1- يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ “Ey Peygamber!”
لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاتَ أَزْوَاجِكَ “Eşlerinin rızasını esas alarak, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?”
Sebeb-i Nüzûl
Rivayete göre Hz. Peygamber (asm), Hz. Aişe veya Hz. Hafsanın gününde Hz. Mariye ile beraber oldu. Hz. Hafsa buna muttali olunca Hz. Peygamberi kınadı, O da Hz. Mariye’yi kendisine haram kıldı. Ayet, bu münasebetle nazil oldu.
Denildi ki: Hz. Peygamber (asm) Hz. Hafsa’nın yanında bal şerbeti içmişti. Hz. Aişe, Hz. Peygamberin diğer iki hanımı Hz. Sevde ve Hz. Safiye ile ağız birliği edip “Senden meafir kokusu duyuyoruz” dediler.[1> O da bal şerbeti içmeyi kendine haram kılınca, ayet nazil oldu.
وَاللَّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ “Allah Ğafur – Rahîm’dir.”
Allah Ğafur’dur, bağışlayıcıdır, Senin bu zelleni de bağışlar. Çünkü Allahın helâl kıldığını haram yapmak caiz değildir.
Rahîm’dir, bundan dolayı ceza vermeyip sadece ismetini korumak için itapta bulunmakla Sana rahmetini göstermiştir.
2- قَدْ فَرَضَ اللَّهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ أَيْمَانِكُمْ “Allah (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmayı size meşru kılmıştır.”
Yeminlerin bozulması,
-Ya keffaretini vermek suretiyle,
-Veya “inşaallah” kaydı getirmek suretiyle olur. O zaman yemininde yalancı çıkmamış olur.
وَاللَّهُ مَوْلَاكُمْ “Allah, Mevla’nızdır.”
وَهُوَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ “O, Alîm’dir – Hakîm’dir.”
Sizin maslahatınıza olanları bilir; fiillerinde ve hükümlerinde hikmet sahibidir.
3- وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَى بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا “Hanî Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti.”Hz. Peygamber, hanımı Hafsa’ya
-Mariye’yi veya balı kendisine haram kıldığını,
-Veya kendisinden sonra hilafete Hz. Ebubekir ve Hz. Ömerin geçeceğini söylemişti.
فَلَمَّا نَبَّأَتْ بِهِ وَأَظْهَرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَأَعْرَضَ عَن بَعْضٍ “Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber’e açıklayınca, Peygamber (eşine) bir kısmını bildirmiş bir kısmından da vazgeçmişti.”
Hafsa, Aişeye bu sırrı haber verdi. Allah, sırrının ifşa edildiğine Peygamberi muttali kıldı. Peygamber, Hafsaya yaptığının bir kısmını bildirdi, bazısını da bir ikram olarak söylemedi.
Veya yaptığı bu hataya mukabil Hafsa’yı boşadı, bazı yaptığına ise bir şey demedi.[2>
فَلَمَّا نَبَّأَهَا بِهِ قَالَتْ مَنْ أَنبَأَكَ هَذَا “Peygamber bunu ona haber verince eşi: “Bunu sana kim söyledi?” dedi.”
قَالَ نَبَّأَنِيَ الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ “Peygamber “Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi” dedi.”
4- إِن تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ “Eğer siz ikiniz Allah’a tevbe ederseniz (ne iyi).”
Ayet, daha şiddetli bir kınama ifade etmesi için iltifat yoluyla Hafsa ve Aişeye bir hitaptır.[3>
فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا “Çünkü kalpleriniz kaydı.”Hz. Peygamberin sevdiğini sevmeniz, hoşlanmadığından hoşlanmamanız gerekirken, kalplerinizde tevbeyi gerektirecek bir kayma oldu.
