1- حم “Hâ, mîm.”
2- تَنزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ “Kitab’ın indirilişi, Azîz – Hakîm olan Allah tarafındandır.”
3- إِنَّ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِّلْمُؤْمِنِينَ “Şüphesiz, göklerde ve yerde, mü’minler için nice ayetler vardır.”
Ayet, zâhirine göre göklerde ve yerde nice ayetler olduğunu ifade eder. Ancak, devamında yaratmak kelimesinin kullanılmasından hareketle “göklerin ve yerin yaratılmasında nice ayetler vardır” manasına da gelebilir.
4- وَفِي خَلْقِكُمْ وَمَا يَبُثُّ مِن دَابَّةٍ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ “Sizin yaratılışınızda ve (Allah’ın) yaydığı her bir canlıda da yakinen inanan bir toplum için nice ayetler vardır.”
Gerek insanın yaratılışında, gerekse Allahın çeşit çeşit hayvanları yaymasında, bunların hayatını devam ettireceği şeyleri bir araya getirmesi gibi hâllerde Sani-i Muhtarın (irade sahibi bir sanatkârın) varlığına deliller vardır.
5- وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا أَنزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاء مِن رِّزْقٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ آيَاتٌ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ “Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın semadan rızık indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgârları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için ayetler vardır.”
“Semadan indirilen rızık”tan murat yağmurdur. Çünkü yağmur, rızkın sebebidir.
Rüzgârın muhtelif şekillerde ve muhtelif cihetlere gönderilmesinde aklını kullananlara ayetler vardır.
Bu üç ayette, Allahın tekvînî ayetlerinin sırasıyla
-Mü’minler,
-Yakinen inananlar,
-Aklını kullananlar için olduğunun nazara verilmesi, bu tekvînî ayetlerin dakiklik ve açıklık yönüyle farklı farklı olmasındandır.
6- تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ “İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir, onları sana hak olarak okuyoruz.”
فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَ اللَّهِ وَآيَاتِهِ يُؤْمِنُونَ “Artık Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?”
Ayette Allahın isminin önce gelmesi, manayı kuvvetlendirmek ve tazim içindir.
Veya “Allah, sözün en güzelini müteşabih, mesani (ahenkli) bir kitap olarak indirdi.” (Zümer, 23) ayetinde olduğu gibi buradaki “söz”den murat “Allahın sözü” manasında Kur’an-ı Kerimdir.
“Allahın ayetleri”nden murat, O’nun üstteki ayetlerde nazara verilen delilleridir.
Veya Kur’an kastedilmiştir. Bu durumda bunların bir birine atfı, vasıf olarak farklı vasıfların nazara verilmesindendir.
7- وَيْلٌ لِّكُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ “Her günahkâr iftiracının vay hâline!”
8- يَسْمَعُ آيَاتِ اللَّهِ تُتْلَى عَلَيْهِ ثُمَّ يُصِرُّ مُسْتَكْبِرًا كَأَن لَّمْ يَسْمَعْهَا “Kendisine Allah’ın âyetlerinin okunduğunu işitir de, sonra büyüklük taslayarak sanki onları hiç duymamış gibi direnir.” Ayetlere inanmaya karşı büyüklük taslar.
Ayetteki “sonra” ifadesi, ayetleri işittikten sonra küfürde ısrarın makul olmayışını ifade içindir.
فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ “İşte onu elem dolu bir azap ile müjdele!”
Küfürde ısrarına mukabil, onu elîm bir azapla müjdele.
Ayetteki müjde, asıl manasıyladır veya tehekküm, yani ince bir alay bildirir.
9- وَإِذَا عَلِمَ مِنْ آيَاتِنَا شَيْئًا اتَّخَذَهَا هُزُوًا “Âyetlerimizden bir şey öğrenince onu alaya alır.”
أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُّهِينٌ “Onlar için zillet verici bir azap vardır!”
