357. DERS (Hadid Suresi, 1 - 19) Mevcûdâtın Tesbihi

1ِ- سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ı tesbih eder.”

وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ “O, Azîz – Hakîm’dir.”

“Göklerde ve yerde olanların hepsinin Allahı tesbih ettiği” bu sûrede nazara verildiği gibi, ayrıca Haşir ve Saff sûresinde geçmiş zaman sığasıyla, Cum’a ve Teğabün sûresinde geniş zaman sığasıyla zikredildi. Bu, bütün varlıkların bütün zamanlarda Allaha tesbih ettiklerini hissettirmek içindir. Çünkü onların tesbih etmeleri açık bir delâlettir, farklı hallerle farklılık göstermez. İsra sûresinde ise “Sübhane” şeklinde mutlak olarak gelmesi daha etkin bir anlatımdır. Mutlak gelmesiyle, bütün hâllerde her şeyden tesbih edilmeye layık olduğunu hissettirir.

Aّّّyette Allahı tesbih etmeleri anlatılırken لِلَّهِ “Allah için” şeklinde ifade

edilmesi, onların bu tesbihlerini sırf Allah için yaptıklarını anlatır.

 

2- لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Göklerin ve yerin mülkü O’nundur.”

Çünkü onları yaratan ve onlarda tasarrufta bulunan O’dur.

يُحْيِي وَيُمِيتُ “O, diriltir ve öldürür.”

وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Ve O, her şeye kadirdir.”

O’nun kudreti, tam bir kudrettir. Hem diriltmeye hem öldürmeye, hem de her şeye kâdirdir.

 

3- هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ “O, Evvel ve Ahir, Zâhir ve Bâtın’dır.”

“O, Evvel’dir.”

Yani, her şeyi icad eden ve yaratan olmasıyla, bütün varlıklardan öncedir.

 “O, Ahir’dir.”

Yani, her şeyin fani olmasından sonra O yine Bâki’dir. O’nun Âhir olması, hadd-i zâtındadır, başkasına nazaran değildir.

Bütün sebeplerin kendisinden başlaması itibarıyla Evvel, bütün neticelerin O’nunla tahakkuku itibarıyla da Âhir’dir.

Veya varlık itibarıyla Evvel, ama zihnen hatırlanmada Âhirdir.

“O, Zâhir ve Bâtın’dır.”

Yani, Delillerin gayet açık olmasıyla varlığı Zâhir, zâtının hakikati itibarıyla ise Batındır, akıllar künhüne eremez.

O, her şeye gâlip olmasıyla Zâhir, her şeyin içini bilmesiyle de Batın’dır.

وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ “Ve O, her şeyi hakkıyla bilendir.”

O’nun nezdinde açık olanla gizli olan müsavidir.

 

4- هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ “O ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı.”

ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ “Sonra arş’a istivâ etti.’’[1>

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا “Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve ona yükseleni bilir.”

O, tohum gibi yere girenleri, ekin gibi topraktan çıkanları, yağmur gibi gökten inenleri ve buhar gibi göğe yükselenleri hep bilir.

 

وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ “Nerede olsanız, O sizinle beraberdir.”

Onun ilmi ve kudreti hiçbir durumda sizden ayrı değildir.

وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ “Ve Allah yaptıklarınızı görendir.”

Allah yaptıklarınızı görür ve ona göre karşılık verir.

Ayette önce göklerin ve yerin yaratılmasının nazara verilip, ardından Allahın herşeyi bilmesine geçilmesi, yaratmanın bilmeye delaleti yönündendir.[2>

 

5- لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Göklerin ve yerin mülkü O’nundur.”

Göklerin ve yerin mülkünün Allaha ait olduğu ikinci ayette de geçmiş, orada hayatı vermesine mukaddime yapılmıştı. Burada da yeni bütün işlerin O’nda bittiğine mukaddime yapıldı.[3>

وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ “Ve bütün işler Allaha döndürülür.”

