Yasin Sure-i Celilesinin Meali *

Rahman, rahim olan Allah'ın adı ile

1) Yâsiiin,

2) Hikmetli Kur'ân'a andolsun:

3) Sen elbette

Gönderilen Resuller'densin.

4) Dosdoğru yol üzerindesin.

5-6) Aziz ve Rahimden tenzil olarak,

ataları uyarılmamış,

haliyle, kendileri de gaflette giden,

bir topluluğu uyarmak için gönderilmişsin.

7) Hak olarak kesinleşti,

haklarında çoğunun,

ilâhi hüküm.

Artık imân etmezler onlar...

8) Onların boyunlarına öyle boyunduruklar koyduk ki

onlar çenelerine dayanmaktadır,

boyunları yukarı, çeneleri aşağı somurtmuş kalmışlardır.

9) Hem önlerinden

hem arkalarından bir sed yaparak,

öylesine çepeçevre sardık ki

artık hiç göremezler onlar...

10) Müsâvidir kendilerine:

Ha uyardın onları, ha uyarmadın,

artık iman etmezler onlar...

11) Sen ey Resulüm, şu kimseyi uyar:

İrşâda can kulağıyla tâbi olur,

Görmediği Rahmân'ı sayıp çekinir.

Müjdele onu: Mağfiret onun, şerefli mükâfat onun...

12) Ölüleri diriltecek Biz'iz,

Yaptıkları her şeyi ve bütün izlerini yazan Biz'iz.

Velhasıl her bir şeyi,

apaçık bir Kitap'ta sayıp döken Biz'iz.

13) Sen şimdi onlara bir misâl getir:

Malum şehir halkını, hani onlara da Resuller gelmişti

14) Evet, iki Resul gönderdik onlara,

"Yalancı!" dediler onlara.

Bunun üzerine,

Güçlendirdik onları bir üçüncü Resul'le,

Dediler hep birden: "Biz Allah'ın Resulleriyiz size!"

15) Ahâli dedi ki: "Doğrusu Rahmân'ın indirdiği bir şey yok!

Siz de bizim gibi bir beşersiniz,

evet evet... siz sadece yalancısınız!"

16) Resuller dediler:

Elbette biliyor Rabbimiz,

size gönderilen Resulleriz biz;

17) açıkça tebliğden başka bir şeyle mükellef değiliz biz".

18) Ahâli dedi ki: "Uğursuzsunuz siz,

şayet vazgeçmezseniz, sizi taşlarız,

acı mı acı bir azap size dokundururuz ".

19) Resuller cevap verdiler:

"Uğursuzluğunuz sizinle beraber,

çünkü siz imânsızsınız,

irşâd edildiniz diye mi böyle söylüyorsunuz?

Haddi aşan toplumun tekisiniz siz!"

20) Derken...

şehrin öte başından,

bir adam geldi koşan

adam mı adam!

Onlara dedi: "N'olur ey kavmim!

siz Resullere uyun!"

21) "Sizden bir ücret istemeyen,

sizden hiç menfaat beklemeyen,

Dosdoğru yolda yürüyen

o kimselere..."

22) "Hem ne olmuş ki bana?

tapmayayım beni yaratana?

Hem sizlerin de dönüşü

olacak O'na!"

23) "Hiç O'ndan başka

Tanrı edinir miyim!

Zirâ Rahmân bana zarar vermek dilerse,

onların şefaati etmez faide,

hem kurtaramazlar da..."

24) "O durumda ben,

besbelli bir sapıklıkta olurum,

25) amma bakın:

Ben Rabbinize inanıyorum, sizlerde bunu işitmiş olun!"

26) "Ona denildi: "Buyur Cennete!" O ise kavmini hatırlayarak:

"Ah kavmim bir bileydi!", dedi".

27) "Ah bir bilseler! Ah bir bilseler! Rabbimin beni affettiğini, beni ikramlara garkettiğini;"

28) Onun vefatından sonra, Onun kavminin üzerine, gökten bir ordu indirmedik, zaten bu âdetimizden de değildi.

