263. DERS (Cum'a Suresi)

1ِِ- يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ “Göklerde olan ve yerde olan her şey, Melik, Kuddüs, Azîz, Hakîm olan Allah’ı tesbih eder.”

 

2- هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِّنْهُمْ “O ki, ümmîler içinde kendilerinden bir peygamber gönderdi.”

Ümmîler”den murat Arablardır. Çünkü o zamanda onların çoğu okuma-yazma bilmezdi.

Gelen peygamberin onlardan biri olması, onlar gibi ümmî olmasını ifade eder.

يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ (O peygamber), onlara (Allahın) âyetlerini okuyor.”

وَيُزَكِّيهِمْ “Onları arıtıyor.”

Onların nefislerini kötü inançlardan ve amellerden tertemiz yapıyor.

وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ “Onlara kitabı ve hikmeti öğretiyor.”

Onlara Kitabı ve şerîatı (dinin hükümlerini) öğretiyor.

Veya dinin hem nakle dayalı olan kısmını, hem de akla hitap eden yönünü onlara talim ediyor.

Peygamberin peygamberliği için başka bir mu’cize olmasa bile, ümmî biri olarak bunları yapması mu’cize olarak yeter.

وَإِن كَانُوا مِن قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ “Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir dalalet içinde idiler.”Onlar daha evvelinde şirk ve cahiliye pislikleri içindeydiler.

Ayet, kendilerini irşad edecek bir peygambere ne kadar şiddetle muhtaç olduklarını beyan eder.Ayet, aynı zamanda Hz. Peygamber hakkında “bir muallimden bunları öğrendi” şeklinde hatıra gelebilecek bir vehmi def eder.[1>

 

3- وَآخَرِينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْ (Allah, o Peygamberi) henüz onlara katılmamış bulunan diğer insanlara da (gönderdi).”

Ayetin bu kısmı, Hz. Peygamberin sahabeden itibaren ta kıyamete kadar gelecek bütün insanlara gönderilmesini bildirir. Çünkü O’nun daveti ve talimi, bütün insanlığadır.

وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ “O, Azîz’dir – Hakîm’dir.”

O, hârikulâde olarak buna imkan vermekle Aziz’dir.

O’nu seçmek ve O’na öğretmekte de hikmet sahibidir.

 

4- ذَلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء “İşte bu, Allah’ın lütfudur, onu dilediğine verir.”

Hz. Peygamberin, emsalinden üstün kılındığı bu özellik Allahın bir fazlıdır, tamamen bir lütuf ve ihsan olarak dilediğine nasip eder.

وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ “Allah, büyük lütuf sahibidir.”

Öyle ki, O’nun büyük lütfu karşısında dünya nimetleri veya ahiret nimetleri, hatta her ikisinin nimetleri çok küçük kalır.

 

5- مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا “Tevrat’la yükümlü olup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.”

Tevratı bilen ve onunla amel etme hususunda mükellef olan kimseler, onunla amel etmediklerinde veya onda olanlardan faydalanmadıklarında, hâlleri ilim kitapları yüklü merkebin hâline benzer. Merkep o kitapları yüklenir, ama faydalanamaz.

بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ “Allah’ın âyetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür!”

Bu kavimden murat, Hz. Peygamberin nübüvvetine delâlet eden Allahın ayetlerini yalanlayan Yahudilerdir.

وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ “Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”ümmî idi. Demek ki, O ilmini insanlardan öğrenmedi, “Üstad-ı Ezelisinden” ders aldı.

 

6ِِ- قُلْ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ هَادُوا إِن زَعَمْتُمْ أَنَّكُمْ أَوْلِيَاء لِلَّهِ مِن دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ “De ki: “Ey Yahudiler! Eğer insanlar arasında kendinizin Allah’ın dostları olduğunuzu sanıyorsanız, haydi ölümü isteyin!”

Yahudiler “Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” (Maide, 18) diyorlardı.

إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ “Eğer sadık kimseler iseniz.”

Bu iddianızda sadık iseniz Allahtan ölümü temenni edin, ta ki bu çile dünyasından, ikrâm mahalli olan cennete sizi nakletsin!

 

7- وَلَا يَتَمَنَّوْنَهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ “Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler.”

Ama onlar yapmış oldukları küfür ve isyanlar sebebiyle ölümü hiç istemeyeceklerdir.

وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ “Ve Allah, zalimleri hakkıyla bilir.”

Ona göre de karşılıklarını verir.

 

8- قُلْ إِنَّ الْمَوْتَ الَّذِي تَفِرُّونَ مِنْهُ فَإِنَّهُ مُلَاقِيكُمْ “De ki: Kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır.”