Ayette şöyle bir manayı hissettirmek söz konusudur: Böylesi kimse, kelâm işitip de bunun ayetlerimizden olduğunu bildiğinde, duyduğuyla sınırlı kalmadan hemen bütün ayetlerle istihza etmeye başlar.[1>
10- مِن وَرَائِهِمْ جَهَنَّمُ “Onların vera’sında cehennem vardır.”
“Onların verasında” ifadesi iki şekilde anlaşılabilir:
1-“Önlerinde cehennem vardır.” Çünkü ona müteveccihtirler.
2-“Arkalarında cehennem vardır.” Çünkü cehennem, ecellerinden sonradır.
وَلَا يُغْنِي عَنْهُم مَّا كَسَبُوا شَيْئًا وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاء “Kazandıkları ve Allah’tan başka edindikleri dostlar onlara hiçbir fayda vermez.”
Onların mal, evlat gibi kazançları, Allahın azabından herhangi bir şeyi gidermez.
Taptıkları putlar da bir işe yaramaz.
وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ “Onlar için çok büyük bir azap vardır.”
Onlar için dayanılmaz çok büyük bir azap vardır.
11- هَذَا هُدًى “İşte bu, bir hidayettir.”
“İşte bu” ifadesi, devamından anlaşıldığı gibi, Kur’ana işaret eder.
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ لَهُمْ عَذَابٌ مَّن رِّجْزٍ أَلِيمٌ “Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere ise, elem dolu çok kötü bir azap vardır.”
12- اللَّهُ الَّذِي سخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ “O Allah ki, içinde gemilerin emriyle akıp gitmesi, Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için denizi sizin hizmetinize verdi.”
Allah, denizin sathını düz yaptı, gemilerin üzerinde kalabileceği ve dalmaya engel olmayacak özellikte yarattı.
İnsanlar deniz vasıtasıyla ticaret yaparlar, dalgıçlık ve avcılık yaparak içindekilerden yararlanırlar.
13- وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ “Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından size itaat ettirdi.”
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ “Elbette bunda tefekkür eden bir toplum için âyetler vardır.
Allahın sanatlarında tefekkür edenler için bunda nice ayetler / ibretler vardır.
14- قُل لِّلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لا يَرْجُون أَيَّامَ اللَّهِ “İman edenlere söyle: Allah’ın günlerini ummayanları (şimdilik) bağışlasınlar.”
“Eyyamullah” “Allahın günleri” demektir. Arabların tarihinde önemli vakalar için “eyyamu’l-Arab” denildiği gibi, taraf-ı ilâhîden Allah düşmanlarına verilen cezalar için “Allahın günleri” denilir.
Bundan murat, Allahın mü’minlere yardım etmek, sevaplarını vermek gibi vaatlerinin tahakkuk zamanı da olabilir.
Sebeb-i Nüzûl
Ayet Hz. Ömer hakkında nazil oldu. Gıfar kabilesinden biri kendisine çirkin söz söyleyince onu yakalayıp cezalandırmak istemişti.
Bu ayetin, kıtal ayetiyle mensuh olduğunu söyleyenler de olmuştur.
لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِما كَانُوا يَكْسِبُونَ “Çünkü Allah her bir kavme kazandıklarının karşılığını verecektir.”
Ayetteki “kavim” ifadesinden murat mü’minler olabileceği gibi, kâfirler de olabilir. Veya her ikisini beraberce şümûlüne alır.
“Kavim” ifadesi ayette, elif-lâmsız gelmiştir. Bundan murat mü’minler olduğunda tazim manası, kâfirler olduğunda ise tahkir manası ifâde eder.
Kesplerinin karşılığını almak noktasından baktığımızda ise, mü’minler bağışlamalarının, kâfirler ise kötülüklerinin karşılığını alacaklardır.
15- مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ “Kim salih bir amel işlerse, kendi lehine işlemiş olur.”
وَمَنْ أَسَاء فَعَلَيْهَا “Kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur.”
ثُمَّ إِلَى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ “Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”
O da amellerinizin karşılığını verecektir.
16- وَلَقَدْ آتَيْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ “Andolsun ki biz, İsrailoğulları’na kitap, hüküm ve peygamberlik vermiştik.”Kitaptan murat Tevrattır. Hükümden murat ise, nazarî ve amelî (teorik ve pratik) hikmet veya kul haklarını ihlâlde söz konusu olan hükümlerdir.
