1- Âzer
6/ el-En’âm -74- İbrâhîm babası Âzer’e demişti ki: Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum.
2- Cebrâil -aleyhisselâm-
-Cebrâil (a.i.); Peygamberlere emir ve vahye vâsıta, memur olan ve dört büyük melekten biri olan melek.
-“Cebrâil, İbranî lisânında 'Abdullâh' demektir.” (Ö.N.Bilmen)
2/ el-Bakara -87- Celâlim hakk’kı için Mûsâ'ya o kitabı verdik, arkasından birtakım Peygamberler de gönderdik, hele Meryemoğlu Îsâ'ya apaçık mucizeler verdik, onu Rûhu'l-Kudüs(Cebrâil) ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her Peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir kısmına yalan diyecek, bir kısmını da öldürecek misiniz?
97- Söyle; her kim Cebrâil'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine ALLÂH'ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, mü’minlere hidâyet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi.
253- O işâret olunan Resûller yok mu, Biz onların bazısını, bazısından üstün kıldık. İçlerinden kimi var ki ALLÂH, kendisiyle konuştu, bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı. Biz Meryemoğlu Îsâ'ya da o delilleri verdik ve kendisini Rûhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile kuvvetlendirdik. Eğer ALLÂH dileseydi, bunların arkasındaki ümmetler, kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat ihtilâfa düştüler, kimi îmân etti, kimi inkâr etti. Yine ALLÂH dileseydi, birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat ALLÂH dilediğini yapar.
-Rûhu'l-Kudüs; kelime itibâriyle fevkalade temizlik, tahâret ve nezâhat, yahûd bereket, yahûd ruh-ı mukaddes. Cebrâil-aleyhisselâm- ismet-i nezâheti nokta-i nazarından Rûhu'l-Kudüstür. (Elmalılı Tefsiri-shf.412)
16/ en-Nahl -102- (Ey Muhammed!) Onlara de ki: "Kur'ân'ı Cebrâil, îmân edenlere sebât vermek, müslümanlara bir hidâyet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hakk olarak indirdi.
19/ Meryem -17- Sonra ailesiyle kendisi arasına bir perde koymuştu. Biz ona meleğimiz (Cebrâil)i gönderdik de ona tam bir insan şeklinde göründü.
19- Melek: "Ben, sana temiz bir oğlan bağışlamak için, Rabbinin gönderdiği bir elçiyim" dedi.
26/ eş-Şu’arâ -193- (Resûlüm!) Onu Rûhu'l-Emîn (Cebrâil) indirdi.
-Melek Cebrâile “Rûhu'l-Emîn” yani “güvenilir ruh” denmesinin sebebi O’nun çok büyük bir kudret, hayat ve enerji kaynağı olduğuna ve ilâhi vahyi münhasıran indirmekle görevli olduğuna işârettir. (Asrın Kur’ân Tefsiri)
53/ en-Necm -6- (Ki o) akıl ve görüşünde kuvvetli (bir melek)dir. Hemen (gerçek meleklik şekliyle) doğruldu.
7- O, en yüksek ufukta idi.
8- Sonra (Cebrâil ona) yaklaştı ve (aşağıya doğru) sarktı.
9- Onunla arasındaki mesâfe, iki yay kadar, yahud daha az kaldı.
10- (ALLÂH), kuluna verdiği vahyi verdi.
11- Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı.
12- Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
13- Andolsun onu bir kez daha görmüştü.
66/ et-Tahrîm -4- Eğer ikiniz de ALLÂH'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü kalbleriniz eğildi. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı ALLÂH, Cibrîl ve mü’minlerin iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arka çıkarlar.
70/ el-Meâric -4- Melekler ve Rûh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde Ona çıkar.
78/ en-Nebe’ -38- O gün Rûh ve melekler sıra sıra dururlar. Rahmân'ın izin verdikleri dışında hiç kimse konuşamaz. İzin verilen de doğruyu söyler.
81/ et-Tekvîr -19- Kuşkusuz o Kur’ân, değerli bir elçinin sözüdür.
20- O elçi güçlüdür, Arş'ın sahibinin yanında çok îtibârlıdır.
21- Orada ona itaat edilir, güvenilir.