 

6- يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ “Geceyi gündüze girdirir, gündüzü de geceye girdirir.”

وَهُوَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ “Ve O, sadırlarda olanı bilendir.”

Sinelerin derinliklerinde neler olduğunu bilir.

 

7- آمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ “Allah’a ve Rasûlüne iman edin.”

وَأَنفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُم مُّسْتَخْلَفِينَ فِيهِ “Ve sizi birbirinize halef kıldığı maldan infak edin (Allah yolunda harcayın).”

Bu mallar gerçekte sizin değil, Allahındır. Sizler birbirinize halef olarak onları kullanırsınız.

Onları mülk edinmede ve onlarda tasarrufta bulunmakta birbirinize mirasçı olursunuz.

Ayette malı Allah yolunda harcamaya bir teşvik ve nefse onu küçük göstermek vardır.

فَالَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَأَنفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ “İçinizden iman edip de (Allah yolunda) infak edenler var ya; onlar için çok büyük bir ecir vardır.”

İnfak edenlere mükâfatları, ayette çok vurgulu bir şekilde vaat edilmiştir. Mesela,

-Cümlenin isim cümlesi olması,

-Ayetin evvelinde iman ve infak geçtiği hâlde bu kısmında da zikredilmesi,

-Hükmün “onlar için” şeklinde zamire bina edilmesi,

-Verilecek ecrin elif-lâmsız gelmesi,

-Bu ücretin “çok büyük bir ücret” olduğunun ifade edilmesi.

 

8- وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ “Size ne oluyor da Allah’a iman etmiyorsunuz?”

وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ “Hâlbuki Peygamber, sizi Rabbinize iman etmeniz için davet ediyor.”Peygamber, deliller ve ayetlerle sizi Rabbinize imana çağırırken, iman etmeyişinizde hangi özrünüz var?

وَقَدْ أَخَذَ مِيثَاقَكُمْ “Hâlbuki sizden sağlam bir söz de almıştı.”

Allah bundan öncesinde,

-Deliller nasbederek,

-Ve tefekküre imkân vererek sizden söz almıştı.

إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ “Eğer mü’min kimselerseniz (bu çağrıya uyun).”

Eğer, imanı gerektiren bir sebeple iman edecekseniz, imana geliniz. Çünkü bu, imana gelmeniz için yeter sebeptir. Ziyadesine lüzum yoktur.

 

9- هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَى عَبْدِهِ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ “O ki sizi karanlıklardan nura çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiriyor.”Allah, kuluna indirdiği apaçık ayetlerle sizi küfrün karanlıklarından iman nuruna çıkarmak istiyor.

وَإِنَّ اللَّهَ بِكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ “Ve şüphesiz Allah, size karşı Rauf –Rahîm’dir.”

Sizin için afakta ve enfüste diktiği aklî delillerle yetinmeyip ayrıca peygamberiyle ve ayetlerle de sizi uyarmasıyla, size karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir.

 

10- وَمَا لَكُمْ أَلَّا تُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ “Size ne oluyor da, Allah yolunda infak etmiyorsunuz?”

وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır.”

Onlarda olan her şeye O varis olur, kimsenin elinde bir mal kalmaz. Böyle olunca, o malı sevap bırakacak şekilde infak etmek en evlâ olanıdır.

لَا يَسْتَوِي مِنكُم مَّنْ أَنفَقَ مِن قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ “İçinizden, fetihten önce infak eden ve savaşan, (diğerleri ile) bir değildir.”

أُوْلَئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِّنَ الَّذِينَ أَنفَقُوا مِن بَعْدُ وَقَاتَلُوا “İşte onlar, sonradan infak eden ve savaşanlardan derece olarak daha yüksektir.”

Ayet, infakta bulunan kimselerin, İslâm davasının ilk döneminde harcamak ve yakîn kuvveti yönünden bir olmadıklarını beyan eder.

