ÜMMET (1) & KAVİM (2) & KABÎLE (3) & MİLLET (4)
(1) Ümmet (a.i.c:ümem); Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Cemaat, kavim, tâife. Bir hâkim milletin ashâbından olan hey'et-i içtimâiye. Bir peygamberin Hakk’ka davet ettiği cemaat. Bir dille konuşan insanların hepsi. Arkasına düşülecek bir cemaat veya tarikat.
2/ el-Bakara -143- Ve işte böylece Biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki insanlar nezdinde Hakk’ın şâhidleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şâhid olsun. Daha önce yöneldiğin kıbleyi tekrar kıble yapmamızın sebebi, sırf Peygamberin izinden gidenlerle ondan ayrılıp gerisin geriye dönecekleri meydana çıkarmaktır. Gerçi bu oldukça ağır bir iştir. Ancak ALLÂH’ın doğru yola erdirdiği kimseler için mes’ele teşkîl etmez. ALLÂH îmânınızı zâyi’ edecek değildir. Çünkü ALLÂH insanlara karşı pek şefkatlidir, çok merhametlidir.
213- Bütün insanlar bir tek ümmet teşkîl ediyorlardı. Aralarında ihtilâflar başlayınca, ALLÂH onlara içlerinden müjdeleyici ve uyarıcı olarak Peygamberler gönderdi. Onların beraberinde, insanlar arasında hükmetmek için, kitap ve hikmeti gönderdi ki, ihtilâf ettikleri konularda aralarında hükmetsin. Halbuki, o mes’elelerde anlaşmazlığa düşenler, kendilerine apaçık âyetlerimiz geldikten sonra, sırf aralarındaki hased yüzünden ihtilâfa düşen Ehl-i kitaptan başkası değildi. ALLÂH da, onların hakkında ihtilâf ettikleri gerçeği, kendi izni ile bu îmân edenlere bildirdi. Öyle ya, ALLÂH dilediğini doğru yola eriştirir.
5/ el-Mâide -48- Sana da, daha önceki kitapları, hem tasdîk edici, hem de onları denetleyici olarak bu kitabı, gerçeğin tâ kendisi olarak inzal ettik. O halde bütün Ehl-i kitabın aralarında, ALLÂH’ın sana indirdiği ile hükmet, sana gelen bu hakikati terk edip de onların keyiflerine uyma! Her biriniz için bir şerîat ve bir yol ta’yîn ettik. Eğer ALLÂH dileseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı. Fakat O, size verdiği farklı şerîatlar dâiresinde sizi imtihan etmek istediği için ayrı ayrı ümmetler yaptı. Öyleyse durmayın, hayırlı işlerde birbirinizle yarışın! Zâten hepinizin dönüşü ALLÂH’a olacak, O da hakkında ihtilâf ettiğiniz şeyleri size tek tek bildirecektir (haklıyı haksızı iyice belli edecektir).
6/ el-En’âm -42- Senden önce de birtakım ümmetlere Resûller gönderdik. Dinlemediler: Hakk’ka dönüş yapsın, suçlarının affı için niyâz etsinler diye onları çetin bir yoksulluk, hastalık ve sıkıntılarla cezalandırdık.
7/ el-A’râf -181- Yarattıklarımızdan, hakk’ka sarılarak doğru yolu gösteren ve hakk ile adâleti gerçekleştiren bir ümmet vardır.
10/ Yûnus -19- İnsanlar aslında tek ümmet idi. Başlangıçta hepsi tevhîd inancına sahip iken sonra aralarında ihtilâf çıktı. Şâyet ALLÂH’dan nihai hükmü kıyamete bırakma şeklinde önceden yapılmış bir vaad olmasaydı, ihtilâf ettikleri konudaki hüküm çoktan verilmiş, azab tepelerine inmiş olurdu.
47- Her ümmetin bir Peygamberi vardır. Onların Peygamberi geldiği (tebliğini yaptığı) zaman, aralarında adâletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.
15/ el-Hicr -5- Hiç bir ümmet vâdesini öne alamaz veya erteleyemez.
16/ en-Nahl -120- Gerçekten İbrâhîm, hakk dine yönelen, ALLÂH’a itaat üzere bulunan tek başına bir ümmet, bütün hayırlı hâlleri kendinde toplayan bir önder idi. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı.
