1- وَيْلٌ لِّلْمُطَفِّفِينَ “Eksik ölçüp tartanların vay haline!”
Sebeb-i Nüzûl
Rivayete göre Medine halkı İslâm öncesi ölçü-tartıda en problemli kimselerdi. Bu ayetler indiğinde durumlarını düzelttiler. Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Beş şey beş şeyle beraberdir:
1-Bir kavim ahdi bozduğunda Allah onlara düşmanlarını musallat eder.
2-Allahın indirdiğiyle hükmetmediklerinde içlerinde fakirlik artar.
3-İçlerinde fuhşiyat arttığında buna bağlı ölümler de yaygınlaşır.
4-Ölçüde hile yaptıklarında mahsul azalır, kıtlıkla cezalandırılırlar.
5-Zekâtı vermediklerinde yağmurdan mahrum kalırlar.
2- الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُواْ عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ “Onlar insanlardan bir şey aldıkları zaman eksiksiz isterler.”
3- وَإِذَا كَالُوهُمْ أَو وَّزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ “Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar.”
4- أَلَا يَظُنُّ أُولَئِكَ أَنَّهُم مَّبْعُوثُونَ “Onlar diriltileceklerini zannetmiyorlarmı?”
Çünkü diriltileceklerini zannedenler böyle çirkin işlere cesaret edemezler. Böyle olunca, tereddütsüz iman edenler elbette ve elbette böyle çirkin şeyler yapmazlar.
Ayetin üslûbunda, onların hâlini inkâr etme ve durumlarına hayret ettirme vardır.
5- لِيَوْمٍ عَظِيمٍ “Büyük bir gün için.”
6- يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ “O günde insanlar Rabblerinin huzurunda divan duracaklar.”
Şu durumlar, ayetin anlatımını çok daha etkin kılmıştır:
-Onların hâlini inkâr ve durumlarına hayret ettirmek.
-Zannın zikredilmesi.
-Gelecek bir hesap gününden bahsederken o günün “büyük” olduğunu nazara vermek.
-İnsanların o günde Allahın huzurunda divan durmaları.
-Cenab-ı Haktan “âlemlerin Rabbi” olarak bahsedilmesi.
İşte bütün bu özellikler, eksik ölçüp tartmayı yasaklamada ve bunun günahının çok büyük olduğunu bildirmede birbirini teyid eden ifadelerdir.
7- كَلَّا “Hayır, asla!”
“Hayır, asla” ifadesi eksik ölçüp tartmaktan, ahiret ve hesaptan gaflet etmekten şiddetle sakındırır.
إِنَّ كِتَابَ الفُجَّارِ لَفِي سِجِّينٍ Facirlerin yazısı muhakkak Siccin’dedir.”
Siccin, sonraki ayetin de dikkat çektiği üzere, ins ve cinnin facirlerinin amellerini cem eden bir kitaptır.
8- وَمَا أَدْرَاكَ مَا سِجِّينٌ “Bildin mi sen, Siccin nedir?”
9- كِتَابٌ مَّرْقُومٌ “Yazılmış bir kitaptır o.”
O, yazısı gayet net bir kitaptır.
Veya öyle bir alamettir ki, onu gören onların amellerinde bir hayır olmadığını hemen anlar.
Siccîn kelimesi “sicn” kelimesinden gelir. Bu kelime “hapis” anlamındadır. Onların amel defteri için “Siccin” kelimesi kullanılması, o yüzden cehennem hapsi yaşayacak olmalarındandır.
10- وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ “O gün yalanlayanların vay haline!”
O gün hakkı yalanlayanların veya bu ayette bildirileni yalanlayanların vay hâline!
11- الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ “Onlar din gününü yalanlıyorlar.”
Ayetin bu kısmı, önceki ayette nazara verilen “tekzip edenlerin” neyi yalanladıklarını tahsis eder, açıklık getirir.
12- وَمَا يُكَذِّبُ بِهِ إِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ “Onu ancak haddi aşan ve günaha düşkün olanlar yalanlar.”Haddi aşan, ancak tefekkürden gafil, taklitte ölçüyü kaçırmış, öyle ki Allahın kudretini ve ilmini az bulup yeniden yaratmayı imkânsız gören kimsedir.
Günaha düşkün olan ise, insanı kemâlden uzaklaştıran şehevî şeylere dalan kimsedir. Öyle ki bu şehevî şeyler onu başka şeylerle meşgul olmaktan alıkoymuş, ahirette fayda vermeyecek şeylerde maharet sahibi olmaya onu sevk etmiştir.
13- إِذَا تُتْلَى عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ “Ayetlerimiz ona okunduğu zaman, “eskilerin masalları” der.”
Ayetlerimiz kendisine okunduğunda aşırı cehaleti ve haktan yüz çevirmesi sebebiyle, aklî deliller ona bir fayda vermediği gibi, naklî şâhitler de bir fayda vermez.
14- كَلَّا “Hayır, asla!”
“Kellâ” ifadesi, onu böyle söylemekten şiddetle sakındırır.
بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ “Doğrusu, onların kesbettikleri yüzünden kalpleri pas tutmuştur.”
Ayet, hem onların sözünü reddeder, hem de onları bu söze sevkeden durumu beyan eder. Şöyle ki: Günahlara iyice dalmaları sebebiyle günah sevgisi kendilerine hükmetti. Öyle ki, bu onların kalplerinde bir pas hâlini aldı, kendilerini manen kör edip hakkı ve batılı ayırt edemez hâle getirdi. Çünkü, bir şeyi çokça yapmak onu meleke hâline getirir. Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Kul ne zaman bir günah işlese kalbinde siyah bir nokta meydana gelir. Bu hâl devam ettikçe sonunda kalbi kapkara olur.”
