335. DERS (Zuhruf Suresi, 1 - 25) Yeryüzü Beşiği

 

1- حم “Hâ- mîm.”

 

2- وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ “Kitab-ı mübine andolsun.”

 

3- إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ “İyice anlayasınız diye, biz onu Arabça bir Kur’an kıldık.”Allahu Teâlânın yemin ettiği şeylerde, yemin edilen meseleye şahit getirmek söz konusudur. Apaçık mu’cize olduğunu nazara vererek Kur’an ile yemin etmesinde ise, onun hidayet yollarına ve beşerin din hususunda muhtaç olduğu şeylere rehberlik yapmasına dikkat çekilmiştir.

 

4- وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا “Şüphesiz o, nezdimizdeki ümmü’l- kitaptadır.”

Ümmü’l-kitaptan murat levh-i mahfuzdur. Çünkü o, semavî kitapların aslıdır.

Nezdimizde” denilmesi, onun değişmeden mahfuz olduğunu bildirir.

لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ “Çok yücedir, hikmetlerle doludur.”

Diğer semavî kitaplar içinde mu’cize olmasıyla, O Kur’anın şanı yücedir, tümüyle hikmetle doludur. Muhkem olup, bir başkasıyla neshedilmesi söz konusu değildir.

 

5- أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَن كُنتُمْ قَوْمًا مُّسْرِفِينَ “Haddi aşan bir topluluk oldunuz diye Zikir’le (Kur’an’la) sizi uyarmaktan vaz mı geçelim?”

 

6- وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ “Öncekilerde de nice peygamberler gönderdik.”

 

7- وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون “Onlar da kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.”

Ayet, kavminin yalanlamasına mukabil Hz. Peygamberi teselli etmektedir.

 

 8- فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشًا “Biz onlardan daha kuvvetli olanları helâk ettik.”

Biz, Kur’anı inkâr eden Senin kavminden daha kuvvetlilerini helâk ettik.

وَمَضَى مَثَلُ الْأَوَّلِينَ “Ve öncekilerin örneği geçti!”

Kur’anda onların hayret verici kıssaları yer aldı.

Ayette Hz. Peygambere vaad ve muarızlarına da önceki milletlerin başına gelenlerin benzerinin onların da başına geleceğini haber vermek vardır.

 

9- وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ “Andolsun, onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka, “Onları Azîz – Alîm olan yarattı” diyeceklerdir.”

Kur’anın pek çok yerinde benzeri ayetlerde onların “Allah” dedikleri nazara verilir. Burada Allahın iki ismiyle “Azîz – Alîm olan yarattı” demeleri, onların “Allah” demelerinin bir lazımı olarak getirilmiş olabilir.[1>

 

10- جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْدًا “O ki, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı.”

وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلًا لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ “Ve doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar meydana getirdi.”Bu yollar vasıtasıyla maksatlarınıza ulaşırsınız.

Veya bunları düşünmek suretiyle Sâni’in hikmetine hidayet bulursunuz.

 

11- وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاء مَاء بِقَدَرٍ “O ki, gökten bir ölçüyle su indirdi.”

O, fayda verir, zarar vermez bir şekilde gökten belli bir miktarla su indirdi.

فَأَنشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتًا “Ardından onunla ölü beldeyi canlandırdık.”

 “Meyten” kelimesinin “beldeten” kelimesine sıfat olduğu hâlde müzekker gelmesi, “beled ve mekân” manasında olmasındandır.

كَذَلِكَ تُخْرَجُونَ “İşte siz de, böyle çıkarılacaksınız.”

Ölü beldenin bu su ile diriltilmesi gibi, siz de kabirlerinizden böyle çıkarılacaksınız.

 

12- وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا “O ki, her şeyi çift yarattı.”

وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ “Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar kıldı.”

 

13- لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا “Ta ki onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz:”

سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا “Bunları hizmetimize veren Allah’ı tesbih ederiz.”

وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ “Bunlara bizim gücümüz yetmezdi.”

