Medîne yakınlarında bir dağın adıdır. Burada 27 Mart 625 Cumartesi günü Mekke müşrikleriyle Müslümanlar arasında ‘Uhud Gazâsı’ diye zikrolunan savaş yapılmıştır. Bu savaşta müşrik ordusu 3.000 kişi idi. 700’ü zırhlı, 200’ü atlı idi. 3.000 de deve vardı.
İslâm ordusu ise sadece 700 kişi idi. 100’ü zırhlı, ikisi atlı idi. Savaşın başında Müslümanlar başarı gösterdi. Müşrikler 20 ölü verdiler. İlk etapta bozguna uğradılar. Müslümanlar kaçan müşrikleri ta’kîb yerine ganîmet toplamaya başladılar. Ayneyn geçidinde görev alan Müslüman askerlerin bir kısmı görev yerlerini terk edip ganîmet toplamaya indiler. Pusuda bekleyen Halid bin Velid, 250 kişilik süvâri ile hücuma geçti. Kaçan düşman geri döndü. Müslümanlar dağıldı. Hazreti Peygamber-aleyhisselâm-’ın alt dudağı yarıldı, dişi kırıldı. Müslümanlar 70 şehid verdiler. Müşrikler savaşı kazanmıştı, ancak bir netîce alamadan dönüp gittiler. Uhud şehidlerini Hazreti Peygamber-aleyhisselâm-kanlı elbiseleri ile Uhud’da ikişer ikişer defnetti. (Diyânet)
3/ Âl-i İmrân -121- Hani bir vakit, ey Resûlüm, sen ailenden sabah erken ayrılmış, mü’minlere savaş mevzi’leri hazırlamak için yola çıkmıştın. ALLÂH, Semî ve Alîm’dir (hakkıyla işitir ve bilir).
122- Ve hani sizden iki bölük, ALLÂH da kendilerinin yardımcıları olduğu halde, korkarak geri çekilmeye yeltenmişlerdi. Halbuki mü’minlere düşen, yalnız ALLÂH’a dayanıp güvenmeleridir.
137- Muhakkak ki sizden önce birçok olaylar, şerîatlar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün.
138- Bu (Kur'ân) insanlar için bir açıklama, ALLÂH'dan gereğince korkanlar için doğru yolu gösterme ve bir öğüttür.
139- Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.
140- Eğer size (Uhud savaşında) bir yara değmişse, (Bedir harbinde) o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler ki, Biz onları insanlar arasında döndürür dururuz. (Bu da) ALLÂH'ın sizden îmân edenleri ayırt etmesi ve sizden şâhidler edinmesi içindir. ALLÂH zalimleri sevmez.
141- Bir de bu, ALLÂH'ın îmân edenleri tertemiz seçip, kâfirleri yok etmesi içindir.
142- Yoksa siz, ALLÂH içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete girivereceğinizi mi sandınız?
143- Andolsun ki siz ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz.
144- Muhammed, ancak bir Peygamberdir. Ondan önce de Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, ALLÂH'a hiçbir şekilde zarar veremez. ALLÂH şükredenleri mükâfatlandıracaktır.
145- ALLÂH'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de âhiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.
146- Nice Peygamberler vardı ki, kendileriyle beraber birçok ALLÂH dostları çarpıştılar; ALLÂH yolunda başlarına gelenlerden yılgınlık göstermediler, za’f’a düşmediler, boyun eğmediler. ALLÂH sabredenleri sever.
147- Onların sözleri ancak: "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı diret, kâfirler gürûhuna karşı da bize yardım et!" demekten ibâretti.
148- ALLÂH da onlara hem dünya nimetini, hem de âhiret sevabının güzelliğini verdi. ALLÂH güzel davrananları sever.
149- Ey îmân edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız, sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler. O zaman büsbütün kaybedersiniz.
150- Hayır! Sizin Mevlânız ALLÂH’dır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.
151- ALLÂH'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmalarından dolayı, inkâr edenlerin kalblerine korku salacağız. Onların yurtları ateştir. Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür!
152- Siz ALLÂH'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, ALLÂH, size olan vaad’ini yerine getirmiştir. ALLÂH size sevdiğiniz (galibiyyeti) gösterdikten sonra za’f’a düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız ve isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz âhireti istiyordu. Sonra ALLÂH sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. ALLÂH mü’minlere karşı çok lütufkârdır.
