195. DERS (Kehf Suresi, 32 - 49) Gururun Sonu

32- وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا رَّجُلَيْنِ “Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat:”

Ayette mü’min ve kâfirin hâli anlatılmaktadır. Rivayete göre bunlar İsrailoğullarından iki kardeşti. Kâfir olanın adı Katrus, mü’min olanın ise Yahuza idi. Babalarından sekiz bin dinar miras kalmış, bunu aralarında bölüşmüşlerdi. Kâfir olanı bununla bir sürü ve arazi satın aldı. Mü’min ise hayır işlerinde sarfetti. Aralarında Cenab-ı Hakkın hikâye ettiği şekilde bir muhavere yaşandı.

جَعَلْنَا لِأَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ أَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ “Biz bunlardan birine çeşitli üzümlerden iki bahçe verdik, her ikisinin etrafını hurmalarla donattık.”

وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعًا “Ve iki bahçe arasında ekinler bitirdik.”

 

33- كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ آتَتْ أُكُلَهَا “Her iki bahçe yemişlerini verdi.”

وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا “Ve hiçbir şey noksan bırakmadı.”

Çünkü meyve ağaçları genelde bir yıl iyi mahsul verir, diğer yıl ise verim az olur.

وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَرًا “Ve ikisinin ortasından bir de nehir akıttık.”

 

 34- وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌ “Ayrıca onun serveti de var.”

O adamın bu iki bahçeden başka çeşitli malları ve gelirleri var.

فَقَالَ لِصَاحِبِهِ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ “Derken arkadaşıyla konuşurken şöyle dedi:”

أَنَا أَكْثَرُ مِنكَ مَالًا وَأَعَزُّ نَفَرًا “Ben malca senden daha zengin ve nefercede senden daha üstünüm.”

 

35- وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ “Ve kendine zulmederek cennetine (bahçesine) girdi.”

Yanındakiyle birlikte bahçesine girdi. Ona bahçeyi gezdiriyor, gururla anlatıyordu.

Ayette bahçesine girmesi “cennetine girdi” şeklinde ifade edilmesi, dünyadan faydalandığı şeylerin onun için bir nevi cennet olduğuna, onun için bundan başka “cennet” olmayacağına ve müttakilere vaat olunan cennetten bir payı olmadığına tenbihte bulunmak içindir.

İki bahçesi olduğu hâlde ayette bunun tekil olarak nazara verilmesi,

-Herbir bahçenin birbiriyle bitişik olmasından,

-Veya her birine tek tek girildiğinden olabilir.

قَالَ مَا أَظُنُّ أَن تَبِيدَ هَذِهِ أَبَدًا “Bunun yok olacağını hiç zannetmem, dedi.”

Böyle söylemesi

-Tul-u emelinden,

-Aşırı gafletinden,

-Kendisine hemen bir ilâhî uyarı gelmeyişine aldanmasındandır.

 

36- وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً “Kıyametin kopacağını da zannetmem.”

وَلَئِن رُّدِدتُّ إِلَى رَبِّي لَأَجِدَنَّ خَيْرًا مِّنْهَا مُنقَلَبًا “Eğer Rabbime götürülürsem, muhakkak orada bundan daha hayırlı bir sonuç bulurum.”

Şayet senin iddia ettiğin gibi Rabbime döndürülürsem, orada da halim gayet iyi olur.

Bu kimsenin bu kadar kendine güvenle böyle söylemesi, kendisinin bizzat böyle bir şeye ehil ve layık olduğuna inanmasındandı.

 

37- } قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ “Arkadaşı ise konuşurken ona şöyle dedi:”

أَكَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِن تُرَابٍ ثُمَّ مِن نُّطْفَةٍ ثُمَّ سَوَّاكَ رَجُلًا “Seni topraktan, sonra bir nutfeden yaratan, daha sonra da seni insan haline getireni inkar mı ediyorsun?”

Çünkü toprak senin asıl maddendir veya aslının maddesidir.[1>

Bu mü’min, onun öldükten sonra dirilmeyi inkâr etmesini Allahı inkâr şeklinde değerlendirdi. Çünkü ahireti inkârın menşei, Allahın kudretinin kemâlinde tereddüt duymaktır. Bundan dolayı, Allahın onu topraktan yaratışına dikkat çekti. Zira, başlangıçta topraktan yaratmaya kâdir olanın, ondan tekrar yaratmaya da gücü yeter.

 

3ّ8- لَّكِنَّا هُوَ اللَّهُ رَبِّي “Fakat ben (diyorum ki:) O Allah, benim Rabbimdir.”

وَلَا أُشْرِكُ بِرَبِّي أَحَدًا “Ben Rabbime kimseyi ortak koşmam.”

 

3ّّ9- وَلَوْلَا إِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَاء اللَّهُ لَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ إِن تُرَنِ أَنَا أَقَلَّ مِنكَ مَالًا وَوَلَدًا “Eğer beni malca ve evlatça kendinden az görüyorsan, bağına girdiğin zaman: “Maşaallah, kuvvet ancak Allah’ın” deseydin ya!”“Maşaallah” denilmesinde şu manayı ikrar vardır: Gerek bu bahçe ve gerekse içindekiler Allahın meşieti/ dilemesi ile vücut bulmuştur. Dilerse devam ettirir, dilerse de ortadan kaldırır.