29) (Orduya ne lüzum?), bir tek ses yeter! Bir de bakmışsınız:

sönüp kalmışlar, cansız...

30) Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine gelen her Resul ile, alay ederlerdi mutlaka.

31) Kendilerinden önce nice nesilleri imhâ ettiğimizi,

ve de onların kendilerine dönmediğini görmezler miydi?

32) Hiç kimse hariç kalmamak üzere, hepsi huzurumuza toplanacaklar!

33) Delil mi isterler? İşte ölmüş arz! Hayatı ona Biz veriyoruz, oradan onların yiyecekleri habbeleri çıkarıyoruz. Kendileri de ondan yeyip dururlar.

34) Orada üzüm bağları ve hurmalıklar yaptık, orada pınarlar fışkırttık.

35) Onun meyvelerinden yesinler diye, kendilerinin yapmadığı meyvelerinden... Daha da şükretmeyecekler mi?

36) Münezzehtir o Allah, her noksandan münezzeh! Yerin bitirdiği her şeyi,

ve kendilerini,

ve daha nice bilmedikleri şeyleri

çift yaratan, münezzehtir!

37) Onlara bir delil de gecedir:

Ki Biz ondan gündüzü sıyırıp soyarız, birden karanlığa gömülürler...

38) Güneş de bir delildir onlara, akar gider yörüngesinde... Takdir-i Aziz-u Alim böyle olur işte!

39) Ay için de birtakım safhalar, duraklar tâyin ettik, dolaşa dolaşa, nihayet eski hurma salkımının çöpü gibi kuru, sarı, kavisli bir hâle gelir.

40) Ne gündüz aya kavuşabilir,

ne gece gündüzün önüne geçebilir, o gök cisimlerinden her biri, birer yörüngede akar, durur...

41) Bir delil daha onlara: (41)

Nesillerini dopdolu gemilerde taşımamızdır,

42) onlar için gemiye benzer, (42) daha nice binekler yaratırız Biz...

43) Şayet dileseydik boğardık onları,

ne feryatlarına koşan bir kimse bulabilir, ne de başka türlü kurtarılırlardı,

44) meğer ki olsun katımızdan bir rahmet, ve hayatta bırakmak irâdesi bir müddet...

45) Onlara ne zaman denilse:

"önünüzde ardınızda bulunan hâllerden sakının, böylelikle merhamet edilmeye müstehak olun!" yüz çevirirler...

46) Rabb'lerinin âyetlerinden bir âyet, ne zaman gelse, yüz çevirirler...

47) Onlara ne zaman denilse: "Allah'ın size lütfettiğinden, siz de harcayın muhtaçlar için", kâfirler, mü'minler hakkında derler: "Size kalsa.

Allah'ın dilediği takdirde bol bol rızıklandıracağını

doyurmak bizim mi işimiz?

Siz böyle ne sapık düşünürsünüz!"

48) Ve yine derler ki: "Eğer doğru söylüyorsanız, ba's ne zaman, bizi tehdid ettiğiniz?"..

49) Onların beklediği: Sadece bir ses...

Çekişip dururlarken kendilerini çarpacak bir ses...

50) İşte o zaman...

Ne vasiyette bulunabilir, ne de evlerine dönebilirler...

51) Sura üflendi, "kalk!" borusu çaldı... İşte kabirlerinden kalkıp,

Rabb'lerinin huzurunda duruşmaya koşuyorlar...

52) "Eyvah bize! Kim kaldırdı yatağımızdan?" diyorlar... "İşte Rahmân'ın vâadi: Resuller doğru söylerler".

53) Bütün olay, bir çağrıdan ibâret,

işte hepsi duruşma için toplanmışlar...

54) Artık bugün, kimseye zulmedilmez, hakkınızdan başka size bir karşılık verilmez.

55) Amma bugün cennetlikler, zevk ve eğlence içindedirler...

56) Hem kendileri, hem eşleri gölgeliklerde, tahtlarına kurulurlar.