22/ el-Hac -67- Biz her ümmete kendi dönemlerinde uyguladıkları özel bir ibâdet yolu belirledik. Öyle ise onlar din işinde asla sana muhâlefet etmesinler, sen insanları Rabbinin yoluna davet et. Çünkü sen gerçekten hakk’ka götüren dosdoğru bir yolun üzerindesin.
23/ el-Mü’minûn -43- Hiç bir ümmet vâdesini ne öne alabilir ne de erteleyebilir.
52- Ve hepinizin dini bir tek din’dir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse Bana karşı gelmekten sakının!
27/ en-Neml -83- O büyük duruşma günü, her ümmetten ayetlerimizi yalan sayan birer cemâat toplarız, onlar bir araya getirilip ALLÂH’ın huzûruna sevk olunurlar.
28/ el-Kasas -75- O gün her ümmetten birer şâhid çıkarırız. Resûlleri yalancı sayanlara da: “Haydi bakalım, varsa delilinizi ortaya koyun!” deriz. O zaman onlar, hakk ve hakikatin ALLÂH’a ait olduğunu kesinlikle anlar ve uydurdukları ilâhlar ise ortada görünmez olur.
29/ el-Ankebût -18- “Şâyet siz beni yalancı sayarsanız, sizden önceki birtakım ümmetler de Resûllerini yalancı saymıştı. Elçinin görevi îmâna zorlamak değil, sadece açıkça tebliğ etmektir.”
35/ Fâtır -42- Kendilerini uyaracak bir Peygamber geldiği takdirde, ümmetler içinde, hidâyette en ileri derecede yer alacaklarına dâir var güçleri ile yemin ettiler. Ama kendilerine bir Peygamber gelip uyarınca bu, onların sadece nefretlerini artırdı.
*ÜMMET-İ MÜSLİMÎN
2/ el-Bakara -128- Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız Senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız Senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibâdetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb Sen’sin, Rahîm Sen’sin.
*HER ÜMMETİN BİR ECELİ VARDIR
7/ el-A’râf -34- Her ümmetin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir ân geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.
10/ Yûnus -49- De ki: “ALLÂH dilemedikçe, ben kendime bile ne bir zarar, ne de fayda verme gücüne sahibim. Her ümmetin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir ân geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.”
*HER ÜMMETE BİR PEYGAMBER GÖNDERİLDİĞİ
16/ en-Nahl -36- Biz her ümmete bir Peygamber gönderdik. O da “ALLÂH’a ibâdet edin, tâguttan uzak durun!” dedi. Sonra onlardan bir kısmına ALLÂH hidâyet nasîb etti, bir kısmı hakkında da sapacaklarına dâir hüküm kesinleşti. İşte gezin dolaşın dünyayı da Peygamberleri yalancı sayanların âkıbetlerinin ne olduğunu görün!
63- ALLÂH’a yemin olsun ki, Biz senden önce birçok ümmete kendilerini irşâd etmeleri için Resûller gönderdik, fakat şeytan onların bâtıl işlerini kendilerine güzel gösterdi. Bu yüzden Peygamberlerini yalancı saydılar. İşte şeytan dünyada olduğu gibi, bu gün de onların dostudur. Onlara gâyet acı bir azab vardır.
35/ Fâtır -24- Evet, Biz seni gerçeğin tâ kendisine mâlik olarak, rahmetle müjdeleyen ve kâfirleri azabla uyaran bir elçiler olarak gönderdik. Zâten uyaran bir Peygamber gelmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.
(2) BİR KAVİM (*) KENDİNİ DEĞİŞTİRMEDİKÇE!
*Kavim; Bir peygambere tâbi’ ve bağlı insan topluluğu. Aralarında dil, âdet, örf, kültür birliği olan cemâat, topluluk. Millet.
*Kavm (a.i.c:akvâm); 1-insan topluluğu 2-bir Peygamberin gönderildiği topluluk. Kavm ve Kabîle: hısım akraba
8/ el-Enfâl -53- Bu şundandır: Bir kere ALLÂH bir kavme in’âm ettiği bir nimeti onlar nefislerindeki sebebi değiştirinceye kadar değiştirmiş değildir. Bir de ALLÂH her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.