Hz. Peygamber (asm) ayağını bineğe binmek için uzattığında “Bismillah” der, üzerine oturunca da “Elhamdülillah alâ külli hâl” deyip ardından bu ayeti ve devamını okurdu.

 

14- وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ “Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz.”

Rabbimize döneceğiz” denilmesi, Allaha dönmenin en büyük yolculuk olmasındandır.

Veya şu cihetten de olabilir. Yolculuğun bir kısım tehlikeleri de vardır. Yolcunun Allahtan gafil olmaması ve Allaha kavuşmaya hazır bulunması uygun düşer.

 

15- وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا “Böyle iken kullarından bir kısmını O’nun parçası saydılar.”Ayet, dokuzuncu ayetle bağlantılıdır. Yani, gökleri ve yeri yaratanın Allah olduğunu itiraftan sonra, O’nun kullarından bir kısmını O’na evlat olarak nisbet edip –haşa- “melekler Allahın kızları” dediler.

Zâtında gerçek bir olan Allah hakkında böyle bir isnad, bunun imkânsızlığına delâlet eder.

إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ “Şüphesiz insan apaçık bir nankördür.”

Allaha veled nisbet etmek, O’nu hiç tanımamaktır ve şanını tahkirdir.

 

16- أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُم بِالْبَنِينَ “Yoksa Allah, yarattıkların dan kendisine kızlar edindi de, oğulları size mi seçip ayırdı?”

Ayetin üslûbunda onların bu iddialarını reddetmek ve hâllerine taaccüp vardır. Çünkü, Allaha bir cüz nisbet etmekle yetinmemişler, kendilerine nisbet edilmesinden hoşlanmadıkları kızları –haşa- Allaha nisbet etmişlerdir. Öyle ki, onlardan birine “kızın oldu” denildiğinde gam ve kederle dolardı. Ayetin devamı bunu nazara vermektedir:

 

17- وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ “Onlardan biri Rahmân’a isnad ettiği (kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir, öfkesinden yutkunur durur.”

Ayetin bu anlatımında, onların iddialarının fasid olduğuna çok cihetle delâletler vardır.

 

18- أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ “Süs içerisinde (narin bir biçimde) yetiştirilen ve tartışmada (delilini erkekler gibi) açıklayamayanı mı Allah’a isnad ediyorlar?”

Kadının tartışmada meramını çok iyi anlatamaması,

-Kendisinde his yönünün daha kuvvetli olmasından,

-Ve görüş beyan etme yönünün zayıflığındandır.[2>

 

19- وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَنِ إِنَاثًا “Rahmân’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar.”Bu, onların bir başka küfrüdür. Melekler Allahın kulları içinde en ekmel ve en eşref varlıklar iken, bunları dişi varlıklar olarak telakki etmişlerdir.

أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ “Onların yaratılışına şahit mi oldular?”

Allahın onları yaratmasında hazır bulunup da onları dişi varlıklar olarak mı gördüler?! Çünkü “melekler Allahın kızlarıdır” demeleri, onları görmelerini gerektirir.

Ayette soru yoluyla onların davasının ibtal edilmesi, onların cehâletini ortaya koymak içindir ve kendileriyle inceden inceye bir istihzadır.

سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ “Onların şehadeti yazılacak ve sorulacaklardır.”

Melekler hakkında böyle demeleri yazılacak ve kıyamet günü kendilerine bu sorulacaktır.

Bu, onlara çok şiddetli bir vaîddir.

 

20- وَقَالُوا لَوْ شَاء الرَّحْمَنُ مَا عَبَدْنَاهُم “Dediler: Eğer Rahmân dilesey di, biz onlara kulluk etmezdik.’’[3>

Allahın meleklere ibadeti engellemeyişini, onlara ibadeti yasaklamadığı veya onlara ibadetin güzel olduğu şeklinde değerlendirdiler. Bu ise batıldır. Bundan dolayı Allah onların cehaletini nazara verip şöyle buyurdu:

مَّا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ “Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur.”

إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ “Onlar sadece yalan söylüyorlar.”

Onlar, böyle demek suretiyle ancak batıl bir şekilde söz oyunları yapmaktadırlar.

