*İnşâ’allâh (a.cü); Allâh isterse, Allâh nasîb etti ise.
-İnsanın azm-ü irâdesi bir şeyin husulü için sebeb-i kâfi değildir. Ancak Allâh’ın dilemesi müstesna. O vakit yapabilirsin. Binaenaleyh istikbâlde bir fiile azmederken işi Allâh’ın irâdesine bağlamalı, inşâallâh, demeyi unutmamalı. Unuttuğun vakit de Rabbını an. Yani bu istisnâyı hasbelbeşeriyye unutmuş bulunursan hatırladığın zaman inşâallâh diyerek veya tesbîh ve istiğfar ederek Allâh’ı zikret ki bu sûretle sözün hükmü değişmezse de kusûra keffaret olur. Veya herhangi bir şeyi unuttuğun zaman acz-i beşeriyyi düşünüp Allâh’ı yâd et ki unuttuğunu hatırlayabilesin. (Elmalılı Tefsiri)
-Kur’ân ilgili âyetle mü’minlere konuşma kurallarından birini ve Allâh ile olan ilgisinin ölçü ve edebini hatırlatıyor. O halde Cenâb-ı Hakk’kın var kılıp istifademize sevk ettiği nimetlerden nasîbimizi alırken O’nun ismini yâd ederek başlamamız ve yine O’nun ismini yâd ederek bitirmemiz ve bir işe başlayacağımıza karar verirken “İnşâallâh” dememiz kadar tabii ne olabilir. Her şeyden önce Allâh’a karşı olan edeb, terbiye ve saygımızın gereğidir. (Asrın Kur’ân Tefsiri)
18/ el-Kehf -23- Hiçbir şey için, ALLÂH'ın dilemesi dışında: "Ben yarın onu yapacağım deme"
24- Ancak ALLÂH dilerse (yapacağım de). Ve unuttuğun vakit ALLÂH'ı an ve "Umarım Rabbim beni, doğruya daha yakın olana eriştirir" de.