وَإِن تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلَاهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمَلَائِكَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ظَهِيرٌ “Eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka çıkarsanız, bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, mü’minlerin salihi de.”O hiçbir zaman Allah, melekler ve salih mü’minlerin yardımından mahrum kalmayacak. Çünkü, Allah O’nun yardımcısıdır. Kerubiyyun meleklerin reisi O’nun arkadaşıdır. Salih mü’minler de Onun etbaı ve yarenleridir.
وَالْمَلٰئِٓكَةُ بَعْدَ ذٰلِكَ ظَه۪يرٌ “Bundan sonra melekler de ona arka çıkarlar.”
Cebrail de meleklerden olduğu hâlde ayrıca ismen zikredilmesi, büyüklüğüne işarettir.
“Mü’minlerin salihi” ifadesi cins ifade eder. Yani, “bütün salih mü’minler” manasına gelir.
“Meleklerin de Ona arka çıkması”, Allahın O’na yardımının bir şeklidir ve bu ifadede onların yardımının büyüklüğüne dikkat çekmek vardır.
5- عَسَى رَبُّهُ إِن طَلَّقَكُنَّ أَن يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِّنكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُّؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَأَبْكَارًا “Eğer sizi boşarsa, umulur ki Rabbi O’na, sizden daha hayırlı, kendisini Allah’a teslim eden, inanan, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verir.”
Ayette Hz. Peygamberin Hz. Hafsa’yı boşamadığına ve diğer kadınlar içinde Onun hanımlarından daha hayırlılar olduğuna bir delâlet yoktur. Çünkü “eğer sizi boşarsa” ifadesi, onlardan birini boşamış olmasına aykırı değildir. Olmamış bir şeye talik edilenin vukuu vacip olmaz.
“Sâihat” ifadesi “oruç tutanlar” anlamında kullanıldığı gibi, “hicret edenler” manasına da gelir.
6- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا “Ey iman edenler!”
قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا “Kendinizi ve ehlinizi ateşten koruyun.” kınama manasını ifade eder.
وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ “Onun yakıtı insanlar ve taşlardır.”
Günahları terk ederek ve tâati işleyerek kendinizi, nasihatle ve güzel terbiye ile de ailenizi ateşten koruyun.
عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ “Onun başında gayet sert, şiddetli melekler vardır.”
Oraya görevli zebaniler vardır. Bunların sözleri sert, fiilleri şiddetlidir.
Veya tabiatları sert, şiddet uygulamaktan zevk alan varlıklardır. Çok şiddetli fiilleri yapmak, bunlara güç gelmez.[4>
لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ “Onlar, Allah’ın verdiği emirlere karşı gelmezler.”
وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ “Ve ne emredilse onu yaparlar.”
Bunların geçmişte Allahın emirlerine karşı gelmeleri olmadığı gibi, gelecekte de daima emredilenleri yapmaya devam edeceklerdir.
Veya, bunlar ilâhî emirleri kabulden ve gereğini yapmaktan geri durmazlar ve kendilerine ne emredilirse onu yaparlar.
7- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَ “Ey kâfirler! Bugün özür beyan etmeyin.”
إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ “Siz ancak işlediklerinizin cezasını çekeceksiniz.”
Onlar cehenneme alınırken kendilerine böyle denilir.
“Bugün özür beyan etmeyin” denilmesi,
-Gerçek anlamda özürleri olmadığından,
-Veya özür beyan etseler bile bir faydası olmayacağındandır.
8- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا تُوبُوا إِلَى اللَّهِ تَوْبَةً نَّصُوحًا “Ey iman edenler! Tevbe-i nasuh ile Allah’a dönün.”
Gayet samimi ve ciddi bir şekilde tevbe edin.
Hz. Ali’ye tevbeden sorulmuş, şöyle cevap vermişti:
“Tevbe, altı özelliği cem eder:
-Geçmiş günahlarına pişmanlık,
-Yapamadığı farzları iade etmek,
-Kul hakkını ödemek,
-Hasımlarıyla helâlleşmek,
-Bir daha dönmemeye azmetmek,
-Evvelinde nefsini günahlarla şımarttığın gibi, tevbeden sonra onu tâatte terbiye etmek.