Ayette işaret edilen durum, onlarla ilgili davanın aslına da bakabilir. Yani, onların bütün bu batıl iddialarının akıl yoluyla bir delili bulunmamaktadır.

Cenab-ı Hak ardından nakil yoluyla da bir delilleri olmamasına dikkat çekip şöyle buyurdu:

 

21- أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ “Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar?”

Yoksa biz kendilerine Kur’andan önce bir kitap verdik de bu dediklerinin doğru olduğunu mu söylüyor? Onlar da buna yapışıp böyle konuşuyorlar!?

 

22- بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ “Hayır! Onlar şöyle dediler: “Şüphesiz biz atalarımızı bir din üzere bulduk.”

وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ “Ve biz onların izlerinden gitmekteyiz”

Yani, onların bu konuda aklî ve naklî hiç bir delili yoktur. Sırf cahil atalarını taklîd ile böyle şeylere meyletmişlerdir.

 

23- وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إ “İşte bunun gibi, biz senden önce hiçbir memlekete bir uyarıcı göndermedik ki, oranın şımarık zenginleri şöyle demiş olmasınlar:”

إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ “Şüphesiz biz atalarımızı bir din üzerine bulduk.”

وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ “Ve biz onların izlerine uymaktayız.”

Ayet, Hz. Peygambere bir tesellidir ve taklidin böyle meselelerde kadîm (eskiden beri süregelen) bir dalâlet olduğuna bir delildir.

Ayet aynı zamanda bunlardan önce gelenlerin de kayda değer bir delili olmadığını nazara vermektedir.

Ayette varlıklı kişilerin böyle dediğinin söylenmesi, bolluk içinde olmanın ve meylür – rahatın bunları tefekkürden çevirip taklide sevkettiğini göstermektedir.

 

24- قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَى مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءكُمْ “(Gönderilen uyarıcı)dedi: Ben size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?”

Şayet ben atalarınızın dininden daha doğru bir dinle gelmişsem, yine de onlara mı uyacaksınız?

قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ “Dediler: Biz sizinle gönderilenleri inkâr ediyoruz”

Böyle demeleri, kendilerine gelen uyarıcı zâtın kendilerinden ümidini kesmesi içindir. Yani, “Senin getirdiğin din daha doğru da olsa, biz ona bakmayacağız, onunla ilgili düşünmeyeceğiz” demektedirler.

 

25- فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ “Biz de onlardan intikam aldık.” Biz de onların hepsini helâk ederek kendilerinden intikam aldık.

فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ “Şimdi bak, yalanlayanların akıbeti nasıl oldu!”

Onların akıbetine bak da, kavminin yalanlamalarına aldırma.


[1> Onların âlemi yaratan Zât için “Allah” demeleri bir derece kolay iken, O’nu Azîz – Alîm olarak bilmeleri ileri bir marifeti ifade eder. Beydâvî bu noktadan hareketle, ayetteki bu iki ilâhî ismi doğrudan onların söylemeleri yerine, “Allah” demelerinin bir lazımı olarak değerlendirmektedir.

[2>Kadın, erkeğe nisbetle daha içe dönüktür. Tartışma gibi durumlarda akıldan ziyade hisleriyle meseleleri değerlendirir. Kur’anın buna dikkat çekmesi –haşa- kadını tahkir için olmayıp, müşriklerin mesleğinde görülen çelişkileri anlatmak içindir.

[3> Aslında bu cümleleri doğrudur. Allahın dilemediği bir şey meydana gelmez. Ama Allahın küfrü yaratması, ona razı olması demek değildir. Allahın domuzu yaratmasından hareketle “madem yaratmış, yiyelim” sonucuna varılmayacağı gibi, insanları böyle küfür yollarına düşebilecek mahiyette yaratması, insanların küfre düşmelerinde mazeretleri olması için değildir. Allah insanın önüne hak ve batılı koymak suretiyle onu imtihan etmekte, yanlışlar içinde doğruları bulmasını istemektedir.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
43. Zuhruf
Gönderi tarihi: 16-04-2014
1,266 kez okundu
Block title
Block content