46- وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ “Andolsun, biz Mûsâ’yı ayetlerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik.”
فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ “O şöyle dedi: Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim.”
Cenab-ı Hak Hz. Musanın kıssasını anlatmakla hem Hz. Peygamberi teselli etmekte, hem de onların “Bu Kur’an, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya!” (Zuhruf, 31) demelerine bir cevap vermektedir.[1>
Ayette, muhatapların dikkatle düşünmeleri için Hz. Musa’nın tevhide davetiyle şahit getirilmektedir.
47- فَلَمَّا جَاءهُم بِآيَاتِنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ “Musa onlara ayetlerimizi getirince, onlar bu mu’cizelere güldüler.”Bu mu’cizeleri ilk gördüklerinde gülüyorlardı. Bunlarla istihza ettiler ve üzerinde düşünmediler.
48- وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا “Onlara gösterdiğimiz her bir ayet, önceki benzerinden daha büyüktü.”
Bunların her biri, en ileri seviyede birer mu’cize idi. Öyle ki bunları gören, daha ilerisi olmaz zannediyordu. Ayetten murat, mu’cizelerin hepsinin büyük olduğunu nazara vermektir.
Veya murat şu da olabilir: Bu mu’cizelerin her biri bir cihetle diğerlerinden daha büyük idi.
وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ “Ola ki dönerler diye onları azaba uğrattık.”
Kıtlık, tufan ve çekirge istilası gibi azaplarla onları cezalandırdık.
49- وَقَالُوا يَا أَيُّهَا السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ “Dediler: Ey sihirbaz! Sana verdiği ahid hürmetine, bizim için Rabbine dua et.”
Ta ki azabı bizden kaldırsın.
Hz. Musa’ya bu mu’cizeler karşısında “ey sihirbaz!” demeleri,
-Tabiatlarının sertliğinden
-Ve kıt akıllı olmalarındandır.
-Veya mahir âlime “sihirbaz” demelerindendir.
“Sana verdiği ahid hürmetine” demeleri,
-“Sende olan nübüvvet hakkı için,
-Veya Senin duana icabet edeceğini bildirmesi hakkı için,
-Veya yola gelenlerden azabı kaldıracağı vaadi hakkı için,
-Veya Senden söz aldığı ve Senin de ifa ettiğin iman ve tâat hakkı için” manalarına işaret edebilir.
إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ “Çünkü biz artık doğru yola gireceğiz.”
50- فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ “Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, bir de bakmışsın sözlerinden dönüyorlar.”
51- وَنَادَى فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ “Firavun, kavmine seslenerek dedi ki:
Firavun, kendilerinden azap kaldırılınca, kavminin imana gelmesi korkusuyla, onlar içinde ya bizzat kendisi veya münadî vasıtasıyla şöyle dedi:
يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi?”
وَهَذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي “Şu nehirler de altımdan akıyor (değilmi?).”
“Bu nehirler sarayımın altından akıyor.
-Benim emrimle akıyor.
-Veya bahçelerimin arasından akıyor” manaları düşünülebilir.
أَفَلَا تُبْصِرُونَ “Hâlâ görmüyor musunuz?”
52- أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ “Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?”
Bu kadar mülk ve imkan içinde ben mi daha hayırlıyım yoksa bu zayıf, hakîr, riyasete istidadı olmayan, dilindeki tutukluktan dolayı neredeyse doğru dürüst konuşamayan Musa mı?
Firavunun böyle demesi, kendini üstün görmesindendir.
53- فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ “(Eğer doğru söylüyorsa) ona altın bilezikler bırakılsın.”
“Altın bilezikler”den murat, saltanatın anahtarlarıdır. Çünkü Mısırlılar birisini reis yaptıklarında ona altından bilezikler takıyor, başına altın taç giydiriyorlardı.
أَوْ جَاء مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ “Yahut beraberinde melekler bulunsun?”
Veya, yanında melekler olsun, Ona yardım etsinler ve kendisini tasdik etsinler.
54- فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ “Böylece Firavun, kavmini istihfaf etti, onlar da kendisine itaat ettiler.”
Firavunun kavmini istihfaf etmesi,
-“Kendisine tam itaat etmelerini istedi.
-Veya onları hafif akıllı kimseler olarak buldu” manasında olabilir.[2>
إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ “Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.”
Kendileri fasık olduklarından dolayı, bu fasıka itaat ettiler.
55- فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ “Onlar bizi öfkelendirince biz de onlardan intikam aldık.”
فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ “Hepsini suda gark ettik.”
Şiddetli inad ve isyanla bizi gadaplandırdıklarında onlardan intikam aldık ve hepsini denizde boğduk.
56- فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْآخِرِينَ “Onları sonradan gelenler için bir selef ve örnek kıldık.”
Onları, peşlerinden giden sonraki kâfirlere böyle bir cezaya layık olma hususunda önderler yaptık. Ve onları sonrakilere bir öğüt veya dillerde dolaşan bir destan yaptık. Öyle ki “sizin hâliniz Firavunun kavminin hâli gibi” denilir oldu.
[1>Yani, şayet servet ve makam sahibi kimseler peygamber olacaksa, Hz. Musa zamanında Firavunun peygamber olması gerekirdi.
[2>Yani, onları kıt akıllı kimseler olarak buldu, kolayca onları peşinden sürükledi. Çobanın peşinden giden sürü misali, onları kendi