Hazreti DÂVÛD -aleyhisselâm-
2/ el-Bakara -251- Derken, ALLÂH’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Dâvûd, Câlût’u öldürdü. ALLÂH ona (Dâvûd’a) hükümdârlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer ALLÂH’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak ALLÂH, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir.
4/ en-Nisâ -163- Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen Peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahîm’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Yakub’a, torunlarına, Îsâ’ya, Eyyûb’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleymân’a da vahyetmiştik. Dâvûd’a da Zebûr vermiştik.
5/ el-Mâide -78- İsrâiloğullarından inkâr edenler, Dâvûd ve Meryemoğlu Îsâ diliyle lânetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü.
6/ el-En’âm -84- Biz ona İshâk’ı ve Ya’kûb’u armağan ettik. Hepsini hidâyete erdirdik. Daha önce Nûh’u da hidâyete erdirmiştik. Zürriyyetinden Dâvûd’u, Süleymân’ı, Eyyûb’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u da. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.
17/ el-İsrâ -55- Hem Rabbin göklerde ve yerde kim varsa daha iyi bilir. Andolsun, Peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.
21/ el-Enbiyâ -78-79-80- Dâvûd ile Süleymân’ı da hatırla. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şâhid olmuştuk. Biz hüküm vermeyi Süleymân’a kavratmıştık. Zâten her birine hükümrânlık ve ilim vermiştik. Dâvûd ile birlikte, ALLÂH’ı tesbîh etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine verdik. Bunları yapan Biz idik. Bir de Dâvûd’a, sizin için, zırh yapma san’atını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun. Şimdi siz şükrediyor musunuz?
27/ en-Neml -15-16- Andolsun, Dâvûd'a ve Süleymân'a bir ilim verdik: "Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan ALLÂH'a hamdolsun" dediler. Süleymân, Dâvûd’a vâris oldu ve, “Ey insanlar, bize kuşdili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur” dedi.
34/ Sebe' -10-11- Andolsun, Dâvûd’a tarafımızdan bir lütuf verdik. “Ey dağlar! Kuşların eşliğinde onunla birlikte tesbîh edin” dedik ve “(Bütün vücudu örtecek) zırhlar yap, işçilikte de ölçüyü tuttur diye demiri ona yumuşattık. “Sâlih amel işleyin. Çünkü Ben sizin yaptıklarınızı görürüm” diye vahyettik.
13- Onlar, ona mihrablar, timsaller ve havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Dâvûd hanedanı, şükür için çalışın. Ama kullarım içinde şükreden azdır.
38/ Sâd -17-18-19-20-21-22-23-24-25-26- Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Dâvûd’u hatırla. O, ALLÂH’a çok yönelen bir kimse idi. Kendisiyle birlikte tesbîh etsinler diye Biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd’un emrine verdik. Onların her biri ALLÂH’a yönelmişlerdi. Biz Dâvûd’un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakk ile bâtılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik. Sana dava’cıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak ma’bede girmişlerdi. Hani Dâvûd’un yanına girmişlerdi de Dâvûd onlardan korkmuştu. Onlar, “Korkma! Biz, iki dava’cı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adâletle hükmet. Zulmetme ve bizi hakk yola ilet” dediler. İçlerinden biri şöyle dedi: “Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken “Onu da bana ver” dedi ve tartışmada beni yendi.” Dâvûd dedi ki: “Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek sûretiyle sana zulmetmiştir. Esâsen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak îmân edip sâlih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” Dâvûd Bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve ALLÂH’a yöneldi.
Biz de bunu ona bağışladık. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır. Ona dedik ki: “Ey Dâvûd! Gerçekten Biz seni yeryüzünde halîfe yaptık. İnsanlar arasında hakk ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni ALLÂH’ın yolundan saptırır. ALLÂH’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azab vardır.”
30- Dâvûd’a Süleymân’ı bağışladık. O ne güzel kuldu! Şüphesiz o, ALLÂH’a çok yönelen bir kimse idi.
(Bkz: ZEBÛR)