Kur'ân Türkçe Harflerle Okunabilir mi?

KUR’ÂN-I KERİMDE altı yerde “Kur'ânen Arabiyyen” ifadesi geçer. Yani Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı Kerîmi Arapça olarak indirdiğini bildirir. İbrahim Sûresinin 4. âyetinin meâli şöyledir:

“Hak dini onlara açıklasın diye, her peygamberi Biz kendi kavminin lisanıyla gönderdik. Sonra Allah, dilediğini sapıklığında bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. Onun kuvveti herşeye galiptir ve O herşeyi hikmetle yapar.”

Kur'ân'ın mânâsı nasıl Allah'tan gelmişse, lâfzı, ifadesi ve yazılışı da İlâhîdir. Kur'ân dendiği zaman hem onun Arapça olarak okunan lâfzı ve kelimeleri, hem de anlaşılan mânâsı akla gelir ve hakikatte de öyledir. Bu iki hususu birbirinden ayırmak, farklı değerlendirmek mümkün değildir. Kur'ân ancak kendi dili üzerine okunabileceği için, sadece o dilin kendi harfleriyle yazılır, o harflerle okunur.

Çünkü Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) bizzat kendisi Kur'ân-ı Kerîmi indiği dil üzere okuduğu gibi, Sahabe-i Kiram da o dille Kur’ân’ı elleriyle yazarak çoğaltmış, o dille okumuştur. Daha sonra bu zamânâ kadar gelen milyarlarca Müslüman hangi dili konuşursa konuşsun, milletinin kullandığı alfabe hangi alfabe olursa olsun hep Kur'ân'ı Arapça olarak yazmışlar, basmışlar, Arapça olarak okumuşlar ve çocuklarına da öyle öğretmişlerdir. Araplardan başka Farsça, Hintçe, Çince, Uzakdoğu dilleriyle konuşan Müslümanlar ve Türkler de İslâma girişlerinden bu yana Kur'ân'ı Arapça olarak yazmış, o dille okumuşlardır.

İslâm âlimlerinin de ortak görüşü, Kur'ân'ın başka dille yazılamayacağı şeklindedir. Bundan ittifak vardır.

Bediüzzaman Hazretleri de bir mektubunda, “Kur'ân'ı öğrenmek için ders almaya çalışıyorsunuz. Sizin bildiğiniz yeni harfte noksanlar olduğu için, mümkün oldukça yeni harften okunmamak lâzımdır” diyerek yeni harflerle Kur'ân'ı okuyup yazmayı tavsiye etmemektedir.1

Zaten Kur'ân'ı başka bir dille yazmak mümkün olmadığı gibi, doğru olarak okumak da mümkün değildir. Çünkü Kur'ân harflerinin kendisine has özellikleri vardır. Bu harflerin birçoğunun karşılığı ve okunuş şekli başka dilin alfabesinde mevcut değildir. Söyleniş bakımından birbirine benzeyen harfler olsa da, mahreçleri (ağızdan çıkış yerleri) itibariyle farklıdır.

Meselâ, Arapça için “lügat-ı dad” denir; yani Fâtiha Sûresinin sonundaki “veleddâllîn”deki “dad” harfi hiçbir lisanda bulunmamaktadır. Bu harfin bulunduğu bir kelimeyi başka bir lisanın ifade etmesi mümkün değildir.

Meselâ Türkçede sadece “h” harfi yerine Arapça'da üç çeşit “h” vardır. Noktasız “ha”, noktalı, hırıltılı “ha” ve “he”. Noktalı harfle yazılan “halaka” kelimesi “yarattı” mânâsına gelir. Fakat bu kelime noktasız “ha” ile yazıldığı ve okunduğu zaman “tıraş etti” mânâsındadır.

Yine Kur'ân harflerinin içinde üç çeşit “ze” vardır. Biri ince “ze”, biri peltek “zel”, diğeri de “zı”dır.

Türkçedeki “s” yerine üç harf bulunur. “sin, sad” ve “peltek se”. Arapçaya has bir harf vardır ki, o da “ayın” olarak okunan harftir. Bu harf başka dilde pek bulunmamaktadır.