عَسَى رَبُّكُمْ أَن يُكَفِّرَ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ “Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar.
Ayette “Umulur ki” denilmesi, üslûp itibarıyla hükümdarlar tarzında bir anlatımla o şeyin tahakkukunu bildirmektir.[5>
Böyle bir üslûpla ifâde edilmesinde,
-Verilecek bu mükâfatın Allahtan bir lütuf olduğunu,
-Bunu yapmanın Allaha vacip olmadığını,
-Ve kulun daima havf ve recâ arasında olması gerektiğini hissettirmek vardır.
يَوْمَ لَا يُخْزِي اللَّهُ النَّبِيَّ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ “O gün Allah Peygamber’i ve onunla birlikte iman edenleri utandırmaz.”Ayette Hz. Peygamberle beraber olanları övmek ve onlardan yüz çevirenlere ise tarizde bulunmak vardır.[6>
نُورُهُمْ يَسْعَى بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِمْ “Onların nuru, önlerinde ve sağlarında koşar.”
Onların nuru sırat üzerinde önlerinden ve sağlarından koşar.
Münafıkların nuru ise söner.
يَقُولُونَ رَبَّنَا أَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَا “Şöyle derler: Ya Rabbena! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla.”
إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Şüphesiz sen her şeye kâdirsin.”
Denildi ki: O gün mü’minlerin nurları amellerine göre farklılık arzeder. Onlar da Allahtan bir lütuf olmak üzere nurlarının tamamlanmasını isterler.
9- يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ “Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et.”
وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ “Ve onlara karşı sert davran.”
Kâfirlere karşı kılıçla, münafıklara karşı da delille cihad et.
Onlarla yaptığın cihadda rıfk ile muamele uygun olmadığında, sertlikle muamelede bulun.
وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ “Onların varacağı yer cehennemdir.”
وَبِئْسَ الْمَصِيرُ “Ne kötü varılacak yerdir orası!”
10- ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ كَفَرُوا اِمْرَأَةَ نُوحٍ وَاِمْرَأَةَ لُوطٍ “Allah, inkâr edenlere misal olarak Nûh’un karısı ile Lût’un karısını gösterdi.”
كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ “Bu ikisi, kullarımızdan iki Salih kulun nikâhı altında idiler.”Hz. Nûh ve Hz. Lût hakkında “salih iki kulumuz” denilmesinde, onların büyüklüğünü nazara vermek vardır.
فَخَانَتَاهُمَا “Ama onlara hıyanet ettiler.”
Ancak Nûh’un ve Lût’un eşleri, nifak ile onlara hıyanet ettiler.[7>
فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا “Kocaları, Allah’tan hiçbir şeyi onlardan savamadı.”
Kocalarının peygamber olması Allahtan onlara gelen azaptan hiçbir şeyi savamadı.
وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ “Onlara: “Haydi girenlerle birlikte siz de ateşe girin!” denildi.”Bu onlara ölümleri anında denilmiştir veya kıyamet günü denilecektir.
11- وَضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِّلَّذِينَ آمَنُوا اِمْرَأَةَ فِرْعَوْنَ “Allah, inananlara da mi sal olarak Firavun’un karısını gösterdi.”
Firavunun hanımı, Asiye’dir. Bu misalle, kâfirlerle akraba olmanın bir zarar vermiyeceği Hz. Asiye’nin hâliyle anlatılmıştır. Ayrıca Hz. Asiyenin en şedid bir Allah düşmanının nikahı altında iken, Allah nezdinde olan konumuna dikkat çekilmiştir.
إِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ لِي عِندَكَ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ “O şöyle demişti: Rabbim! Bana nezdinde, cennette bir ev yap.”
“Nezdinde” ifadesi
-“Rahmetine yakın”
-Veya “mukarreb olanların derecelerinin en üstünde” manasını ifade eder.