153- Peygamber sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı ALLÂH, size gam üstüne gam verdi ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. ALLÂH yaptıklarınızdan haberdardır.
154- Sonra o kederin ardından (ALLÂH) üzerinize öyle bir emînlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdâsına düşmüştü. ALLÂH'a karşı, câhiliyyet zannı gibi, hakk’ka aykırı bir zann besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş ALLÂH'ındır". Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. ALLÂH (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. ALLÂH göğüslerin içinde olanı bilir.
155- İki toplumun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip gidenler var ya, şeytan onların kazandıkları bazı şeylerden dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Ama yine de ALLÂH onları affetti. Kuşkusuz ALLÂH çok bağışlayandır, Halim(çok yumuşak)dır.
156- Ey îmân edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde sefere veya savaşa çıkan kardeşleri için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. ALLÂH bunu, onların kalblerine bir hasret (yarası) olarak koydu. ALLÂH, diriltir ve öldürür. ALLÂH yaptıklarınızı görmektedir.
157- Eğer ALLÂH yolunda öldürülür veya ölürseniz, ALLÂH'ın bağışlaması ve rahmeti, (sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.
158- Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de ALLÂH'ın huzûrunda toplanacaksınız.
159- Sen (o zaman), sırf ALLÂH'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Şâyet sen kaba ve katı yürekli olsaydın, onlar etrâfından dağılır giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için ALLÂH'dan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık ALLÂH'a dayan. Muhakkak ki ALLÂH mütevekkîl(kendine dayanıp güvenen)kulları sever.
160- ALLÂH size yardım ederse, sizi yenecek yoktur! Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler ancak ALLÂH'a güvenip dayansınlar.
161- Hiçbir Peygambere ganîmet malını gizlemesi (devlet-millet malını aşırması) yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını boynuna yüklenerek getirir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar.
162- ALLÂH'ın rızasına uyan kimse, ALLÂH'ın hışmına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? Varış yeri olarak ne kötüdür orası!
163- Onlar (insanlar) ALLÂH katında derece derecedirler. ALLÂH, onların yaptıklarını görmektedir.
164- Andolsun ki ALLÂH, mü’minlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.
165- (Bedir'de düşmanı) iki katına uğrattığınız bir musîbet (Uhud'da) size çarpınca mı: "Bu nereden" dediniz? De ki: "Bu başınıza gelen kendinizdendir". Şüphesiz ALLÂH her şeye kadîr’dir.
166-167- İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musîbet de ALLÂH'ın izniyledir. Bu da mü’minleri belirlemesi ve hem de münâfıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, ALLÂH yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz" denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik" demişlerdi. Onlar, o gün, îmândan çok küfre yakındılar. Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. ALLÂH neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.
168- Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için: "Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" dediler. Onlara de ki: "Eğer iddiâ’nızda doğru iseniz, kendinizden ölümü uzaklaştırınız".
169- ALLÂH yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilâkis onlar diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar.
170- ALLÂH'ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.
171- Onlar, ALLÂH'ın nimetini, keremini ve ALLÂH'ın, mü’minlerin ecrini zâyi’ etmeyeceğini müjdelerler.
172- Kendilerine yara dokunduktan sonra da ALLÂH ve Peygamberinin davetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince ALLÂH’dan korkanlara büyük bir mükâfat vardır.
173- İnsanlar onlara: "Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun" dediklerinde, bu, onların îmânını artırdı ve şöyle dediler: "ALLÂH bize yeter. O ne güzel vekîldir!"
174- Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan ALLÂH'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve ALLÂH'ın rızasına uydular. ALLÂH büyük lütuf sahibidir.
175- (Size o haberi getiren) ancak şeytandır, (sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mü’min iseniz Ben’den korkun.
176- Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, ALLÂH'a hiç bir şekilde zarar veremezler. ALLÂH onlara âhirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azab vardır.
177- Îmân karşılığında inkârı satın alanlar ALLÂH'a hiç bir zarar veremezler. Onlar için acı bir azab vardır.
178- Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azab vardır.
179- ALLÂH, mü’minleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir, pisi temizden ayıracaktır. Ve ALLÂH sizi gayba vâkıf kılacak da değildir. Fakat ALLÂH, Peygamberlerinden dilediğini seçip (gaybı bildirir). O halde ALLÂH'a ve Peygamberlerine îmân edin. Eğer îmân eder ve günahlardan korunursanız, sizin için büyük bir mükâfat vardır.