1- وَالضُّحَى “Andolsun kuşluk vaktine.”
Duha, güneşin yükselme vaktidir. Ayette buna yemin edilmesi, gündüzün o vakitte daha kuvvet bulmasındandır.
Veya Hz. Musa Rabbiyle o vakitte konuştu, Hz. Musa ile yarışan sihirbazlar o vakitte secdeye vardılar.
Veya “O beldelerin ahalisi, gece uyurlarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular?” “Yoksa beldelerin ahalisi, gündüz vakti eğlenirlerken onlara azabımızın gelmesinden emin mi oldular?” (A’raf, 97-98) ayetinde “duha” kelimesinin gece kelimesine mukabil kullanılmasının delâletiyle, “duha”dan murat gündüz de olabilir.
2- وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَى “Andolsun sakinleştiği zaman geceye.”
Denizin dalgalarının sükûnet bulması gibi, ahalisi veya karanlığı sükûnet bulduğunda geceye.
Bir önceki “Leyl” sûresinde önce gece, sonra gündüz zikredilmişti. Burada ise önce gündüz, sonra gece zikredildi.
Öncekinde gecenin önce zikredilmesi asıl olması itibarıyla, burada ise gündüzün önce zikredilmesi şeref itibarıyladır.
3- مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَى “Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.”
Veda eden kimsenin veda ettiğinden alakasını kesmesi gibi, Rabbin seninle alakasını kesmedi, seni terketmedi.
Bu ifade, yeminin cevabıdır.
Sebeb-i Nüzûl
-Rivayete göre, Kehf sûresinde geçtiği üzere, Hz. Peygamberin (asm) “inşaallah” demeyi ihmal etmesi,
-Veya ısrarla isteyen bir kimseyi azarlaması,
-Veya ölü bir köpek yavrusunun Hz. Peygamberin yatağının altında olması,
-Veya başka bir sebeple vahiy günlerce gecikti.
Bunun üzerine müşrikler “Muhammedin Rabbi O’nu terk etti ve O’na kızdı” dediler. Onları red için bu sûre nazil oldu.
4- وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى “Ahiret senin için dünyadan daha hayırlıdır.”
Çünkü ahiret bâkidir, rahatsızlık verici şeylerden uzaktır. Dünya ise fânidir, zararlı şeylerle iç içedir.
Sanki Allahu Teâlâ dünyada vahyi göndermeye ve ikramda bulunmaya devam edeceğini bildirdikten sonra, bundan daha yüce ve daha büyüğünü de ahirette vereceğini vaat etti.
Ayette şu mana da olabilir: Senin işinin sonu başından daha hayırlıdır. Çünkü Hz. Peygamber devamlı yükselmede ve kemâlde ilerlemekteydi.
5- وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى “Rabbin Sana mutlaka verecek ve Sende razı olacaksın.”
Ayet, Cenab-ı Hakkın Hz. Peygambere verdiği “nefsin kemâli”, “davasının galip gelmesi”, “dininin hâkim olması” ve künhünü ancak kendisinin bildiği ilerde vereceği ikramları içine alan bir vaattir.
Ayettegeçenسَوْفَ “sevfe” uzak gelecek manası ifade eder. Bunun ba
şına te’kid ifade eden lâm harfi gelmesi şu manayı ders verir: “Allahın sana bu ihsanları bazı hikmetlere binaen gecikse bile, mutlaka gerçekleşecektir.”
6- أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَى “O, Seni yetim bulup da barındırmadı mı?”
Buradan itibaren Cenab-ı Hak Hz. Peygambere geçmişte verdiği nimetlerin bir kısmını sayar. Bunda, “geçmişte bunları ihsan eden, velev gecikse de ilerde yine ihsanda bulunacaktır” manasına bir tenbih vardır.
7- وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى “Seni yol bilmez bulup yola iletmedi mi?”
Sen daha önce hikmet ve hükümleri bilmezken; vahiyle, ilhamla ve tefekküre muvaffak kılarak Sana hikmeti ve hükümleri öğretti.
Hz. Peygamber, amcası Ebu Taliple Şama giderken bir ara kaybolmuştu. Keza süt annesi Halîme, O’nu sütten kesip dedesi Abdülmüttalibe getirirken Hz. Peygamber kaybolmuştu. Ayet, bu iki olaya da işaret edebilir.
8- وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَى “Seni ihtiyaç içinde bulup zengin etmedi mi?”
9- فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ “Öyleyse yetime sakın kahırlanma.”
10- وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ “Dilenciyi de azarlama.”
11- وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ “Rabbinin nimetine gelince; tahdis-i nimette bulun (onu yâd et).”
Çünkü nimeti bu şekilde yâd etmek, o nimetin şükrüdür.
Denildi ki, nimetten murat nübüvvettir. Buna tahdis-i nimet ise, onu tebliğ etmektir.
Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Kim Duha sûresini okusa, Allahu Teâlâ onu Muhammedin şefaatine nail olacaklardan yapar. Her yetim ve dilenci sayısınca ona haseneler yazar.