57) Orada turfanda yemişler onlara, hâsılı istedikleri her şey onlara...

58) Rabb-i Rahim'den sözle olan bir selâm yine onlara...

59) "Fakat bugün sizler,

Söyle bir tarafa çekilin ey mücrimler!"

60) "Ey Adem'in evlatları! Size emretmemiş miydim: Şeytana tapmayın sakın!

61) çünkü o size âşikâr düşman... lâkin Bana tapın

işte sırat-ı müstakim!"

62) İçinizden nice nesilleri saptırdı o. Bunu düşünmeli değil miydiniz?

63) İşte tehdid edildiğiniz cehennem!

64) İşledikleriniz sebebiyle girin bugün oraya.

65) Bugün mühür vuracağız ağızlarına, elleri Bize söyler,

ayakları şahitlik eder, kendi yaptıklarına...

66) Eğer dileseydik gözlerini dümdüz, silme kör ederdik, o zaman yola dökülüp dururlardı

Fakat nasıl göreceklerdi?

67) Eğer dileseydik,

O yalanladıkları yerde, hemen başüstü mâhiyetlerini değiştirir,

çirkin mi çirkin, tersyüz ederdik...

Artık ne ileriye devam, ne de geriye dönüş yapabilirlerdi.

68) Onlardan hayatta bıraktığımız kimsenin ise, hilkatini tersyüz ederiz

Hâlâ akıllanmazlar mı?

69) Biz Resul'e Kur'ân öğrettik, şi'r öğretmedik, o zaten O'na yaraşmaz,

O sırf bir irşâd ve parlak bir Kur'ân'dır:

70) Yaşayan her kişiyi uyarsın diye,

böylece ilâhi hüküm haklarında kesinleşsin diye...

71) Şunu da görmediler mi: Ellerimizle yaptığımız eserlerden

kendileri için uysal, evcil hayvanlar yarattık da onlara mâlik bulunuyorlar.

72) Onları emirlerine âmade kıldık onlardan hem binit edinir, hem de yerler,

73) onlardan içecekler elde ederler,

daha nice menfaatlerinden yararlanırlar. Hâlâ mı şükretmezler?

74) Tuttular, Allah'tan başka tanrılar peşine düştüler, güyâ ki yardıma nâil olacaklar

75) o putlar kendilerine yardım edemezler, nasıl olur?

Zaten onlar, onlar için hazırlanmış askerler!

76) O halde ey Resulüm, üzülme sen laflarına,

onların gizlediklerini de pek iyi biliriz, açıkladıklarını da, sen hiç tasalanma...

77) İnsan şunu hiç görüp düşünmedi mi: Kendini bir nutfeden yaratmışken Biz, yaman bir hasım kesildi Bize.

78) Nasıl yaratıldığını unutarak, bir de misâl fırlattı Bize; "Çürümüş vaziyetteki o kemikleri kim diriltecek!" diye.

79) De ki: "Onları ilk defa inşâ eden diriltir, hem O her halkı bilir. (*)

80) O'dur ki sizin için yeşil ağaçtan bir ateş yapar, siz de onu tutuşturup durursunuz. (*)

81) Gökleri ve yeri yaratan,

onlar gibisini yaratmaya olmaz mı kadir! —Elbette kadir! Hallâk O'dur, Alim O'dur!

82) Bir şeyi dilediğinde O'nun buyruğu, sadece "Ol!"demektir, o oluverir...

83) Sübhandır, münezzehdir o Zât

ki herşey üzerinde hâkimiyet elindedir. Ve .. hepinizin de dönüşü, O'na olacaktır.

