etmesidir.
إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “Şüphesiz O, Azîz’dir – Rahîm’dir.”
O, Azîz’dir, azap etmeyi dilediğine azap eder, kendisine hiçbir şey engel olamaz.
Rahîm’dir, merhamet etmek istediğine merhamet eder.
43- إِنَّ شَجَرَةَ الزَّقُّومِ “Şüphesiz zakkum ağacı.”
44- طَعَامُ الْأَثِيمِ “Günahkârların yemeğidir.”
Bunun manası Saffât sûresinde geçmişti.[2>
“Günahkâr”dan murat kâfirdir. Ayetin evveli ve sonrası buna delâlet eder.
45- كَالْمُهْلِ “O, maden eriyiği gibidir.”
يَغْلِي فِي الْبُطُونِ “Karınlarda kaynar.”
46- كَغَلْيِ الْحَمِيمِ “Kaynar suyun kaynaması gibi.”
Zebanilere denilir ki:
47- خُذُوهُ “Tutun onu.”
فَاعْتِلُوهُ إِلَى سَوَاء الْجَحِيمِ “Ardından da onu Cehennem ateşinin ortasına sürükleyin.”
48- ثُمَّ صُبُّوا فَوْقَ رَأْسِهِ مِنْ عَذَابِ الْحَمِيمِ “Sonra başının üstüne kaynarsu azabından dökün.”
49- ذُقْ “Tat bakalım!”
إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْكَرِيمُ “Şüphesiz sen güçlüsün, şereflisin!?”
Ona böyle denilmesi kendisiyle istihza ve bir de kendini öyle zannetmesine mukabildir.
50- إِنَّ هَذَا مَا كُنتُم بِهِ تَمْتَرُونَ “İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir!”
51- إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي مَقَامٍ أَمِينٍ “Müttakiler ise emin bir yerdedirler.”
O günde müttakiler ise âfat ve intikalden emin bir yerdedirler.
52- فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ “Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.”
Ayetin bu kısmı, onların bulundukları yerin nezihliğine ve kendisinden lezzet alınacak her türlü yiyecek ve içeceğe müştemil bulunmasına delâlet içindir.
53- يَلْبَسُونَ مِن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَقَابِلِينَ “İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı otururlar.”
Sündüs ince ipeğe, istebrak da kalın olana denilir.
Birbirleriyle ünsiyet etmek için karşı karşıya otururlar.
54- كَذَلِكَ “İşte böyle.”
وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ “Ve onları beyaz tenli, iri gözlü dilberlerle evlendirmişizdir.”
Ayet metnindeki “Hûr” onların beyazlığını, “Iyn” ise gözlerinin büyük olmasını anlatır. Bunların dünya kadınları mı yoksa başkaları mı olduğunda ihtilaf edilmiştir.
55- يَدْعُونَ فِيهَا بِكُلِّ فَاكِهَةٍ آمِنِينَ “Orada güven içinde her türlü meyveyi isterler.”
Orada her türlü meyveyi talep ederler ve getirilmesini emrederler. Bu meyveler mekan ve zamanla sınırlı değillerdir.[3>
Ve bunlar her türlü zarardan emniyet içindedirler.
56- لَا يَذُوقُونَ فِيهَا الْمَوْتَ إِلَّا الْمَوْتَةَ الْأُولَى “Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar.”
Orada daima hayatta olacaklardır.
وَوَقَاهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ “Ve Allah, onları cehennem azabından korumuştur.”
57- فَضْلًا مِّن رَّبِّكَ “Rabbinden bir lütuf olarak.”
Onlara verilenlerin hepsi Rabbinden bir lütuf ve ihsandır.
ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ “İşte bu, büyük kurtuluştur.”
Çünkü bu, her türlü çirkinliklerden bir kurtuluş ve bütün isteklere ise bir kavuşmaktır.
58- فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ “Biz Onu (Kur’an’ı) senin dilinle kolaylaştırdık.”
Senin dilinle indirerek bunu Sana kolaylaştırdık.
لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ “Ola ki, düşünüp öğüt alırlar.”
Bu ifade, sûrenin fezlekesidir.
59- فَارْتَقِبْ “Artık sen bekle.”
Onların başına neler geleceğini bekle.
إِنَّهُم مُّرْتَقِبُونَ “Onlar da beklemektedirler.”
Onlar da Senin başına ne geleceğini bekliyorlar.
Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Cuma gecesi Duhan sûresini okuyan kimse, bağışlananlardan olur.”
(Doğrusunu en iyi Allah bilir.)
[1> Yani
[1> Bkz. Enbiya, 16.
[2> Bkz. Saffat, 62-66.
[3> Yani, diledikleri zaman ve diledikleri yerde, diledikleri meyvenin getirilmesini isterler ve istedikleri aynen yerine getirilir.