3- Ebû Leheb
111/ el-Tebbet -1- Ebû Leheb'in elleri kurusun (yok olsun o), zâten yok oldu ya.
2- Ne malı ne de kazandığı onu kurtaramadı.
3- (O), alevli bir ateşe girecektir.
4- Karısı da odun hamalı olarak (onunla beraber girecektir).
5- Boynunda da hurma lifinden bir ip olacaktır.
-Teb, Tebab; lafızları: ziyân, helâk, hüsrân mânâsınadır.
-Cid; boyun.
-Mesed; bükülmüş ip, urgan mânâsınadır. (Ö.N.Bilmen)
4- Hâmân & Kârûn & Firavun
28/ el-Kasas -6- Ve o yerde onları hâkim kılalım, Firavun ile Hâmân ve ordularına, onlardan çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.
8- Nihayet Firavun ailesi onu yitik olarak aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.
38- Firavun: "Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân, haydi benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki, Mûsâ'nın ilâhına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir" dedi.
29/ el-Ankebût -39- Kârûn'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helâk ettik). Andolsun ki, Mûsâ onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp ) geçebilecek değillerdi.
40/ el-Mü’min -23- Andolsun Mûsâ'yı mucizelerimizle ve açık bir delil ile gönderdik.
24- Firavun'a, Hâmân'a ve Kârûn'a. Onlar: "Bu bir sihirbaz, bir yalancıdır" dediler.
36- Firavun dedi ki: "Ey Hâmân! Bana bir kule yap, belki ben o yollara ulaşabilirim."
(Kârûn ve Firavun için ilgili başlıklarda daha fazla âyet-i celîle mevcut)
5- Hârût & Mârût
2/ el-Bakara -102- Tuttular da Süleymân mülküne dâir şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Halbuki Süleymân inkâr edip kâfir olmadı, lâkin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de Hârût ve Mârût'a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!" demeden kimseye bir şey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat ALLÂH'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın âhirette bir nasîbi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkıyla bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.
-Sihir, harama, mahsurlu şeylere alet olacağı cihetle bunun yapılması haram olduğu gibi nasıl yapılmasını öğrenmek de ekseri ulemaya göre haramdır. (Ö.N.Bilmen)
6- İmrân
3/ Âl-i İmrân -35- İmrân’ın hanımı: Rabbim karnımdakini tam hür olarak Sana adadım. Benden kabul buyur. Şüphesiz Sen Semî’sin, Alîm’sin (işitensin, bilensin).
7- İsrâil
-Beyzâvî’nin beyânı vechile İsrâil; Ya’kûb-aleyhisselâm-’ın lakâbıdır. Lisân-ı İbranide “safvetullâh” veya “Abdullâh” demektir. (Hulâsat-ül Beyân 1/108)
-Hazreti Ya’kûb’un lakâbı ‘İsrâil’ olduğundan onun evlat ve ahfâdına “Benî İsrâil” denmiştir. (Ö.N.Bilmen)
19/ Meryem -58- İşte bunlar, ALLÂH'ın kendilerine nimetler verdiği Peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nûh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrâhîm ve İsrâil'in soyundan, hidâyete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân (olan ALLÂH)ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
8- Mîkâil -aleyhisselâm-
2/ el-Bakara -98- Her kim ALLÂH'a, ALLÂH'ın meleklerine, Peygamberlerine, Cebrâil ile Mîkâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki, ALLÂH da o kâfirlerin düşmanıdır.
9- Meryem
10- Sâmirî
11- Tâlût & Câlût
2/ el-Bakara -247- Peygamberleri onlara: "ALLÂH, size hükümdâr olmak üzere Talût'u gönderdi" demişti. Onlar: "Ona bizim üzerimize hükümdâr olmak nereden geldi? Oysa hükümdârlığa biz ondan daha layığız, ona maldan bir genişlik, bir bolluk da verilmemiştir" dediler. Peygamberleri de "Onu sizin başınıza ALLÂH seçmiş ve ona bilgi ve vücûd bakımından bir güç, bir genişlik vermiştir" dedi. Hem ALLÂH, mülkünü dilediğine verir. ALLÂH'ın rahmeti geniştir, O her şeyi bilir.