Şimdi Kur'ân harflerini bilmeyen bir Türk, yukarıdaki harfler Türkçe ile yazıldığı zaman nasıl okuyacaktır? Bu harfleri çıkaramadığı gibi, okuduğu kelime ve âyetler de birer Kur'ân kelimesi ve âyeti olmaktan uzak olmaz mı?

Bu arada şu hususu da hatırlatmakta fayda vardır: Kur'ân-ı Kerîmin yazılışında, kelimelerinin dizilişinde, yazı karakterinde, bilhassa “Allah” lâfızlarında olduğu gibi bazı kelimelerin alt alta gelmesiyle meydana gelen tevafukta bile Kur'ân'ın mûcizeliği, Allah kelâmı olduğu, Kur'ân okumasını bilmeyen ve gözlü tabaka olarak ifade edilen ümmi kimselere bile görünür.

Diğer taraftan Kur'ân-ı Kerîmi yalnız okumak ve dinlemek değil, sadece yazısına bakarak zevk almak da mümkün olduğundan yüzüne bakmak bile ibadettir.

İşte Lâtin asıllı Türk harfleriyle yazılmış olan “Kur'ân”ı daha bunlar gibi pekçok mahzurlardan dolayı okumak doğru olmaz. Ayrıca Kur'ân okumasını öğrenmek isteyen kimse ancak onu aslından okumak sûretiyle öğrenebilir. Aksi takdirde sağlıklı bir neticeye varamaz.

1 Hanımlar Rehberi, s. 109

Yazar:
Mehmet Paksu
Kategorisi:
Soru ve Cevaplar
Gönderi tarihi: 25-10-2008
11,381 kez okundu
Bu Kategorideki Diğer Yazılar
  1. Nahl Suresi 32. ayette: "(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir." buyuruluyor. Burada "melekler" deniyor, can alan melek kaç tanedir?

  2. Fatıma Mushafı nedir? Böyle bir şey var mıdır; varsa da bu nasıl mümkün olabilir?

  3. “(Kurtuluş) ne sizin kuruntularınıza, ne de Ehl-i kitab’ın kuruntularına göre olacaktır” (Nisa 123) ayetinde geçen “siz” den maksat Müslümanlar mıdır?

  4. "Muhakkak ki muttakîler cennetlerde ve ırmakların başındadırlar. Doğruluk makamında güçlü bir hükümdarın katındadırlar" (Kamer 54; 54-55) Ayetlerin manasını açıklar mısınız?

  5. Namaz kaç vakittir? Nur Suresi 58. ayette namazın üç vakit olduğu ifade edilmiyor mu? "Ey inananlar, emriniz altında çalışanlar ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar üç kez izin almalıdırlar: Sabah namazından önce, öğle vaktinde dinlenmek için..."

  6. “Biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha, 97) ayetine göre, Altın buzağının eriyip yok olması ve küllerinin denize savrulması mümkün müdür?

  7. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin bir ksımının günümüzde uygulanamayacağı söylenmektedir. Bu konuda nasıl düşünmeliyiz?

  8. Meryem suresinin 71. ayeti kerimesinde cehennem için "içinizden oraya girmeyecek kimse kalmayacak" buyruluyor. Müminler dahi girecek mi?

  9. Madem ki şahit getiremediler, onlar Allah katında yalancılardır (Nur 13), ayetine göre yalancı şahit getirselerdi, doğru mu söylemiş olacaklardı?

  10. Abese suresinin 15-16. ayetlerinde "erdemli katipler"in Kuran'ı yazmasından mı bahsedilmektedir? Ayetlerde kastedilen mana nedir?

Block title
Block content
alah kulu (doğrulanmadı)

Alllahu Teala bütün müslümanları cehennem azabından ve şeytanın şerriden korusun ve razı olsun. Beni ve müslümanları hak yolundan ayırmasın. Amin

Ahmet UYAR (doğrulanmadı)

bu proğramları bizleri bilgi sahibi yaptığınız için cenabıallah sizlerden razı olsun