414. DERS (Felak Suresi)

1- قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ “De ki: “Sabahın Rabbine sığınırım.”

Ayet, imkân âlemindeki bütün varlıkları içine alır. Çünkü Allahu Teâlâ, yokluk karanlıklarını yararak eşyaya vücut verdi.

Ayet, özellikle de bir asıldan çıkan pınarları, yağmurları, bitkileri, çocukları… şümulüne alır.

Ayet, örfen ise sabah ile tefsir edilir.

Cenab-ı Hakkın “Sabahın Rabbi” şeklinde anlatılması, sabah vaktinin

-Sabah ile âlemin hâlinin değişmesi,

-Gecenin ürkütücülüğünün yerini, nurun süruru alması

-Ve bu vaktin kıyamet gününün ilk vaktini hatırlatmasından dolayıdır.

-Ayrıca bu âlemden gecenin karanlığını kaldırmaya kâdir olan bir zâtın, kendisine iltica eden kimseyi de korktuğundan emin kılmaya güç yetireceğini hissettirmek içindir.

Ayette “Rab” isminin gelmesi, bu ismin zararlı şeyden sığınan kimsenin hâline daha uygun olmasındandır.

 

2- مِن شَرِّ مَا خَلَقَ “Yarattığı şeylerin şerrinden.”

Ayette, münhasıran halk âleminin gelmesi, buna mukabil olan emir âleminin tümüyle hayır olmasındandır.[1>

Halk âleminin şerri, küfür ve zulüm gibi insanın kendisine zarar vermesi veya başkasına da zarar vermesi gibi iradî durumları veya ateşin yakması ve zehirin öldürmesi gibi fıtrî durumları ifade eder.

 

3- وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ “Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden.”

Ayetteki “ğasak” kelimesi, “karanlğı büyük gece” anlamındadır. İsra suresi 78. ayette de bu anlamda kullanılmıştır. Kelimenin aslı “dolmak” manasını ifade eder.

Denildi ki: Bu kelimenin anlamı, seyelan yani akıp gitmek, boşalmaktır.

Bundan Allaha sığınılması,

-Gecede zararlı şeylerin çok olmasından,

-Bunları def etmenin zorluğundandır. Bundan dolayı denilir ki: Gece, nice feryatları gizler.

Denildi ki: Ayetteki “ğasık”tan murat ay’dır. Çünkü ay tutulur ve nuru çekilir, karanlıkta kalır.

 

4- وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ “Ve düğümlere üfleyenlerin şerrinden.”Ayet, nefislerin şerrini veya ipe düğüm yapıp da bunlara üfleyerek sihir yapan kadınları nazara verir.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre bir Yahudi bir saç teline on bir düğüm atıp Hz. Peygambere sihir yaptı, bir kuyuya gömdü. Hz. Peygamber sihirden dolayı hasta olunca, Felak ve Nas sûreleri (Muavvizetan) nâzil oldu. Hz. Cebrail sihrin yerini O’na haber verdi. Hz. Peygamber Hz. Aliyi gönderdi, o da sihir yapılan saçı getirdi. Hz. Peygamber bu iki sûreyi o saç üzerine okudu. Onun her bir ayeti okuyuşunda bir düğüm çözülüyordu ve biraz daha rahatladığını hissediyordu.Bu rivayet, kâfirlerin Hz. Peygamber hakkında “O, kendisine sihir yapılan biri” demelerinde doğru olmalarını gerektirmez. Çünkü onlar böyle demekle Hz. Peygamberin sihir vasıtasıyla –haşa- mecnun olduğunu murat etmekte idiler.

Denildi ki: Düğümlere üflemekten murat, hilelerle kadınların erkekleri baştan çıkarmasıdır.Bu ayetin evvelinde “Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden” ve sonrasında ise “Ve hased ettiği zaman hasidin şerrinden” denilerek belli kayıtla Allaha sığınılmışken, burada kayıt getirilmeden o düğümlere üfleyenlerden Allaha sığınılması, gece ve hâsidden farklı olarak o düğümlere üfleyenlerin her birinin şerîr olmasındandır.

 

5- وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ “Ve hased ettiği zaman hasidin şerrinden.”

Hasid kimse, hasedini izhar ettiğinde ve muktezasıyla amel ettiğinde…

Çünkü hasedini izhar ve bunun gereğiyle amel etmese, hased ettiği kimseye bir zarar gelmez, ancak kendi kendine zarar verir. Çünkü haset ettiği kimsenin sürur duymasından gam ve keder duyar.

Hased edenden Allaha sığınılması, insanın, hatta hayvanın başkasına zarar vermesinde temel umdenin haset olmasındandır.

Surede kendisinden sığınılan “Ğasık, düğümlere üfleyenler ve hased eden” şöyle de açıklanabilir:Ğasık, nurdan ve emsalinden boş olan şeyleri ifade eder. İnsanın kuvvetleri gibi.Düğümlere üfleyenler, nebatî kuvveleri ifade eder. Çünkü bunlar; enine, boyuna ve uzunlamasına büyümeyi sağladığından, bu üç düğüme üflemiş gibi olur.Hased eden ise, hayvanı ifade eder. Çünkü hayvan, çoğu kere başkasında olana tema etmektedir.[2>

Halk âleminden bu üçünün (yani ğasık, düğümlere üfleyenler ve hased edenin) nazara verilmesi, bunların zarar verme yönünün daha belirgin olmasındandır.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

“Bana, daha önce misli indirilmemiş iki sûre indirildi. Sen bu iki sûreden (Felak ve Nas sûrelerinden) Allah katında daha sevimli ve daha ziyade razı olacağı iki sûre okumazsın.”


[1> “Dikkat edin, yaratma ve emir O’nundur.” (A’raf, 54) ayetinden hareketle, âlemler iki grupta mütalaa edilmiştir: Halk ve emir âlemi. Halk âlemi emir âlemiyle idare edilir. Emir âlemi, zamana ve mekâna bağlı değildir. Şu kâinatın görülen ciheti halk âleminden, onun idaresiyle ilgili kanunlar manzumesi ise emir âlemindendir. Güneş halk âleminden, cazibesi ise emir âlemindendir. Beden halk âleminden, ruh ise emir âlemindendir.

[2> İnsandaki duyular, ışığın eşyayı görmemize sebep olmaları gibi, dış dünyayla irtibatımızı sağlarlar. Mesela gözümüzle renkler âlemine, kulağımızla sesler âlemine, burnumuzla kokular âlemine muhatap oluruz. Ama, ışık olmadığında etrafı göremediğimiz gibi, bu duyularımızın da nuru çekilirse ilgili âlemlerle irtibatımız kesilir. O zaman insan, âdeta câmid bir hâle gelir. Nebatî kuvveler, insanın büyümesine vesile olur. Ama bunların dengesiz olması durumunda, insan maddi ve manevi çok zararlara maruz kalır. Hayvanî kuvveler, insanı insanlıktan çıkaracak şekilde zarar verebilmektedir. Nasıl ki hayvan başkasında olana tema eder ve onu elde etmeye çalışır. Onun gibi, hayvanî kuvvelerinin tahakkümü altına giren insan, âdeta insanlıktan çıkar, bencil, egoist bir hayat yaşar.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
113. Felak
Gönderi tarihi: 17-04-2014
3,105 kez okundu
Bu Kategorideki Diğer Yazılar
Block title
Block content