15- كَلَّا “Hayır, asla!
Ayetin bu ifadesi, kalpte pas tutacak şeyleri yapmaktan şiddetli bir sakındırmadır.
إِنَّهُمْ عَن رَّبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّمَحْجُوبُونَ “Şüphesiz onlar, o gün Rablerinden perdelidirler.”
Onlar o gün, mü’minlerin hilafına, Rablerini göremezler.
Mu’tezile gibi rüyetullahı inkâr edenler, ayeti onların zilletini beyan eden bir temsil olarak değerlendirdiler. “Hükümdarın huzuruna girmek isteyenbundan men edildiğinde nasıl perişan olursa, bunlar da benzeri bir zilleti yaşayacaklardır” dediler.
Veya “onlar Rablerinin rahmetinden”, “O’nun kurbiyetinde bulunmaktan mahrumdurlar” şeklinde te’vil ettiler.
16- ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُو الْجَحِيمِ “Sonra onlar muhakkak cehenneme girecekler.”
17- ثُمَّ يُقَالُ هَذَا الَّذِي كُنتُم بِهِ تُكَذِّبُونَ “Sonra onlara denilecek: İşte bu, yalanlayıp durduğunuz şeydir.”
Cehenneme atıldıklarında zebâniler kendilerine böyle söylerler.
18- كَلَّ “Hayır!”
“Kella” ifadesinin burada tekrar edilmesi şundandır: Biraz üstte “Kella” denilerek facirlere vaîdde bulunuldu. Burada da ebrara (iyilere) vaad edilenler beyan edilecektir.
Bu şekilde gelmesinde ölçü ve tartıda noksan yapmanın fücur olduğunu, tam ölçüp tartmanın ise iyilik olduğunu hissettirmek vardır.
Veya “kella!” lafzı onları yalanlamaktan sakındırmak için gelmiştir.
إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ “İyilerin yazısı muhakkak illiyyîn’dedir.”
19- وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ “Bildin mi sen, illiyyîn nedir?”
20- كِتَابٌ مَّرْقُومٌ “Yazılmış bir kitaptır o.”
21- يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَ “Mukarreb (Allah’a yakın olanlar) ona şâhit olur.”Mukarreb olanların ona şahit olması, onu ulaşıp okumaları veya kıyamet günü onda olana şehadet etmeleridir.
22- إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ “İyiler gerçekten bir nimet içindedir.”
23- عَلَى الْأَرَائِكِ يَنظُرُونَ “Koltuklar üzerinde, nazar ederler.”
Kamelyada koltuklar üzerinde bolca nimetler içindedirler. Kendilerine verilen nimetlere ve keyif verici durumlara nazar ederler.
24- تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ “Yüzlerinde nimetin sevincini görürsün.”
25- يُسْقَوْنَ مِن رَّحِيقٍ مَّخْتُومٍ “Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir.”
26- خِتَامُهُ مِسْكٌ “Onun sonu misktir.”
Belki de bu tasvirler, cennet içeceğinin nefasetini anlatan bir temsildir.
وَفِي ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ “İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.”
27- وَمِزَاجُهُ مِن تَسْنِيمٍ “Onun karışımı Tesnim’dendir.”
Tesnim adıyla bir pınar vardır. Buna “tesnim” denilmesi yüksek bir mekânda olması ve içeceğinin çok kaliteli olmasındandır.
28- عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ “Mukarreb (Allah’a yakın olanların) içecekleri bir kaynaktır o.”
Mukarreb olanlar bunu katışıksız içerler. Çünkü onlar Allah dışında bir şeyle meşgul olmamışlardır. Diğer cennet ehline ise, bundan karıştırılarak verilir.
29- إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُواْ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ “Doğrusu o cürüm işleyenler, iman edenlere gülüyorlardı.”
Kureyş reisleri gibi önde gelen mücrimler, fakir mü’minlerle dalga geçiyorlardı.
30- وَإِذَا مَرُّواْ بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ “Onlara uğradıklarında birbirlerine göz kırpıyorlardı.”
31- وَإِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمُ انقَلَبُواْ فَكِهِينَ “Ehillerine döndüklerinde zevklenerek dönüyorlardı.”
Ehillerine vardıklarında, fakir mü’minlerle dalga geçmekten mesrur bir şekilde dönerlerdi.
32- وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَؤُلَاء لَضَالُّونَ “Onları gördüklerinde, “işte bunlar yoldan sapmış kimseler” diyorlardı.”Mü’minleri gördüklerinde, onların dalalette olduğunu söylerlerdi.
33- وَمَا أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ “Oysa onlar üzerine bekçi olarak gönderilmemişlerdi.”
Hâlbuki onlar, mü’minlerin doğru veya yanlış yolda olduklarına denetleyici olarak gönderilmediler.
34- فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُواْ مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ “İşte bugün de iman edenler kâfirlere gülecek.”
Artık bugün mü’minler onları cehennem ateşinde zelil, mağlup bir şekilde görünce onların hallerine gülerler.
Denildi ki: Cehennemdeki kimselere cennete bir kapı açılır “haydi, bulunduğunuz yerden çıkın, buradan girin!” denilir. Kapıya vardıklarında kapı üzerlerine kapatılır. O zaman ehl-i iman onların hâline gülerler.
35- عَلَى الْأَرَائِكِ يَنظُرُونَ “Koltuklar üzerinde, nazar ederler.”
Bu kısım hâl cümlesidir. Yani, “mü’minler koltuklar üzerinde oldukları halde, o kâfirlerin haline nazar ederler, onlara gülerler.”
36- هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ “Nasıl, kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?”
Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Mutaffifin sûresini kim okusa, Allahu Teâlâ kıyamet günü ona rahik-ı mahtumdan içirir.”