Yahudiler, dilleriyle ölümü temenni ettiklerinde ölümün gelip de amellerinin karşılığı olarak ceza görmekten korkuyorlardı.

“O, mutlaka size ulaşacaktır.”

Kaçmakla ondan kurtulamazsınız.

Sanki onların kaçması, ölümün kendilerine gelmesini hızlandırmaktadır.

ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ “Sonra gaybı da, görünen âlemi debilen (Allah’a) döndürüleceksiniz.”

فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ “O da, yapmakta olduklarınızı size tek tek haber verecek.”

Ona göre de size karşılığını verecek.

 

9- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِي لِلصَّلَاةِ مِن يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için nida edildiği zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun.”

وَذَرُوا الْبَيْعَ “Ve alışverişi bırakın.”

Bugüne “Cum’a” denilmesi, insanların o günde namaz için toplanmalarındandır. Arablar daha önce Cum’a gününe “Arube” diyorlardı. Denildi ki: “Cum’a günü” adını veren Ka’b Bin Lüey’dir. O günde insanları bir araya getirmişti. Hz. Peygamber (asm) Medineye geldiğinde Kub’ada bir miktar kaldı, sonra Medineye girdi ve Cum’a namazını Beni Salim vadisinde kıldırdı.

Ayetteki “Allahın zikrine koşun” ifadesinden murat, süratli bir koşmak değildir. Zikirden murat ise, hutbedir. Zikirden muradın namaz olduğu da söylendi. Buna koşulmasının emredilmesi, vücubuna delâlet eder.

ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ “Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”

İşte bu Allahın zikrine koşmak, sizin için ticarî muameleden daha hayırlıdır. Çünkü ahiretteki fayda, daha hayırlı ve daimidir.

“Eğer bilirseniz”Gerçek hayır ve şerri biliyorsanız veya ehl-i ilim kimseler iseniz, bu böyledir.

 

10- فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ “Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın.”

وَابْتَغُوا مِن فَضْلِ اللَّهِ “Ve Allah’ın lütfundan (nasibinizi) arayın.”

وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَّعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ “Ve Allah’ı çokça anın ki kurtuluşa eresiniz.”

 

11- وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انفَضُّوا إِلَيْهَا “Bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona gittiler.”

وَتَرَكُوكَ قَائِمًا “Ve seni ayakta bıraktılar.”

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre Hz. Peygamber (asm) Cum’a hutbesi irad ederken gıda yüklü bir kervan geldi. Oniki kişi dışında, mesciddeki insanlar dışarı çıktılar, ayet bu münasebetle nazil oldu.

“Ona gittiler”

Burada zamir, ticarete racidir. Ayette hem ticaret hem de eğlenceden söz edilmekle beraber, zamirin sadece ticarete raci olması, bu yönelmede ticaretin asıl olmasındandır.

Ayrıca, eğlenceden murat da ticaret kervanını karşılamak için çalınan davuldur.

Ayette “bir ticaret veya bir eğlence” şeklinde gelmesi, onlardan bir kısmının sadece davulu duymakla ve görmekle yerlerinden kalktığına delalet etmek içindir.

Veya, ticarete ihtiyaç varken ve ondan faydalanırken, böyle hutbeyi bırakıp ona kalkmak kınanmış bir durum olunca, eğlence için kalkmak evleviyetle kınanmış olur.

Denildi ki: Cümlenin takdiri şöyle olabilir: “Bir ticaret gördüklerinde ona yönelip kalktılar ve bir eğlence gördüklerinde de ona yönelip kalktılar.”

قُلْ مَا عِندَ اللَّهِ خَيْرٌ مِّنَ اللَّهْوِ وَمِنَ التِّجَارَةِ “De ki: Allah nezdinde olan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır.”

De ki: Allah nezdindeki sevap, eğlence ve ticaretten çok daha hayırlıdır. Çünkü eğlence ve ticaretten tevehhüm ettiğinizin hilafına, Allah nezdindeki sevap hem gerçektir, hem de ebedidir.

وَاللَّهُ خَيْرُ الرَّازِقِينَ “Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

Öyleyse O’na tevekkül edin ve rızkı ondan talep edin.

Hz. Peygamberden şöyle rivayet edilir:

“Her kim Cum’a sûresini okusa, Müslümanların şehirlerinde Cum’a kılan ve kılmayanlar sayısınca kendisine mükâfat verilir.”


 

[1> Yani, o çevrede ilim ehli kimseler yoktu. O’nun etrafındakiler de kendisi gibi

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
62. Cuma
Gönderi tarihi: 17-04-2014
2,251 kez okundu
Bu Kategorideki Diğer Yazılar
Block title
Block content