“Kuvvet ancak Allah’ın” (La kuvvete illa billâh) dediğinde

-Nefsinin acizliğini ve Allahın da kudretini kabullenirsin,

-O bahçenin imarını ve işlerini O’nun yardımıyla ve kudret vermesiyle yaptığını itiraf etmiş olursun.Hz. Peygamberden şöyle rivayet edilir: “Her kim hoşuna giden bir şey gördüğünde “Maşallah, La kuvvete illa billah” derse, ona zarar vermemiş olur.”

 

40- فَعَسَى رَبِّي أَن يُؤْتِيَنِ خَيْرًا مِّن جَنَّتِكَ “Umarım Rabbim bana senin cennetinden (bahçenden) daha hayırlısını verir.”

Bu, dünyada veya ahirette olabilir.

وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَانًا مِّنَ السَّمَاء فَتُصْبِحَ صَعِيدًا زَلَقًا “Seninkine ise gökten bir afet gönderir de, kupkuru bir bir toprak haline geliverir.”

 

41- أَوْ يُصْبِحَ مَاؤُهَا غَوْرًا فَلَن تَسْتَطِيعَ لَهُ طَلَبًا “Yahut oranın suyu yerin dibine çekilir de bir daha o suyu bulamazsın.”

 

42- وَأُحِيطَ بِثَمَرِهِ “Derken serveti yok edildi.”

فَأَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلَى مَا أَنفَقَ فِيهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا “Orası çardakları üzerine yıkılmış kalmış bir halde, oraya yaptığı masraflara karşı ellerini ovuşturmaya başladı.”

Ve derken, malıyla, cennetiyle / bahçesiyle mağrur olan bu adamın bütün malları helâk edildi. Elinden gidenlere yanarak, pişmanlık duyarak ellerini ovuşturup kaldı.Elleri ovuşturmak, şaşkınlık ve pişmanlıktan kinayedir.

وَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُشْرِكْ بِرَبِّي أَحَدًا “Ah, keşke Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım, diyordu.”Sanki kardeşinin öğüdünü hatırladı ve başına gelen bu felâketin şirkinden dolayı olduğunu bildi. Temenni etti ki, keşke müşrik olmasaydı da, Allah bostanını helâk etmeseydi!

Bunun şirkten bir tevbe ve daha önce yaptıklarına bir pişmanlık olması muhtemeldir.

 

4ّ3- وَلَمْ تَكُن لَّهُ فِئَةٌ يَنصُرُونَهُ مِن دُونِ اللَّهِ “Ona Allah’tan başka yardım edecek bir topluluğu yoktu.”

Onun,

-Helâki önleyebilecek,

-Helâk olanı geri verecek,

-Veya helâk edilenin bir mislini getirecek bir topluluğu yoktu.

Çünkü, bunlara kâdir olan ancak O’dur.

وَمَا كَانَ مُنتَصِرًا “Ve kendi kendini de kurtaramadı.”

Kendi kuvvetiyle de ilâhî cezaya karşı koyabilecek değildi.

 

4ّّّ4- هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلَّهِ الْحَقِّ “İşte burada yardım, yalnız hak olan Allah’a aittir.”

İşte bu makamda ve bu halde yardım sadece Allah’tandır, başkası ona güç yetiremez.

Anlatılan olayda kâfir kimseye karşı mü’mine yardım etmesi misali, Allah kâfirlere karşı ehl-i imana yardım eder.

هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا “O’nun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır.”

Ayete şöyle de mana verilmiştir:

İşte bu makam ve hâl, saltanatın tümüyle Allahın olduğunun, O’nun mağlup olmaz ve hükmüne karşı gelinmez olduğunun veya “Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O’na has kılarak (ihlâsla) Allah’a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah’a) ortak koşmaktadırlar.” (Ankebut, 65) ayetinde olduğu gibi, başkasına ibadet edilmediğinin anlaşıldığı bir makamdır ve hâldir. Bu son manaya göre değerlendirildiğinde, bu bahçe sahibinin “keşke Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım” (Kehf, 42) demesinin, durumun dehşeti karşısında mecburî ve ızdırarî bir feryat olduğu anlaşılır.

 

45- وَاضْرِبْ لَهُم مَّثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا “Onlara dünya hayatının misalini anlat.”

كَمَاء أَنزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاء فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ (Dünya hayatı şuna benzer:) Gökten bir su indirdik, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıştı.”

Dünya hayatının parlaklığına ve sür’atle zevale gitmesine şu misali getir:

Semadan bir su indirdik. O su sebebiyle yerde pek çok bitkiler meydana geldi, birbirine karıştı. O su bitkilere ulaşınca, doyasıya – kanasıya o sudan aldılar, canlandılar.

فَأَصْبَحَ هَشِيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ “Nihayet rüzgarların savurduğu bir çöp kırıntısı haline geldi.”

