1- وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا “Andolsun güneş’e ve onun aydınlığına.”
2- وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا “Andolsun onu izlediğinde ay’a.” Ayın güneşi izlemesi,
-Kamerî takvime göre aybaşında güneşten sonra doğması,
-Veya ayın ondördünde dolunay gecesi güneşin batışından sonra çıkması,
-Veya yuvarlak oluşu ve nurunun kemâlinde güneşe tâbi olmasıdır.
3ّ- وَالنَّهَارِ إِذَا جَلَّاهَا “Andolsun güneş’i açığa çıkardığında gündüze.”
Çünkü gündüz ilerledikçe güneş daha açık bir şekilde tecelli eder, görülür.
Veya ayete “gündüz; karanlığı, dünyayı veya arzı açtığında” şeklinde de mana verilebilir. Bunların her ne kadar zikri geçmemişse de, gündüzün bunlarla münasebeti malumdur.
4- وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا “Andolsun onu örttüğünde geceye.”
Gece, güneşi bürüyüp ziyasını örttüğünde veya gece, afakı veya arzı bürüdüğünde…
5- وَالسَّمَاء وَمَا بَنَاهَا “Andolsun göğe ve onu bina edene.”
Ayette “men” yerine “ma” gelmesi vasıf olma manası murat edilmesindendir. Yani, “semayı bina etmeye kâdir olan şeye yemin ederim.” Onun varlığına ve kudretinin kemâline, semanın bina edilmesi delalet etmektedir.
6- وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا “Andolsun yere ve onu döşeyene.”
7- وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا “Andolsun nefse ve onu biçimlendirene.”
Ayette nefsin elif-lâmsız gelmesi “(İşte o zaman), her nefis ne getirmiş olduğunu anlar.” (Tekvîr, 14) ayetinde olduğu gibi teksir veya tazim içindir. Murat, Hz. Âdemin nefsidir.[1>
8- فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا “Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene ki.”
Nefse fücur ve takvanın ilham edilmesi, bunların fehmettirilmesi ve fücur ve takva hallerinin bildirilmesidir.
Veya bunları yapabilme imkânının verilmesidir.
9- قَدْ أَفْلَحَ مَن زَكَّاهَا “Nefsini arıtan elbette kurtulmuştur.”
İlim ve amelle nefsini arıtan felaha ermiştir.
Ayet, buraya kadar yapılan yeminlerin cevabıdır.
Cenab-ı Hak, nefsin kemâle ermesini murat etti, bunun için insanları Allahın varlığına, zâtının zorunlu oluşuna ve sıfatlarının kemâline delalet eden durumlara yemin etti. Bunları bilmek nazarî (teorik) kuvvetin derecelerinin en ilerisidir.
Ayrıca kasem edilen şeyler insanlara Allahın büyük nimetlerini hatırlatmaktadır. Bu hatırlatma, Allahın nimetlerinde müstağrak olmaya onları sevkeder. Bu ise, amelî (pratik) kuvvetin kemâlatının en nihaî noktasıdır.
Denildi ki: Burada nefisle ilgili hâllerin yer alması istidradidir. Yeminin cevabı ise, ayette yer almayan mahzuf bir cümledir. Bunun takdiri ise şöyledir: Allahu Teâlâ Hz. Salih Peygamberi yalanlayan Semud kavmini helâk ettiği gibi, Hz. Peygamberi (asm) yalanlayan Mekke kâfirlerini de helâk edecektir.
1ّ0- وَقَدْ خَابَ مَن دَسَّاهَا “Onu kötülüklere daldıran ise ziyan etmiştir.”
Cehaletle ve itaatten çıkarak nefsini nakıs bırakan ve kemalâtının ortaya çıkmasına engel olan ise, ziyan etti.
11- كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا “Semud, azgınlığıyla Hakk’ı yalanladı.”
Semud kavmi, tuğyanları sebebi ile yalanladı.
Veya “Semûd’a gelince, onlar tâğıye ile helak edildiler.” (Hakka, 5) ayetinde olduğu gibi, “kendilerini helak edecek taşkın azabı yalanladılar” manasını da ifade edebilir.
12- إِذِ انبَعَثَ أَشْقَاهَا “Hani onların en azgını ileri atılmıştı.”
Bundan murat, Semud kavminin en şakisi olan kimsenin, Hz. Salihe bir mu’cize olarak gönderilen deveyi kesmek için ileri atılmasıdır.
13- فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا “Allah’ın Rasûlü de onlara:“Allah’ın devesini ve onun su nöbetini gözetin” demişti.”
Allahın rasûlü Hz. Salih onlara “Allahın devesini bırakın, onu kesmekten sakının, su içmesine engel olmayın” demişti.
14- فَكَذَّبُوهُ “Fakat onlar Onu yalanladılar.”
Onlar ise, Hz. Salihin “şayet deveye bir şey yaparsanız başınıza bir azap gelecek” şeklindeki uyarısını yalanladılar.
فَعَقَرُوهَا “Deveyi kestiler.”
فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُم بِذَنبِهِمْ فَسَوَّاهَا “Rableri de günahlarından dolayı onları cezalandırdı da orayı dümdüz etti.”
Öyle ki küçük büyük hiçbiri kurtulamadı, hepsini içine alan bir azap başlarına geldi.
15- وَلَا يَخَافُ عُقْبَاهَا “Ve Allah, bunun sonucundan çekinmez de!”
Allah onları helak etmekten ve helak etmenin akıbetinden çekinmez ki, onlardan geriye bir şey bıraksın.Ayetteki و vav, hal bildirir. Yani, “Allah sonucundan çekinmez bir şekilde, onları cezalandırdı.”
Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Şems sûresini okuyan kimse, güneş ve ayın üzerine doğduğu her şeyi sadaka olarak vermiş gibidir.”
[1> Hz. Âdem, bütün insanlığın temsilcisidir. Onun mahiyeti, bütün evladında da bulunmaktadır.