وَنَجِّنِي مِن فِرْعَوْنَ وَعَمَلِهِ “Beni Firavun ve onun amelinden kurtar.”
Beni onun habis nefsinden ve kötü amelinden kurtar.
وَنَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ “Beni şu zalim toplumdan da kurtar!”
Beni, zulümde ona tâbi olan Kıbtiler’den de kurtar.
12- وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا “İffetini korumuş olan İmrân kızı Meryem’i de (Allah örnek gösterdi.)”
Hz. Meryem’in nazara verilmiş olması, evli olmayan kızlara bir tesellidir.
فَنَفَخْنَا فِيهِ مِن رُّوحِنَا “Biz, ona ruhumuzdan üfledik.”
“Ruhumuzdan” denilmesi, ortada bir vasıta olmadan yaratılmayı ifade eder.
وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ “Ve Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti.”
“Rabbinin kelimeleri”nden murat,
-İndirmiş olduğu sahifelerdir.
-Veya peygamberlerine vahyettiği şeylerdir.
وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ “O, gönülden itaat edenlerdendi.”
Ayette “Kânitîn” ifadesi “Allaha tâate devam eden erkekler” manasına gelir. Erkek sığasıyla gelmesi tağlîb kabilindendir.[8> Ayrıca, Hz. Meryemin tâat hususunda kâmil erkeklerden geri kalmadığını da hissettirmektedir. Öyle ki, O da onlardan sayılmıştır.
Veya “Allaha itaat edenlerin neslindendi” manası da verilebilir.
Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Erkeklerden kâmil olanlar pek çoktur. Lakin kadınlardan ancak dördü kemâle ermiştir. Firavunun hanımı Asiye, İmranın kızı Meryem, Huveylid’in kızı Hatice ve Muhammedin kızı Fatıma. Aişe’nin diğer kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.”
Yine şöyle buyurur:
“Her kim Tahrim sûresini okusa, Allah ona “nasuh tevbesi” nasip eder.”
[1> Meafir, nahoş kokulu bir bitkidir.
[2> Bu rivayet sahihse şunu bilmek gerekir: Bu boşama, tüm nikah bağlarını koparan bir boşama olmayıp bir uyarı niteliğindedir. Çünkü Hz. Peygamberin Hz. Hafsa ile evliliği devam etmiştir.
[3> Buradaki “iltifat” ifadesi edebiyatta bir anlatım şeklini ifade eder. Birisinin gıyabında ondan söz ederken birden hitap yoluyla seslenmek veya tersini yapmak gibi anlatıma “iltifat” denilir. Evvelinde, Hz. Hafsa ve Hz. Aişe’den üçüncü şahıslar olarak bahis vardı. Burada doğrudan kendilerine seslenilmesi, daha şiddetli bir
[4> Ayet, “cehennem gardiyanları” olan zebanileri tasvir etmektedir. Bunların kaba tabiatlı, ilâhî emirle şiddet uygulamaktan zevk almaları, cehennemin dehşetini gösterir.
[5> Yani, normalde bu ifade o şeyin olacağına delâlet etmez, bir ihtimal bildirir. Ama âdil, muktedir bir hükümdar “umulur ki şöyle yaparız” dediğinde, o şeyin olacağını söylemiş olur.
[6> Yani, Allah peygamberini ve O’nunla beraber iman etmiş olanları o gün utandırmaz. Ama O’nun yanında yer almayanları utandırır, zillete düçar eder.
[7> Bundan maksat, peygamber eşleri oldukları halde Hz. Nûh ve Hz. Lût’a karşı onların düşmanlarıyla işbirliği yapmış olmalarıdır. Yoksa İbnu Abbasın da dikkat çektiği gibi, kocalarını aldatmaları değildir. .
[8> “Kameran” ifadesi “iki ay” demek olduğu halde, “ay ve güneş” anlamında kullanılır. “Kânitîn” ifadesi de aslında erkekler için kullanılmakla beraber, burada Hz. Meryem için kullanılmıştır. Bu gibi kullanımlara “tağlib” denir.