Diğer Milletlere nisbeten kendilerinde pek çok peygamber gelmişti.
وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ “Onları temiz rızıklarla rızıklandırmıştık.”
وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ “Ve onları âlemlere üstün kılmıştık.”Öyle ki, başkalarına vermediğimizi bunlara verdik.
17- وَآتَيْنَاهُم بَيِّنَاتٍ مِّنَ الْأَمْرِ “Onlara din konusunda açık deliller verdik.”
Din meselesinde onlara deliller verdik. Mu’cizeler de bu delillere dâhildir.
Denildi ki: Bundan murat, Hz. Muhammedin (asm) doğruluğunu ortaya koyan ayetler olabilir.
فَمَا اخْتَلَفُوا إِلَّا مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمْ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ “Ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, ancak aralarındaki hasetten dolayı ayrılığa düştüler.”
Sırf düşmanlık ve hased duygularıyla böyle ihtilaf ettiler.
إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ “Şüphesiz Rabbin, hakkında ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.”
Allah, muaheze ve cezalandırmak suretiyle kıyamet günü aralarında hükmedecektir.
18- ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلَى شَرِيعَةٍ مِّنَ الْأَمْرِ “Sonra seni din hususunda bir şeriat üzere kıldık.”
فَاتَّبِعْهَا “Sen ona tâbi ol!”Sen, delillerle sabit olan kendi şeriatına tâbi ol.
وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ “Bilmeyenlerin hevâlarına uyma.”
Şehvetine tâbi olan cahillerin görüşlerine uyma.
Bunlar, Kureyşin reisleridir.
Hz. Peygambere “atalarının dinine dön” demişlerdi.
19- إِنَّهُمْ لَن يُغْنُوا عَنكَ مِنَ اللَّهِ شَيئًا “Çünkü onlar, Allah’a karşı sana asla bir fayda sağlayamazlar.”
وإِنَّ الظَّالِمِينَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ “Şüphesiz zalimler birbirinin dostlarıdır.”
Çünkü, aynı cinsten olmak, beraber olmaya sebeptir. Dolayısıyla, Sen onların hevâlarına uyarak kendilerine dostluk gösterme.
وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُتَّقِينَ “Allah ise müttakilerin dostudur.”
Böyle olunca, takva ile ve O’nun bildirdiği şeriata uymak suretiyle Allaha yönel.
20- هَذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ “İşte bu, insanlar için basiret nurlarıdır.”
İşte bu, insanlar için onlara kurtuluş cihetini gösteren apaçık delillerdir.
“İşte bu” ifadesi ile kastedilen Kur’andır veya şeriata tâbi olmaktır.
وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّقَوْمِ يُوقِنُونَ “Yakînen inanan bir toplum için de bir hidayet ve bir rahmettir.”
Ve dalaletten kurtarıcı bir hidayettir.
Ve Allahtan bir nimettir.
Bunun böyle olması, yakîn talep edenler içindir.
21- أًمْ حَسِبَ الَّذِينَ اجْتَرَحُوا السَّيِّئَاتِ أّن نَّجْعَلَهُمْ كَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاء مَّحْيَاهُم وَمَمَاتُهُمْ “Yoksa kötü işlerle uğraşanlar, kendilerini iman eden ve salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar?”Mü’minler ve kâfirler şu dünya hayatında rızık ve sıhhat gibi bazı cihetlerde müsavidirler. Ama ölüm sonrasında durumlar çok değişecek, mü’minler hoş bir hâlde ikrama mazhar olurken, kâfirler yaptıklarının hesabını vereceklerdir.
سَاء مَا يَحْكُمُونَ “Ne kötü hüküm veriyorlar!”
[1> Yani, bu durumda olan biri Allahın ayetleri hakkında yanlış ön kabulle hareket eder. Duyduğu ilâhî ayet hakkında insafla bakıp anlamaya çalışmak yerine, laubali bir şekilde dalga geçer.