(*)Bu meâl, ilk anda, manzum olduğu intibaını uyandıracaktır. Arap edebiyatında bir sözün, şiir sayılabilmesi için, vezin ve kafiye şartı vardır. Bu meâlde ise vezin olmadığı gibi kafiye de muttarid değildir. Maamafih, bazan, kafiye intibaı veren uygunluk ve nadiren, devrik ifade tarzı bulunmaktadır. Kur'ân-ı Kerim şiir (manzum) olmadığı gibi, tam mânâsıyla mensur (nesir) de değildir; kendisine mahsus bir nevidir ki, onda bazan bu uygunluk ve devrik ifade tarzı (takdim ve tehir) bulunmaktadır. İşte aslındaki üslûp hususiyetini, bir derece mülahaza ettirme gâyesine matuf olarak, sırf kuru bir nesirle tercüme yerine, biraz farklı bir meâl denemesi yapmak istedik. Elmalı'lı H. Yazır'ın da Tefsirinde vermiş olduğu meâlde, birçok durumda, benzeri bir iş yapmış olması, bu teşebbüsümüzde bize kuvvet verdi. Tefsirlere dayanarak hazırlanan bu meâl hakkındaki mülahazalarını ilim ehlinden rica ediyoruz.

(35) Burada mâ edatı mevsile olabileceği gibi nâfiye de olabilir. Meâlde tek mânâyı tercih etme mecburiyetinden ötürü, daha kuvvetli görünen nefy anlamını tercih ettik.

(41) Eski tefsirlerimizin çoğu burada Hz. Nuh (as)'ın gemisini düşünürler. Merhum Elmalı'lı ise, nesillerin ana rahîmlerindeki boğulmaksızın emniyetle taşınmasını düşünür. Bu mânâ -tek tek bütün insanlarla ilgili olup, hepsinin devamlı görüp durduğu bir hâdise olması itibariyle- daha münasip sayılabilir.

(42) Birçok çağdaş tefsirde belirtildiği gibi burada gemiye benzeyen yolcu nakil vasıtalarından tren, otobüs, uçak gibi bineklere açıkça haber verilmektedir.

(45) Muteber ihtimaller: "Dünya azabı ve âhiret azabı"; "şimdiki zaman veya istikbaldeki tehlikeler", "görünen veya görünmeyen kaza ve belalar".

(66) "İmâna gelmeleri için, ille de kendilerini böyle sakat, çarpık çurpuk etmemizi mi bekliyorlar? Dileseydik böyle yapardık; o zaman da imâna koşmak için yarışırlardı" demektir (Tefsiru't-Tahrir ve't-tenvir ve Elmalı'lı).

(68) Tefsirlerin çoğunluğunda bulunmayan bu anlam ve irtibat Tefsiru't-tahrir ve't-tenvir'den alınmıştır).

(75) Şirkin çelişkisi: Müşrik, putundan yardım bekler; amma aslında müşriğin yardımı olmasa put varlığını devam ettiremez. Hazır kuvvet, "hazır asker" halinde nöbettarlık, bekçilik eden putperesttir ki, şirki devam ettirir. Yani o ona asker, Öbürü buna asker! Ayet-i kerime bu iki anlamı mükemmel bir tarzda toplamaktadır.

(79) Burada "halk", Türkçedeki mef'ul mânâsında olmayıp, masdar mânâsındadır. Yani "Allah, yaratmanın her türlüsünü, hayale bile gelmez şekillerini, mekanizmalarını bilir" demektir.

(80) Tefsirlerin çoğu bundan, yaş iken birbirine sürtülmekle ateş çıkaran çöl ağacı merh ve afârın kasdedildiğini bildirirler. Çağdaş müelliflerden, petrolü oluşturan ağaçlan düşünenler de vardır. Elektrikçiler, tükenmek bilmeyen elektrik enerjisini, devamlı bir kaynaktan beslenen ve dolu dolu elleriyle insanlığa sunan "Ağac"a benzetirler. Elektriğe işaret eden Nur (ışık) âyeti (Nur, 35) de onun kaynağının "şeceretin mubareketin" (kutlu bir ağaç) olduğuna işâret eder. İşbu Yâsin suresinin bu âyetinde geçen ağacın onunla ilgisi olabilir mi? V'allahu a'lem

 

Yazar:
Kuranikerim.org
Kategorisi:
Makaleler & Yazılar
Gönderi tarihi: 03-12-2008
4,102 kez okundu
Block title
Block content