Ayette, infaka teşvik edilmesinden sonra en efdal bir şekilde infak etmeyi araştırmaya bir teşvik vardır.[4>

Ayette savaşmanın da nazara verilmesi istidradîdir.[5>

“İçinizden fetihten önce infak eden ve savaşan bir değildir” derken, “böyle olmayanlarla eşit değildir” manası kastedilmektedir. Mananın böyle olduğu aşikâr olmasından ve devamının delâletinden dolayı ayette zikredilmemiştir.

Fetihten murat, Mekke’nin fethidir. Çünkü Mekke’nin fethiyle,

-İslâm dini kuvvetlendi.

-Müslümanların sayısı arttı.

-Savaşmaya ve infaka ihtiyaç azaldı.

وَكُلًّا وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَى “Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel olanı (cenneti) va’detmiştir.”

Allah, hem fetihten önce, hem de fetihten sonra infak edenlere güzel bir mükâfat olan cenneti vaat etti.

وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ “Ve Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”

Allah amellerinizin dışını ve içini bilir, ona göre karşılık verir.

Ayet, Hz. Ebubekir hakkında nazil oldu. Çünkü kendisi ilk mü’minlerden ve Allah yolunda infak edenlerdendir. Ve kâfirlerle hasım olup, onlara çok büyük zarar verdirmişti.

 

11- مَن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ “Var mı Allah’a güzel bir borç veren, ta ki Allah onu kendisine kat kat yapsın?”

Malını Allah yolunda infak ederken,

-Vermekte samimi olmak,

-Malın en güzelinden vermek,

-En uygun yere vermek gibi esaslara riayet ederek veren kimse, sanki Allaha borç vermiş gibidir. Allah da ona karşılığını kat kat verecektir.

وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ “Ve ona çok değerli bir mükâfat da vardır.”

Böyle bir mükâfat, kat kat olmasa bile aranması gereken, zâtında güzel bir özelliktir. Kaldı ki, sevabı kat be kat katlanarak verilecektir.

 

12- يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُم بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِم “O gün mü’min erkekler ve mü’min kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu görürsün.”

Bu nur onların kurtulmasını ve cennete sevklerini sağlayan bir nurdur. Önlerinden ve sağlarından olması, cennet ehli olan bahtiyar kimselerin amel defterlerini önlerinden veya sağlarından aldıkları cihetledir.

Onları karşılayan melek onlara şöyle der:

بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا “Bugün size müjdelenen şey, içlerinden ırmaklar akan, ebedî olarak kalacağınız cennetlerdir.”

ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ “İşte bu, büyük kurtuluştur.”

İşte bu” ifadesiyle,

-Üstte zikrolunan nura,

-Ve daimî cennetle müjdelenmeye işaret edilmiştir.

 

13- يَوْمَ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ لِلَّذِينَ آمَنُوا انظُرُونَا نَقْتَبِسْ مِن نُّورِكُمْ “O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar, iman edenlere şöyle derler: Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım.”

Çünkü cennet ehli berk-i hatıf (şimşek) gibi bir süratle cennete gitmektedirler.

 “Bize bakın” demeleri, cennet ehli onlara baktıklarında, onların önündeki nurdan bunlar da aydınlandıkları cihetle de olabilir.

قِيلَ ارْجِعُوا وَرَاءكُمْ فَالْتَمِسُوا نُورًا “Onlara: “Arkanıza dönün de nur arayın!” denilir.”

Dünyaya dönün de,

-Allahın marifetini,

-Ve güzel ahlâkı elde ederek bir nur arayın.

Çünkü bu nur, iman ve ahlaktan kaynaklanır.

Veya mana şöyle de olabilir: Dilediğiniz yere gidin, başka bir nur arayın. Çünkü bu nuru elde etmeniz mümkün değil.