40/ el-Mü’min -5- Kendilerinden önce Nûh halkı, onlardan sonra gelen daha birtakım gruplar da dini yalan saydılar. Her toplum tartaklamak için, Resûllerine karşı harekete geçtiler ve hakk’kı yıkmak için birtakım bâtıl şeyleri ileri sürdüler, ama Ben de onları kıskıvrak yakalayıverdim. İşte düşünün: Benim cezalandırmam nasılmış, bir görün!
(3) KABÎLELERE (*) & ŞUUBLARA AYRILMANIN HİKMETİ
*Kabîle (a.i.c:kabâil); iptidâi ve göçebe insanlar, aynı soydan sayılan ve bir başa itaat eden insan topluluğu.
- Kabâil (a.i.kabîle’nin cem’i); kabîleler, boylar.
- Şuub (a.i.şa’b’ın cem’i); cemaatler, tâifeler, kabîleler.
- Bir erkek ve dişiden yaratılıp da şuûb ve kabâile ayrılış darılıp, dağılmak ve döğüşmek, söğüşmek için değil, tanışıp yardımlaşarak sevişmek ve güzel ahlâkları tatbîk ederek daha büyük daha güzel cem’iyyetler husûle getirip korunmak içindir. (Elmalılı Tefsiri)
-Yoksa bu teâruf (birbirini tanıma, tanışma), tefâhur(övünme) ve yekdiğerine zulm-ü teaddi için değildir. Çünkü
insanların cümlesi bir esastan olduğu cihetle, haseb ü nesebleri, etba’ ve a’vanları vesair kendilerinde gördükleri
cah ve mansıb gibi ulviyetleri iftihara sebep olamaz. Bu tadat olunan şeylerde şeref yoktur. Şeref ancak îmânla
takvâ’dadır. İndallâh mükerrem olanınız ittikası ziyade olanınızdır. Şu halde şeref isteyen kimse şerefi takvâ da
arasın. (Hulâsat’ül Beyân)
49/ el-Hucurât -13- Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız ve tanışmanız’ için sizi halklar ve kabîleler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, ALLÂH katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvâca en ileride olanınızdır. Şüphesiz ALLÂH bilendir, haber alandır.
(4) MİLLET (*)
*Millet (a.i.c:milel); 1-Din, mezhep. 2-bir dinde veya mezhepte bulunanların topu. 3-sınıf, topluluk 4-makule, kategori.
-Millet kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de 15 defa zikrolunmuştur, din anlamında kullanılmıştır. (Diyânet)
-Millet tâbiri yalnız peygamberlere izafe edilir. Allâh Teâlâya vesair insanlara izafe edilemez. Mesela; Millet-i İbrâhîm, Millet-i Muhammed aleyhisselâm. (Ö.N.Bilmen)
-Şehristanî’nin Milel-ü nihalde beyânına göre; din, şerîat, millet denilen şeyler vaki’de ve haddizatında aynı şeylerdir. Fakat itibaren ve mefhumen her biri bir haysiyete tefrik olunur. (Elmalılı Tefsiri I/484)
2/ el-Bakara -120- Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahûdîler ve ne de Hıristiyanlar asla senden râzı olmazlar. De ki: “ALLÂH’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen bunca ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, ALLÂH’dan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.
130- İbrâhîm'in milletinden (dininden), kendine kıyan sefîh (beyinsiz)den başka kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, âhirette de iyilerden biridir.
6/ el-En’âm -161- De ki:“Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’ka yönelen İbrâhîm’in dinine iletti (millete ibrâhîme hanîfe). O, ALLÂH’a ortak koşanlardan değildi.”
-Osmanlı devletine tâbi’ olan Müslüman bir insanın nüfus cüzdanında isim ve soy isimden sonra ‘Milleti=İslâm’ yazar.
(Bkz: Babanız İbrâhîm)
ÜMMET-İ KAİME (*)
*Ümmet-i Kaime; hakşinas, doğru, doğrulan veya Allâh için kalkan, müstakîm, âdil ümmet mânâlarına gelir. (Elmalılı Tefsiri)
3/ Âl-i İmrân -113- Hepsi bir değiller, ehl-i kitap içinde kalkınan bir ümmet var, gece vakitleri ALLÂH’ın âyetlerini okuyup secdelere kapanıyorlar.
ÜMMET-İ VÂHİDE
2/ el-Bakara -213- İnsanlar tek bir ümmetti.
ÜMMET-İ VASAT
2/ el-Bakara -143- Ve işte böylece Biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki insanlar nezdinde Hakk’ın şâhidleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şâhid olsun.