Sonra ise rüzgârların savurduğu birer çöp kırıntısı oldular. Böylece, sanki daha önce hiç yokmuş gibi bir hâle geldiler.

وَكَانَ اللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ مُّقْتَدِرًا “Allah her şeye muktedirdir.”

Allah, gerek inşa edip yaratmak, gerekse bunları ortadan kaldırmakta her şeye kâdirdir.

 

46- الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا “Mal ve evlat, dünya hayatının süsüdür.”

İnsan, hususî dünyasında bunlarla zînetlenir ama az bir zamanda bunların hepsinden ayrılır.

وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا “Bakî kalacak olan salih ameller ise, Rabbinin nezdinde, sevapça da daha hayırlıdır, beklenti yönünden de daha hayırlıdır.”

Ayette geçen “Bâkıyâtu’s-sâlihât”, kişiye ebediyen fayda verecek olan hayırlı amellerdir. Bunun tefsirinde,

-Beş vakit namaz, hac, Ramazan orucu,

-Subhanallah, Elhamdülillah, Lailâhe illallah, Allahu Ekber,

-Güzel söz gibi açıklamalar yapılmıştır. Bunların hepsi, “bâkıyatu’s-sâlihât”tandır.

İşte, böyle “bâkıyatu’s-sâlihât”, Rabbinin nezdinde o insana gelecek sevap yönüyle daha hayırlıdır, daha ümit vericidir. Çünkü böyle sahih amelleri yapan kimse, bunlar sebebiyle dünyada iken umduğu şeylere ahirette nâil olur.

 

47- وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ “O gün dağları yürütürüz.”Ayetin başına “gelecek şöyle bir günü hatırla” ifadesi takdir edilebilir.Veya bu ifade, bir üst ayetteki “Rabbinin nezdinde” ifadesine atfedilebilir. Yani, O “bâkıyatu’s-sâlihât”, Allah nezdinde ve kıyamet gününde çok daha hayırlıdırlar.

وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً “Ve sen yeryüzünü çırılçıplak göreceksin.

O kıyamet günü dağlar yürütülmüş, arzın üzerinde onu örtecek bir şey kalmamış, çıplak hâle gelmiştir.

وَحَشَرْنَاهُمْ “Onları mahşerde topladık.”Biz onları hesap mahalline getirdik.

Evvelinde dağların yürütülmesi ve yeryüzünün çıplak halde görülmesi geniş zaman ile anlatılırken, hesap mahalline getirilişin geçmiş zaman sığasıyla söylenmesi, bunun tahakkukuna işaret içindir veya kendilerine vaat edileni görmeleri ve müşahede etmeleri için onların oraya getirilmelerinin dağların yürütülmesinden önce olduğuna delâlet etmesi içindir.

فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا “Hiçbir kimseyi geride bırakmayız.”

 

48- وَعُرِضُوا عَلَى رَبِّكَ صَفًّا “Onlar, saflar halinde Rabbine arz edilmişlerdir.”

Ayette, insanların Cenab-ı Hakkın huzuruna getirilişi, sultanın huzuruna getirilen askerlere benzetilmiştir. Bu tarz getirilişte gelenlerin hâlini bilmek değil, onlar hakkında emir vermek vardır.

لَّقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ “Andolsun sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz.”

Başka bir ayette “Bugün siz, ilk defa yarattığımız gibi birer birer bize geldiniz.” (En’am, 94) denildiği gibi, insanlar yanlarında mal ve evlattan hiçbiri olmadığı bir hâlde getirilirler.

Veya bundan murat, onların ilk yaratılışları nazara verilerek yeni yaratılışlarını anlatmaktır. Ayetin devamı da bunu teyit eder:

بَلْ زَعَمْتُمْ أَلَّن نَّجْعَلَ لَكُم مَّوْعِدًا “Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız.”

Ama siz, Allahın haşir ve neşir için bir vakit belirlemediğini, peygamberlerin size yalan söylediğini zannetmiştiniz.

 

49- وَوُضِعَ الْكِتَابُ “Ve kitap ortaya konuldu.”“Kitap”tan murat,

-Onların imanları ve gidişatları hakkındaki amel defterleri olabilir.

-Veya bu, insanların hesaba çekilmelerinden kinayedir.

فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ “Sen o günahkârları, onda olandan korkar bir halde görürsün.”Sen o mücrimleri, yapmış oldukları günahlardan dolayı korkar vaziyette görürsün.

وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا “Şöyle derler: Yazıklar olsun bize!”

مَالِ هَذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا “Bu nasıl kitap ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini tek tek saymış dökmüş!”Şaşkınlık içinde böyle derler.

وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا “Ve bütün yaptıklarını hazır buldular.”

Ne işlemişlerse, hepsini amel defterlerinde buldular.

وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا “Rabbin hiç kimseye zulmetmez.”

Senin Rabbin, kişinin yapmadığını ona yazarak veya ameline uygun cezasını artırarak kimseye zulmetmez.


[1> Hz. Âdem, bütün insanlığın aslıdır ve doğrudan topraktan yaratılmıştır.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
18. Kehf
Gönderi tarihi: 14-04-2014
1,610 kez okundu
Block title
Block content