Bu ifadeyi,

-Ya mü’minler

-Veya melekler onlara söylemişlerdir.

Bu ifadede,

-Hem onlarla bir istihza,

-Hem de bütün bütün ümitlerini kesmek vardır.

فَضُرِبَ بَيْنَهُم بِسُورٍ لَّهُ بَابٌ “Aralarına kapısı olan bir sur çekilir.”

Böylece mü’minlerle münafıklar arasında, kendisinden mü’minlerin girdiği kapı olan bir sur (duvar) çekilir.

بَاطِنُهُ فِيهِ الرَّحْمَةُ وَظَاهِرُهُ مِن قِبَلِهِ الْعَذَابُ “Onun içinde rahmet, dışında ise azap vardır.”

 

14- يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ (Münafıklar) onlara: “Biz sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler.”

قَالُوا بَلَى “Dediler: “Evet.”

Bununla, zâhirde mü’minlerle beraber olmalarını kastediyorlar.

وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ “Lakin siz, kendinizi fitneye attınız.”

Lakin siz, münafıklık ile kendinizi fitneye attınız.

وَتَرَبَّصْتُمْ “Başımıza musibetler gelmesini gözlediniz.”

Devranın mü’minlerin aleyhine dönmesini gözlediniz.

وَارْتَبْتُمْ “Şüpheye düştünüz.”

Dinde şüpheye düştünüz,

وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ “Ve kuruntular sizi aldattı.”

Uzun ömür beklentileri gibi kuruntular sizi aldattı.

حَتَّى جَاء أَمْرُ اللَّهِ “Nihayet Allah’ın emri gelip çattı.”

Allahın emri”nden murat ölümdür.

وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ “O çok aldatıcı, Allah hakkında sizi aldattı.”

Bundan murat, şeytan veya dünyanın onları aldatmasıdır.

 

15- فَالْيَوْمَ لَا يُؤْخَذُ مِنكُمْ فِدْيَةٌ وَلَا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا “Bugün artık ne sizden ne de inkâr edenlerden fidye kabul edilir.”

مَأْوَاكُمُ النَّارُ “Varacağınız yer ateştir.”

هِيَ مَوْلَاكُمْ “O sizin mevlânızdır.”

Ayette cehennem ateşiyle alakalı olarak “o sizin mevlânızdır” denilmesi, şu gibi cihetlerle anlaşılabilir:

-Size yaraşan odur.

-Varacağınız yer orasıdır.

-Yakında orada olacaksınız.

-“Onların birbirlerine selâmları karşılıklı tokat atmaktır” deyimi kabilinden, “yardımcınız ateştir.”

-Siz dünyada cehennem ateşini netice verecek işler yaptığınızdan dolayı, burada da o size bakacak, işlerinizi o üstlenecek.

وَبِئْسَ الْمَصِيرُ “Orası ne kötü bir dönüş yeridir!”

 

16- أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ “İman edenler için, kalplerinin saygı ile Allah’ın zikrine ve inen hakka karşı ürperme zamanı gelmedi mi?”Rivayete göre mü’minler Mekkede kıtlığa maruz kalmışlardı. Hicret ettiklerinde rızka ve nimete kavuştular. Bundan dolayı gevşeklik gösterdiler. Ayet, bu vesile ile indi.

وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ “Ta ki daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar.”

Hangi cihetle ehl-i kitap gibi olmamaları, ayetin devamında nazara verilmektedir:

فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ “Onların üzerinden uzun zaman geçmişti de kalpleri katılaşmıştı.”Uzun emellere kapıldılar veya peygamberleriyle kendileri arasından uzun zaman geçti, böylece kalpleri katılaştı.[6>

وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ “Ve onlardan çoğu fasık kimselerdir.”

Onların çoğu dinlerinin haricinde kalmış, kalplerinin katılaşması sebebiyle kitaplarında olanları (âdeta) inkâr eder hâle gelmişlerdir.

