TÂGUT (*)
*Tâgut, İbni Ceriri Taberinin tarifi vechile; Allâh’a karşı tuğyankâr olup kahru cebr ile birrıza perestiş edilip ma’bud tutulan gerek insan gerek şeytan gerek vesen gerek sanem ve gerek sair herhangi bir şey demektir, bunun tefsirinde ‘şeytan veya sahir veya kâhin veya ins-ü cinin mütemerridleri veya Allâh’a karşı ma’bud tanınıp râzı olan Firavun ve nemrud gibiler veya esnam’ diye müteaddid rivayetlere tesâdüf edilir. Mamafih Beyzavî bu hasra ‘Allâh yolundan men’edenler’ fıkrasını da ilâve etmiştir ki daha eam bir tarif tazammun eder. Çünkü bunu yapanlar ma’bud tanınmış olmayabilir. Kendi hevâsına uyup kendi kendine ma’bud payesi vermiş addolunabileceği mülâhaza olunursa evvelki tarife dâhil olacaktır. Tâgut’un açığı da gizlisi de görünürü de görünmezi de vardır. Putlar derecei taliyede Tâgutlardır. Putlar asıl Tâgut değil, Tâgutların mümessilleridirler. Mü’mini muvahhid olmak için Allâh’a îmândan evvel küfre tevbe etmek şarttır. Ve bu tevbenin şartıda Tâgutları asla tanımamaya azmeylemektir. (Elmalılı Tefsiri)
-Tâgut; her türlü haddi aşanı ve yüce Allâh’ın dışındaki tüm ibadet edilenleri, tapılanları ifade eder. Sihirbaz, kâhin, cinlerin merid(yani her türlü hayırdan ârî ve uzak) olanları ve hayır yolundan döndürenler, çevirenler ‘Tâgut’ olarak isimlendirilir. (Râgıb el-İsfehâni)
-Tâgut; seni Allâh’dan uzaklaştıran her şey. (Rûhu’l Beyân)
-Sanem (a.i.c:esnâm); 1-put.
-Esnâm (a.i.sanem’in cem’i); putlar, Hıristiyanların taptıkları heykeller, sûretler.
-Esnâb (a.nusub’un cem’i); şerler, belâlar, putlar, heykeller.
-Vesen (a.i.c: evsân); put.
-Put, ağaçtan veya altun veya gümüşten insan şeklinde yapılırsa ona Sanem, taştan yapılırsa ona da Vesen denir. (M.Âsım Köksal / Peygamberler Tarihi)
2/ el-Bakara -256- Dinde zorlama yoktur. Doğruluk, sapıklıktan iyice ayrılmıştır. Artık her kim tâgutu inkâr eder ALLÂH’a da îmân ederse, işte o en sağlam tutanağa, ki onun için bir kopmak yoktur, yapışmıştır. ALLÂH Semî’dir, Alîm’dir.
257- ALLÂH, îmân edenlerin velîsidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velîleri de tâguttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalırlar.
4/ en-Nisâ -51- Bakmaz mısın şu kendilerine okuyub yazmaktan biraz nasip verilmiş olanlara? Cibt-ü tâguta inanıyorlar da ALLÂH’ı tanımıyanlara bunlar mü'minlerden yolca daha doğru diyorlar.
52- Onlar ALLÂH’ın lâ'netlediği kimseler, her kimi de ALLÂH lâ'netlerse artık onu bir kurtaracak bulamazsın.
60- Habîbim, yâ Muhammed!) Sana indirilene (Kur’ân’a) ve senden önce indirilenlere(diğer kitablara) gerçekten îmân ettiklerini iddiâ edenleri gördün mü? Tâğûta (Allâh’ın yerine itaat ettikleri kimseye) muhâkeme olmak (onun hükmüne tâbi‘ olmak) isterler; hâlbuki onu açıkça inkâr etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan ise onları (tâğûta meylettirerek, haktan) uzak bir dalâlet ile saptırmak ister.
76- İymân edenler ALLÂH yolunda cenk ederler, küfredenler ise tâgutun yolunda cenk ederler, o halde siz Şeytanın yârânını öldürmeğe bakın, her halde Şeytanın hılesi çürüktür.
5/ el-Mâide -60- De ki: “ALLÂH katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, ALLÂH’ın lânetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile tâguta tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.”
16/ en-Nahl -36- And olsun ki, her ümmet içinde: “ALLÂH’a kulluk edin ve tâğuttan (Allâh’ın yerine tutacağınız herşeyden) kaçının!” diye (kendilerine nasîhat etmesi için) bir peygamber gönderdik. Artık onlardan bir kısmını (hikmetine binâen kendi lütfuyla) ALLÂH hidâyete erdirdi, bir kısmına da (inkârları yüzünden) dalâlet hak oldu. Öyleyse yeryüzünde bir dolaşın da (peygamberlerimizi) yalanlayanların âkıbeti nasıl olmuş bakın!
39/ ez-Zümer -17-18- Tâğuttan (Allâh’ın yerine tutulan şeylerden), onlara kulluk etmekten kaçınıp ALLÂH’a yönelenlere gelince, onlar için büyük bir müjde vardır! Öyle ise kullarımı müjdele! Onlar ki, sözü dinlerler de onun en güzeline uyarlar. İşte onlar, ALLÂH’ın kendilerine hidâyet verdiği kimselerdir ve işte onlar, (gerçek) akıl sâhiblerinin ta kendileridir.
(Bkz CİBT)