248- Peygamberleri, onlara şunu da söylemişti: Haberiniz olsun, O’nun hükümdârlığının alâmeti, size o tabutun gelmesi olacaktır ki onda Rabbinizden bir sekîne (sükûnet, gönül rahatlığı), Mûsâ ve Hârûn ailelerinin bıraktıklarından bir bakıyye (kalıntı) vardır. Onu melekler getirecektir. Eğer îmân etmiş kimselerden iseniz, bunda sizin için kesin bir ibret, bir alâmet vardır.
-Tâbut; sandık ya da kutu. İçinde bir hikmet bulunan ahşaptan oyma bir nesne. (Râgıb el-İsfehâni)
249- Tâlût, ordu ile hareket edince dedi ki: "ALLÂH sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır)." Derken içlerinden pek azı hariç, hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Tâlût ve beraberindeki îmân eden kimseler nehri geçtiklerinde. "Bizim bugün, Câlût ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok" dediler. ALLÂH'a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevâbı verdiler: "Nice az topluluklar, ALLÂH'ın izniyle nice çok topluluklara gâlib gelmişlerdir. ALLÂH, sabredenlerle beraberdir."
250- Câlût ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıkları zaman da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!"
251- Derken, ALLÂH'ın izniyle onları tamamen bozdular. Dâvûd, Câlût'u öldürdü ve ALLÂH, kendisine hükümdârlık ve hikmet (Peygamberlik) verdi ve ona dilediği şeylerden de öğretti. Eğer ALLÂH'ın, insanları birbirleriyle savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka bozulur giderdi. Fakat ALLÂH, bütün âlemlere karşı büyük bir lütuf sahibidir.
12- Tübba
50/ Kâf -12-13-14- Onlardan önce Nûh kavmi, Res halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût’un kardeşleri, Eyke’liler, Tübba’ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) Peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti.
*"Tübba", Yemen Hükümdarına verilen addır. (Diyânet)
-Efendimiz-sallallahualeyhivesellem-den 700 yıl önce yaşadığı, Zebûr'a îmân ettiği, Medine şehrini kurdurduğu ve Efendimiz-sallallahualeyhivesellem-e îmân ettiği ve mektup bıraktığı bu mektubun da Efendimiz-sallallahualeyhivesellem-e ulaştığı rivayet olunur.(Bkz: Ramazanoğlu M.Sami eserleri)
18/ el-Kehf -94- Dediler ki: “Ey Zül-karneyn! Ye’cûc ve Me’cûc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?”
21/ el-Enbiyâ -96- Nihayet Ye’cûc ve Me’cûc’ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler.
-Ye’cûc Me’cûc, biri özel diğeri genel olmak üzere iki mânâ da kullanılmıştır. Kehf sûresinde özel, Enbiyâ sûresinde genel anlamda bir hüküm ifade etmektedir. Her asırda yeryüzünde fitne ve fesat çıkaran, haksız yere kan döken, insan haklarına tecavüz eden her topluluk ve millete Ye’cûc Me’cûc diyebiliriz. Genel anlamda bu iki isim daha çok fitne çıkarıp ortalığı herc-ü merc eden barbarları hatırlatır. Yeryüzünde fesat çıkaran, kan döken her istilacı büyük ordular hakkında da bu iki isim kullanılabilir. Ancak kıyamete yakın bu fitne tarihte görülmemiş biçimde ortaya çıkacaktır. (Asrın Kur’ân Tefsiri)
-Frenkler bunlara ‘Yagug Magug’ demişlerdir. Garbî Roma İmparatorluğunu istila eden Hunlara böyle demişlerdir ki ‘barbar’ tabirinden daha şedid demektir. Yeryüzünde insanların onda dokuzuna kadar ekseriyeti Ye’cûc Me’cûc olduğunu nakledenler de vardır. (Elmalılı Tefsiri)
14- Zeyd -radıyallâhuanh-
33/ el-Ahzâb -37- Hem hatırla o vakti ki, o kendisine ALLÂH'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve ALLÂH’dan kork" diyordun da nefsinde ALLÂH'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Halbuki ALLÂH kendisini saymana daha layıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, Biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada mü’minlere bir darlık olmasın. ALLÂH'ın emri de yerine getirilmiştir.