 

17- اعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا “Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltir.”Ayet, katı kalplerin zikir ve Kur’an tilavetiyle hayat bulmasını, ölü arzın diriltilmesi misaliyle anlatır.

Ayette,

-Huşu’ya rağbet ettirmek

-Ve kalp katılığından sakındırmak vardır.

قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ “Ola ki aklınızı kullanırsınız diye âyetleri size açıkladık.”

 

18- إِنَّ الْمُصَّدِّقِينَ وَالْمُصَّدِّقَاتِ وَأَقْرَضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعَفُ لَهُمْ “Şüphesiz sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere, verdikleri kat kat artırılır.”

وَلَهُمْ أَجْرٌ كَرِيمٌ “Ve onlar için hoş bir mükafat vardır.”

 

19- وَالَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُوْلَئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ “Allah’a ve peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddıklar ve Allah katında şahitlerdir.”

Yani bunlar Allah yanında sıddıklar ve şehitler konumundadırlar.

Veya mana şöyle olabilir: “Bunlar sıdkta çok ileridirler. Çünkü Allahın ve peygamberlerinin bütün haberlerine inanmış ve tasdik etmişlerdir. Ayrıca Allah ve peygamberleri için şehadette bulunmaktadırlar.

Veya kıyamet günü diğer ümmetlere şehadette bulunacaklardır.

Denildi ki: “Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de bunların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, onların hali nice olur!” (Nisa, 41) ayetinde anlatıldığı şekilde ayetteki “şahitler”den murat peygamberlerdir veya Allah yolunda şehid olan kimselerdir.

لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ “Onlar için, onların mükâfatları ve nurları vardır.”

Bunlar için sıddıkların ve şehitlerin ecrinin bir misli ve nurunun bir misli vardır: Lakin bunlarda ecir ve nur kat kat değildir. Bu da aralarında bir fark olması içindir.

Veya mana şöyledir: Onlar için kendilerine vaat edilen ecir ve nur vardır.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ “İnkâr edip âyetleri-mizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennem ashabıdır.”

Ayette cehennemde daimi kalmanın kâfirlere mahsus olduğuna bir delil vardır. “İşte onlar cehennem ashabıdır” ifadesi, cehennemin onlara has olduğunu hissettirir. Ayetteki “ashab” kelimesi örfen beraberlik manasına delâlet eder.


[1> Bununla ilgili olarak bkz. A’raf, 54

[2> Yani, yaratan elbette bilip yaratır. Bir şeyin varlığı, her şeyden önce onunla ilgili bilmeyi gerektirir.

[3> Yani, her şeye mâlik olmayan ve onlarda hükmetmeyen birisi, ne hayatı verebilir, ne de her şeye merci olabilir. Dolayısıyla, her şey hem yaratılmasında, hem de devam ve bekâsında daima Allaha muhtaçtır.

[4> Aynı tohumun münbit bir araziye ekilmesiyle kıraç bir araziye ekilmesi arasında elbette fark vardır. Allah yolunda vermek bütün zamanlarda ve hâllerde güzel olmakla beraber, ihtiyacın çok şiddetli olduğu zamanlarda çok daha güzeldir, sevabı da ona göre çok daha fazladır. Mekke’nin fethinden önceki şartlarda yapılan infak, bu zâviyeden bakıldığında ayrı bir öneme sahiptir.

[5> Yani, asıl meseleye bağlı olarak tebeî bir şekilde zikredilmiştir. Ayette asıl vurgulanan, infak meselesidir.

[6> Ayetin nazara verdiği husus, ilk heyecanın kaybedilmesidir. Başlangıçta kendini dinin cazibesini kaptıran nice insan, zamanla başka cazibelere kapılabilir, dünya kendilerine çok tatlı, çekici gelebilir.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
57. Hadid
Gönderi tarihi: 16-04-2014
2,702 kez okundu
Block title
Block content